EKONOMİ 25 Eylül 2017
315b OKUNMA     2602 PAYLAŞIM

Okurken Aslında Yaşamadığınızı Fark Ettirecek Bir Almanya-Türkiye Alım Gücü Kıyaslaması

Ekşi Sözlük'ün kalemi en kuvvetli yazarlarından "soner bastiat", farkında olmadığımız acı bir gerçekten bahsetmiş.
iStock

şimdi arkadaşlar öncelikle çok kısa bi ön bilgilendirme: türkiye'de özellikle son 5-10 senede fiyatlar uçarken, maaşlar bu yükselişe ayak uyduramadı. her alanda büyük bir fakirleşme göze çarpıyor. ama yavaş yavaş olduğu için, 'bilinçli' dediğimiz kesimde bile hala tam olarak bu durum idrak edilebilmiş değil. çeşitli devlet yetkilileri her fırsatta ekrana çıkıp ülkemizin dünyanın en büyük ekonomileri arasına girdiğini söylese de durum pek öyle değil. evet ekonominin 'toplamı' büyük bir ekonomi ama mesela ona bakarsanız en büyük ekonomi çin. hindistan ilk beşte falan... önemli olan ekonominizin toplam büyüklüğü değil, o büyüklüğü kaç kişiyle yarattığınız ve vatandaş olarak bir asgari ücretle sepetinize neler alabildiğiniz. dolayısıyla buna göre bakarsanız 2016 sonu itibariyle ülkemizin dünyanın en büyük ekonomileri arasında olmadığını, kazakistan'ın 10 sıra gerisinde dünya 63.sü olduğunu görebilirsiniz. (kaynak:imf)

şimdi türk halkının aslında yaşamadığını daha net ispat edebilmek için ülkemizi almanya ile karşılaştıracağım. almanya'yı seçmemin nedeni, aradaki uçurumu daha da dramatik bir hale getirmek değil. durum şu: orada asgari ücret yaklaşık 1400 euro. bizde ise 1400 tl. o halde euro'yu tl'yi unutabiliriz, iki ülkede de çalışan insanların eline bir ay sonunda minimum '1400 birim' para geçiyor. bu, yaşanan durumu anlamamızı kolaylaştıracak. bakalım 1400 birim ile alman hans ve türk ali bir ay boyunca neyi ne kadar alabiliyor? burada "ama almanya bizden çok daha zengin bi ülke, tabii daha fazla şey alacak" gibi bir yanılgıya düşmeyin. çünkü metodolojik olarak ne kadar çok şey aldığı ile ilgilenmeyeceğiz. ilgileneceğimiz temel şey; çeşitli temel ihtiyaçlar için asgari ücretlerinin kaçta kaçını harcıyorlar, bunu hesaplayacağız. bu hesabı yaparken iki ülkede de 1400 birim (euro ve tl) değerinde asgari ücret olması hesabımızı daha kolay hale getiriyor, hepsi bu.

gıdalar için almanya'daki ünlü market rewe ile bizim carrefour'u birbiriyle karşılaştıracağız

not: rewe’ye ilk girişte posta kodu sorar; 51063 yazın, daha sonra iki seçenek çıkar "lieferung nach hause” (eve teslimat) yazana basınca siteye girersiniz, bir daha sormaz)

süt

ilk ürünümüz temel gıdalardan süt. alman hans 1400 birim parasının 0.63'ü ile evine 1 litre süt götürüyorken, bizim türk ali 1400 birim parasının 3 lirasını sadece 1 litre süte veriyor. (ulan yazarken zam gelmiş 3,10 olmuş lol). aradaki fark 4,5 kat. yani bir anlamda, alman'ın 1 ayda içtiği sütü biz ancak 5 ayda falan içebiliyoruz.


peynir

ikinci ürünümüz peynir. hans eline geçen 1400 birim paranın 1,39'u ile 250 gram dilimli kaşar alırken, ali kardeşimiz 1400 birimin yaklaşık 7'sini aynı gramaja veriyor. aradaki fark 5 kat.


