İLİŞKİLER 1 Eylül 2020
40b OKUNMA     571 PAYLAŞIM

Orta Çağ'da Gönül İlişkilerini Korumak İçin Kurulan Aşk Mahkemeleri

Orta Çağ'daki yaşam tarzıyla ortaya çıkan "aşk kavramının kadını nasıl yüceleştirdiği" ve 11-12 yy. civarı kurulan, amacı ilişkileri korumak olan, eşitlik öne süren "aşk mahkemeleri" hakkında bilgiler.

ortada feminizm bile yokken, fransa'da champange bölgesinde buranın kontesi gerçek aşkı tanımlamak üstüne sadece leydilerden oluşan bir komite kuruyor. bu, birlikte kendilerine gelen üst tabaka kişilerin bir nevi ilişki sorunlarını çözüyor ve temelde arzuyla ilgili ilişkilerle ilgileniyorlar ama önce o dönemin ilişkilerinin günümüzden farklı olduğunu anlamak lazım.

orta çağ'da ilişkiler nasıldı?

bu dönemde aşk evliliklerindense mantık evlilikleri yapılmaktaydı. hatta romantizm evlilik dışında aranırdı. evlilik daha çok toprak büyütmek için yapılan, kadınlarınsa fiziksel güzellikleri harici bir özellik taşımadığına inanılan bir dönemdi. yani çirkinseniz bir hiçtiniz.

erkeklerin iş için yapabildikleri kliseye girmek veya asker olmaktı, genellikle lordların altında iş bulur ve lordun karısına sıklıkla aşık olunurdu. bu kişilere "courtly lover" ismi verilirdi. tabii ki nadiren bir cinsel ilişki olsa da burada ulaşılamayana erişmek askerleri bir hayal dünyasına sürüklerdi, motive ederdi. lord'dan çok lord'un eşi için her şeyi yaparlardı. bu sevgide kadın o erkeği sadece fedakarlığı ve sevgisi yüzünden takdir ederdi. zaten o asker statü, para vs. olarak kadından düştü. bu durum zamanla şairlerin (troubadour) bile eserlerine yansımış ve kadınlar "yüce" bir anlam kazanmıştır. (referans)

dönemin bilinen olaylarından biri esasen kral arthur'un emri altında çalışan sir lancelot'un kral'ın eşi olan guinevere'e duyduğu aşktır (courtly-love) fakat farklılık olarak sadakat kuralı bozulmuş ve lancelot ile guinevere birlikte olmuştur. (referans)

konuya geri dönelim: akitanya (fransa)'da başlayan aşk mahkemeleri ardından diğer avrupa ülkelerine de yayıldı. bence orta çağ işlerin hiç de sanıldığı kadar kötü olmadığına güzel bir örnektir, biz olanları andreas capellanus'ün yazdığı alttaki kitaptan yararlanarak öğreniyoruz. 


orjinal kitap: "art of courtly love"

andreas capellanus 1185 senesi civarında yazdığı 3 ciltlik kitabında ilk kitap erkeğin kadını nasıl kazanacağı, ikincisi nasıl korunacağı üstüneyken, 3. kitabı aslında aşkın erkeklerin potansiyelini kısıtlayan bir süreç olduğu öne sürülmüştür. tarihçiler, 3. kitabı biraz tutarsız bulmuşlardır. muhtemelen orta çağda hristiyanlığın etkisi altında olduğu için bu tarz bir görüş taşıdığı düşünebilir. zaten kitabın sonunda hristiyan güzellemeleri mevcuttur.  (referans)

andreas capellanus tarafından yazılan 31 emirin bazıları şunlardır: (tamamı için)

- evlilik sevmemek için bir sebep değildir.
- kıskanmayan adam, sevemez.
- hiç kimse çift aşkla bağlanamaz
- bilindiği gibi aşk inişleri ve çıkışları olan bir süreçtir.
- aşıklardan biri ölürse diğer taraf 2 sene dul kalmalıdır.
- gerçek aşık sevdiği harici biriyle kucaklaşmak istemez.
- gerçek kıskançlık her zaman aşk duygusunu arttırır.
- hafif bir şüphe bile aşığından kuşkulanmaya sebep olur.
- gerçek aşık devamlı sevgilisini düşünür.
...