et

peki alman hans 1400 birim parasının 3,98'ini yarım kilo ete verirken, bilin bakalım türk ali evine yarım kilo et almak için 1400 lirasının ne kadarını harcamak zorunda? 5? 10? 15? 20? 25? bilemediniz. 28,5 lirasını. ulan 2 katı farkı hadi anlarım da neredeyse fark 9 kat be. yani almanın 1 ayda tükettiği eti sen ancak 9 ayda tüketebilirsin güzel kardeşim, bil bunları. bu arada yerli çiftçiyi desteklemediğimiz için böyle oluyor deyip ithal ete yasak getirenlerle, yerli futbolcuları desteklemek için yabancı futbolcuyu yasaklamak isteyenler arasında benim için bir fark yok. ikisinin de yanlış olduğunu düşünüyorum. hele ki bu et konusu çok hayati yahu. şu an milyonlarca çocuğun yarın ucuz et yemesi lazım, türk tarımının gelişmesini falan bekleyemez bu çocuklar. türk tarımı gelişecekse rekabet halinde de gelişimini sürdürebilir, tüm sektörler gibi. ağlamaya gerek yok.


ayrıca bu et olayında laf gelmesin diye hani domuz etiyle karşılaştırmadım ama normalde adamların kuzuyla, danayla işi yok. domuz eti yiyor bu adamlar. yani esasen adamlar kuzudan çok domuz besledikleri için domuz eti çok daha ucuz. hani onların inanışına göre domuz yemek yasak olsaydı daha çok dana-kuzu beslerlerdi ve bu fiyatlar daha da aşağı düşerdi de neyse.

haaaa bir de etin lezzeti meselesi var bak ona girmiyorum. ama yemin ederim bu avrupa'daki etlerle bizim etlerin lezzeti arasında da büyük bir fark var. bizimkiler plastik gibi. üreticisi depresif, komisyoncusu depresif, satıcısı depresif, ulan koyunun kendisi bile depresif, mutsuz arkadaş. küçücük yerlerde yüzlerce hayvan..ne doğru düzgün gezebiliyor, ne otlanabiliyor..bu et nasıl lezzetli olsun? nihat doğan "benim koyunum bile yabancı koyundan farklı bakıyor" derken güldük ama haklıydı, koyunun amına koymuşlar afedersiniz, kesin beni kurtulayım diye bakıyor bizimkiler.

tavuk but

bıraktık koyunu geldik tavuğa. zaten bizde gördüğünüz gibi kırmızı et yemek imkansız olduğundan tavuk ön plana çıkıyor. bakalım bu konuda nasılız? hans 1400 birim parasının 2,55'ini tavuk buta verirken, ali bey 1400 lirasının yaklaşık 10 lirasını gözden çıkarmak zorunda. yani aradaki fark 4 kata yakın. bu da demek oluyor ki alman'ın 1 ayda tükettiği tavuğu sen 4 ayda tüketebilirsin.


somon

haydi kırmızı et ve tavukta büyük korkunç bi pahalılık var ama en azından balıkla dengeliyoruzdur diye somona bakayım dedim ki abov. alman hans 1400 birim parasının 1,89'u ile 100 gr somon alabiliyorken, bizim ali bey 1400 lirasının 13,90'ını 100 gr somona vermek zorunda. fark 7 kattan fazla. yani almanın 1 ayda tükettiği somonu sen anca 7 ayda tüketebilirsin güzel kardeşim.


tost ekmeği

alman vatandaş eline geçen 1400 birim paranın 0,55'i ile 500 gr tost ekmeği alabiliyorken, sen 1400 birim paranın 3 lirasını tost ekmeğine vermek zorundasın. aradaki fark 5,5 kat.


pirinç

alman vatandaş eline geçen 1400 birim paranın 0,85'i ile evine 1 kilo pirinç götürebiliyorken, sen aynı pirince 1400 liranın 4,89'unu vermek zorundasın. aradaki fark 5,5 kat.


muz

ulan yıllar geçti, şu muz hala lüks tüketim maddesi olmaktan çıkmadı arkadaş memlekette. alman hans 1400 birim parasının 1,69'unu vererek evine 1 kilo muz götürebiliyorken, sen 1400 liranın 5 lirasını vermek zorundasın. yani muza da 3 misli ödüyorsun.


bira

şimdi türkiye'deki yaşam kalitesinin daha da saykolaşmaya başladığı örneklere geliyoruz. alman vatandaş 1 kutu bira için 1400 birim parasının 0,29'unu harcarken, sen 1400 liranın 8 lirasını 1 kutu tuborg'a veriyorsun. (türkiye'de internetten alkol satışı yasak olduğu için link veremiyorum ama market fiyatı budur.) fark 25 kattan fazla. sonra vay efendim gençler neden bonzai içiyor, neden bu kadar çok merdiven altı sahte içki üretiliyor... bonzai içen çocuğun tekiyle röportaj yapmışlardı neden içiyorsun diye. abla dedi, 2 kutu bira 15..bu 2 lira. kafası da güzel, neden o kadar para vereyim dedi.


viski

birayı geçelim, viskiye bakalım.. hans 1 şişe (70cc) jack daniels için 1400 birim parasının 20'sini harcıyorken, biz aynı şişe için 1400 birim paramızın 140'ını vermek zorundayız, farka gel.


araba fiyatları

bakalım hans kardeşimiz volkswagen golf model bir araba almak için kaç sene çalışmak zorunda? hans'ın yine asgari ücret aldığını düşünürsek hiçbir şey yemez, içmezse yaklaşık 1 senede bu arabayı alabiliyor. peki biz aynı araba için kaç sene yemeden içmeden çalışmak zorundayız? 2? 3? 5? hayır, hemen hemen 7 sene.


hyundai i30: haaa şimdi derler ki golf alman malı, ucuzdur. onları da kırmadık, kore malı hyundai i30 ile karşılaştıralım dedik. asgari ücretli alman hans bu arabayı yine yemez içmezse aşağı yukarı yine 1 senede alabiliyorken, biz aynı aracı almak için yemeden içmeden en az 5 sene çalışmak zorundayız.


prezervatif

geldik prezervatiflere. neden geldim tam olarak anlamadım ama buna da bakalım. yani bir üründe de aşağı-yukarı benzer fiyat seviyelerini yakalamaya çalışıyorum, bakalım başarabilecek miyiz?

durex'lerde falan büyük fark var zaten de ben en ucuzları birbiriyle karşılaştıracağım. alman hans 12'li prezervatife 1400 birim parasının 2,99'unu öderken, bizim vatandaşımız 1400 lirasının 17,95'ini vermek zorunda. yani cumhurbaşkanımızın 3 çocuk yapın söylemi olmasa da olur, zaten bu şartlarda korunmak pek mümkün değil, kimse merak etmesin.

ulan kafede yazıyorum bunları kocaman durexleri açmışım bakıyorum allah kahretsin ya tanıdık biri görmese bari. neyse devam ediyoruz.


ev fiyatları ve bireyselleşme

istanbul'da şöyle ortalama, sağa sola biraz yakın bi evde oturayım desen en az 1 asgari ücretin tamamını isterler senden. hatta muhtemelen az biraz düzgün bir yer için minimum 1600-1700'lere çıkmanız gerekir. hem de bina 30 yaşından büyüktür, içi dökülüyordur, ısıtması, soğutması bir derttir vs..

fakat mesela almanya'da siz eğer 1 asgari ücretin hepsini bir eve vermeyi kabul etmişseniz, en pahalı kent olan münih'in en güzel semtlerinden birinde, süper bir lokasyonda (google map'ten ölçtüm, metroya 5 dakika sürmüyor yürüyerek), gayet bakımlı ve konforlu bu evde yarın oturmaya başlayabilirsiniz.