kısa bir bilgi olarak: o dönemde gerçek aşkın sadece tanrıya duyulabileceği düşünülüyordu. evlilikte sekse bile sıcak bakılmıyordu. sadece üremek için yapılması gerektiği empoze ediliyordu fakat gönül ferman dinlemiyor tabii, ilerleyen süreçle birlikte şairler aşka ve kadınlara bir çok şiir yazarak ilahileştirip, büyütmüşlerdir.

aşk mahkemeleri ve uygulamalara örnekler

courtly love kavramı sonrasında kraliçe eleanor tarafında (1168-1173) arasında aşk mahkemeleri kuruldu. başına genellikle bir leydinin geçtiği mahkemeler fikir alınmanın gerekli olmadığı durumlar hariç erkekler olmaz, kadınlar karar verir, ilişkileri değerlendirirdi.

karar veren kişiler "soylu aşk" eğitimi denen bir süreçten geçmiş olmak zorundaydı. burada taraflar çıkıp kendi düşüncelerini aktarıp, karara bağlanmasını beklerdi. (bazı kaynaklarda bu mahkemelerin varlığına karşı şüpheler vardır. bilgileri genellikle eleanor'un isteğiyle andreas capellanus üstte yazdığı kitabından ediniyoruz.) (referansreferans)

bu mahkemelerde bir yaptırım yoktu, o dönem evlilik farklı anlama geldiği için genellikle arzu ve bağlılık tartışılırdı. örneğin leydi buraya gelerek dertlerini anlatır bir kurul da karar verirdi.

şimdilerdeki toplumsal örgülenmelere benzetebiliriz. buradan çıkan kararın yasa olarak olmasa da bir yaptırımı var, mesela çıkan karara uymazsanız bir daha katılamıyorsunuz, çevrede sizi tanıyanlar sizi itici buluyor. modern çağda garip gelebilir fakat o dönem kafanıza göre birileriyle konuşamazsınız, seks yapamazsınız ki "make love" deyimi bile sevmek, flört etmek olarak kullanılırdı. günümüzde ise seks yapmak olarak kullanılır. hatta türkçede bile şöyle bir deyim vardır: "gençler sevişerek evlenmiş." bunu söyleyen büyüklerimiz, o gençlerin birbirini tanıdığını ima ederdi, seks yaptıklarını değil.

ilginç bir kararı paylaşayım

savaşta bir organını kaybeden erkeği kadın terk ediyor. aşk mahkemesine gidiyorlar ve şöyle bir karar çıkıyor:  "cesurca savaşan her erkeğin başına gelebilen bir durum yüzünden kadının onur sıfatına layık olmadığı açıktır. genelde erkeğin cesareti kadının aşkını canlandırır, o halde uzuv kaybı kadının sevgisinin kaybolmasına neden sebep olsun ki?" (referans: bruce fink - lacan'da aşk, 255-259)

bir diğer daha verelim: 2 kişinin arasını yapmaya çalışan aracı, kadını baştan çıkartır ve birlikte olurlar. bunun üstüne aşk mahkemesi şöyle bir karar verir: "her 2si de layığını bulmuş ve lanetlenmiştir. onur sahibi şövalyelerin ve leydilerin davranış kurallarına uygun hareket etmemişlerdir ve başka birileriyle aşk yaşamaktan veya bu topluluğa bir daha katılmaktan men edilmişlerdir." (referans: bruce fink - lacan'da aşk, 255-259)

aklıma gelmişken o dönemde farklı bir onur anlayışı olduğunu da hatırlatmak isterim, altta açıkladığım gibi biri sizin onurunuza laf attığı zaman onu korumak zorundaydınız. o sebeple insanlar dikkatliydi.

sonuçlar

ffiona swabey, "eleanor of aquitaine, courtly love, and the troubadours" yazdığı kitapta bu dönemde kadınların daha ön planda ve reformcu olduğunu ama üniversitelerin açılıp da eğitimlerine izin verilmemesiyle geri planda atıldığını belirtir.

her ne kadar şu an garip gelse de aşkın ilk tanımının o zamanlarda yapıldığı hatta batı kültürünü de derinden etkilendiğini görüyoruz. bazı erkeklerin kadını melek, saf, insanüstü varlık gibi görmesi bu dönemin yankılarıdır. en bilinen mitlerden biri ilk görüşte aşkın ancak aşk tanrısı izin verirse gerçekleşeceğidir ve özel bir durumdur. orta çağ olması da işe ayrı bir ironi katmaktadır.