yani eğer metrekaresi daha küçük, metroya biraz daha uzak mesafede falan bir ev düşünürseniz bu fiyatlar yarı yarıya da oynar. zaten bu yüzden işte yurtdışında çocuklar okula giderken aynı zamanda part-time bir işte çalışıp, bir ev arkadaşıyla güzel bir yerde eve çıkabiliyor, aileden ayrılıyor. bu da aslında birey olma, kendini gerçekleştirme açısından hayati derecede önemli bir konu. bizde insanlar ailesinden ayrı bir evde yaşamak için neredeyse evlenmek zorunda. hele kızlara falan baksanıza çevrenizdeki, kaç tanesi ailesinden ayrı bir evde yaşayabiliyor? türkiye'de yaşayan erkeklerin evlendikten sonra sapıtması bir tesadüf değil. adam ilk kez aileden ayrılıyor, kendi bağımsızlığını ilan ediyor, belki cebi biraz para görüyor ve evde onun yaptıklarına güçlü bir itirazda bulunabilecek kimse yok. hollandalı çocuğun 15-16 yaşındaki düşkünlüklerini ilk kez 35-40 yaşında falan yaşama fırsatı buluyor. 

bazen tek bir film sahnesi, bu topraklar üzerindeki koca bir karanlığı anlatmaya yeter de artar, o yüzden vavien'e bağlanıyoruz 

(2:43-3:30 arasını izleyiniz)


hadi bunları geçtim de arkadaş çok afedersiniz bu adamın ailesiyle yaşarken kendi kendine işini görmesi de bi dert. bir kere çoğu türk çocuğunun kendisine ait müstakil bir odası olmuyor, kardeşiyle falan paylaşıyor. hadi diyelim kardeşi evde yok, odaya kapandı, kilitledi kapıyı, açtı bilgisayarı, hangi siteye girecek? hepsi yasak. vpn'i yüklediğini düşünelim, o da bilgisayarını, internetini yavaşlatıyor. en fazla 20-30dk'da halledeceği iş bu çocuk için çıkıyor 2 saate. o sıra anası bağırıyor, babası işten geliyor... daha çocuk en fazla bir video falan açmış, o da istediği kategori değil. mecbur hızlı hızlı ona bakarak bişeyler yapmaya çalışıyor. bakın bu nesil bu yüzden ileride erken boşalma sorunu yaşayacak, yuvalar yıkılacak, şimdiden uyarıyorum. bırakın millet uzun uzun gezsin, açılan tek videoda hızlı hızlı işini görmeye çalışmasın. vallahi bu toplumu kökünden dinamitliyorsunuz.

eğlence

bir türk çocuğu bugün o kapandığı odasından çıksa, bi kız arkadaş yapsa, gece bi eğlenmeye çıkalım yiyelim içelim deseler o gece cepten minimum (ortalama düzgün bir yer) 250-280 çıkmak zorunda. yani türkiye'de bir gün içinde şöyle kız arkadaşıyla bi insanın gece bir geçirmesi için yaklaşık asgari ücretin %20'sini gözden çıkarması lazım. ulan bu nedir be? aynı şeyi berlin'de yapmanız 50 euroyu geçmez. yani onlar için asgari ücretin %5'ini bulmaz ki doğrusu da budur.

bir de yani mis gibi sokakları olan, kızların gece 3'te yalnız başına içip içip evine dönebildiği, hukuk içinde yaşıyorsun bak bunu da unutma. evin fiyatını sadece metrekare belirlemez. o ülkedeki müreffehlik seviyesi de kiranın içindedir. mesela türkiye'de gece bir kızın evine içip içip rahatça dönebilmesi bir yana, gündüzleri bile ilginç bir bakma kültürü var. bakıyoruz. sadece kadınlara değil, birbirimize de bakıyoruz. uzun uzun bakma diye bir şey var amk. yabancılar ciddi ciddi forumlarda bu olayı tartışıyorlar hatta, niye baktığımızı anlamaya çalışıyorlar sjsjs; https://www.turkeycentral.com/topic/20099-staring/


maç fiyatları

hadi çocuk sevgili yapmadı, beşiktaş'a falan sevdalandı diyelim. maça gitmek istiyor. bakalım alman hans ile karşılaştırıldığında asgari ücretin ne kadarını kombineye verecek bu çocuk?

5 kere şampiyonlar ligi şampiyonu olan bayern münich'in maçları için 1 senelik kombine bilet fiyatı 80 euro. yanlış duymadınız. yani alman çocuk 1400 birim asgari ücretin 80'ini vererek kombineyi alıyor. bizim vatandaşımız ise beşiktaş'ın maçlarını 1 sene boyunca stadın en kötü yerinden izlemek için 1400 birim asgari ücretin 1200'ünü vermek zorunda. böyle bir şey olabilir mi, 15 kat fark nedir, ne içindir? asgari ücretli insan kombine alsa, bütün bir ay boyunca geçinmek için eline 200 lira para kalıyor. bu arada bu sadece beşiktaş'a özgü bir durum değil, türkiye'de büyük kulüplerin hepsinde aşağı-yukarı fiyatlar böyle.

bu kadar şeyin tek bir açıklaması var; yaşamıyoruz

yoksuluz, eskisinden daha yoksuluz. ve yoksulluk bir yandan anti demokratik rejimleri de besleyen bir şey. zira adam yoksullaştıkça, hem devlet yardımına daha çok bağımlı kalıyor, hem de seyahat edemiyor, çevresini göremiyor, başka ülkeler nasıl yaşıyor bilmiyor. bununla beraber adam kendi ülkesini yoksullaştıkça daha da anlamsızca seven bir hale geliyor. halbuki bu adamın cebine biraz para koysan, şöyle 1 hafta münih’e, zürih’e, londra’ya falan gitse adam nasıl bir yerde yaşadığının farkına varacak. cebine para koysan da gidemez gerçi, türkiye'de sadece nüfusun %10'u pasaport sahibi, bu da ayrı bir mevzu. bu arada pasaportu olmayan %90 içinden her gün birileri facebook'a girip "başka ülkede yaşayamam...." paylaşımları yapıyor. sen önce pasaport çıkart ayı, görmüş müsün başka ülke acaba da konuşuyorsun?

bu durum bana bazı şeyleri de sorgulattı. mesela normalde hayatımı paylaşırken gayet mütevazı bir şekilde paylaşıyorum, daha doğrusu az paylaşım yapıyorum ama bunun iyi bir şey olup olmadığı ile ilgili şüphelerim var. yani bu mütevazılık karşı tarafta "iyi ya o da öyle çok bişey yaşamıyo galiba" şeklinde algılanıp, kişiyi sisteme karşı uysallaştırıyor. bundan sonra şeymasubaşılaşabilirim, bu açıdan kadın doğrusunu yapıyor. hatta herkesi yaşadığı en güzel anları, yemekleri, tatilleri falan bol bol instagram'dan paylaşmaya davet ediyorum.

ya bu arada az önce bi kız geldi, pardon internete bağlı mısınız? dedi. evet dedim. çok özür dilerim 1 dakikalığına kullanabilir miyim dedi. tabii buyurun dedim. abi kız geldi, google'ı açtı arama kısmına tıkladı, tam bir şeyler yazacakken tıklar tıklamaz altta sırasıyla şunlar çıktı; "carrefour prezervatif" "ucuz prezervatif" "en ucuz prezervatif" "durex standart" "bira ne kadar" "viski ne kadar" olm kız buna döndü bak;

ama bana da çaktırmıyo, hemen hızlı hızlı bir şeyler yazdı halletti işini teşekkürler diyip uzadı. sizin allah belanızı versin, moralim aşırı bozuldu hesabı isteyeceğim ya. şu an hakkımda ne düşünüyor acaba? inşallah sözlük okuyucusudur da denk gelir anlar, uplayalım arkadaşlar kız da görsün lan :(

Entry'nin yazarı Soner Bastiat'ı Twitter'dan takip edebilirsiniz