BASKETBOL 18 Ocak 2018
68,9b OKUNMA     1125 PAYLAŞIM

Nesiller Boyu Eskimeyen Tartışma: NBA ve Euroleague Arasındaki Farklar Nedir?

Basketbola ucundan kıyısından dokunmuşsanız illaki bu ayrımla da karşı karşıya gelmişsinizdir. Yılların muhabbetini Sözlük yazarı "immanuel tolstoyevski" neticelendiriyor.


euroleague'in bir avantajı var ki nba asla buna erişemeyecek: milliyetçilik

fb ile cska oynadığı zaman, iki taraftan çomarı da enteli de gaza geliyor, yapacak bir şey yok, öyle kodlanmışsın.

nba'de buna benzer bir şey olması için, 100 sene önceden kuzey-güney konferansları olması, yahut beyaz-zenci takımları olması lazımdı. halbuki mevcut ortam disneyland gibi: herkes aşırı zengin ve birbiriyle arkadaş. bu ortamda da her rekabet yapay olacak.

mesela clippers ile warriors arasında bir rekabet oluşturmaya çalışıldı medya zorlamasıyla (ikisi de california takımı olduğu için derbi diyebiliriz), sonra warriors bunları 12 kez üst üste pataklayınca o proje rafa kaldırıldı. eskinin daha gerçek rekabetleri de herhangi bir sınıfsal ayrıma değil, sadece kişisel dramaya dayanıyor. bad boy pistons olsun, bird ile magic arasındaki rekabet olsun, avrupa'da olan bitenle kıyaslanacak şeyler değil.

Olympiakos taraftarı.

ikinci bir nokta, maç sayısı

50 senedir, nba'in normal sezonu 82 maçlık. 30 takım var, yani normal sezonda tam 1230 tane ayrı maç oluyor. avrupa'da ise 16 takım var, her biri 30 maç oynuyor, yani toplam 240 maç. her sezon nba'de 1000 tane fazladan maç oynanıyor demek bu.

playoff'lar da böyle: euroleague playoff'u 5 maç üstünden, sonra da final four (max 7 maç). nba'de her biri 7 maç üstünden 4 playoff serisi var (max 28 maç).

ve bu maçlar birbirine denk değil. nba takımları ortalama 100'er kez hücum ediyorlar, euroleauge'de ise bu sayı 70 civarı. yani tempoyu da hesaba katınca, aradaki fark muazzam. 2 nba maçı, 3 tane euroleague maçına denk.

bu farkın, bence üç ayrı sonucu var

a) nba bir darphane. o kadar maçın tv ve stadyum geliriyle baş edemez kimse. o yüzden global piyasadaki en iyi oyuncuları çekmeye devam edecekler.

b) nba'deki maçların görece önemi az. bunun etkisi duble: hem oyuncuların her maç %100 efor sarfetmeleri gerçekçi değil (özellikle savunmada), hem de seyirciler o kadar gergin değil.

c) hep o senenin en iyi takımları üste çıkıyor, o yüzden sürprizlere daha az gebe. kötü takımlar playoff mücadelesi veremiyorlar çünkü eninde sonunda dibe çöküyorlar. playoff'a çıkanların da kaderi belli. warriors'ı 3 veya çok çok şanslıysan 5 maçlık bir seride yenebilirsin ama 7 maçlık bir seride? euroleague sürprizlere daha gebe, tek maçta elenebiliyorsun. (ncaa de bu "win or go home" muhabbeti yüzünden daha heyecanlı)

aklı başında bir taraftar, takımının tüm euroleague maçlarını zevkle izleyebilir ama bunu bir nba takımı için yapamaz, highlight videolarını izler anca. nba'in kesinlikle maç sayısını düşürmesi lazım. yönetim de sinyal veriyor zaten. bence sezon 70 maç civarına düşecektir ama keşke daha da kısalsa.

Boston Celtics'in 2017-2018 sezon fikstürü.

öte yandan güzel analoji yapacağım diye abartan çok insan var

nba sevgiliymiş, euroleague evlenilecek kızmış. nba hollywood filmiymiş, euroleague sanat sineması. nba tarkan, euroleague müzeyyen senar (tamam, bunu ben ekledim).

genelde nba'de takım oyununun olmadığını, şova yönelik olduğunu, oyun zekasının ve stratejinin az olduğunu ima ediyorlar. "evet onlar daha iyiler ama biz daha zarifiz, zekiyiz, sanatkarız"

bence ego mastürbasyonu. en basitinden şunu düşünün: dünyanın en iyi oyuncularının ve dünya kadar paranın olduğu yerde, dünyanın en iyi teknik heyetleri de olmaz mı?

bir nba maçında kenardaki koçun yanında 3-4 tane yardımcı koç, atletik eğitmenler ve karşı takımı analiz etmiş scout'lar bulunur. bunların hepsine ileri istatistik (analytics) şirketlerinden bilgiler geliyor. "karşı takımda şu beşli ikinci yarıda oyuna girerse tempoları %12 artıyor ama kanat savunmaları %20 zayıflıyor, biz de o yüzden hareketli bir şutör oyuna sokalım" gibi analizler yapıyorlar.

basket oynamamış insanlara "bam güm" gibi gelebilecek pozisyonların çoğunun ardında taktiksel bir zeka var. savunmalar eskisine göre çok komplike, çünkü her konumdaki adam hemen her şeyi yapabiliyor artık. %40'la üçlük atan, top sürebilen ve forvetler kadar atletik pivotlarla, doğru düzgün bir taktik olmadan başetmen mümkün mü? hele ki kurallar hücuma avantaj sağlıyorsa?

perdeleme gelince alttan mı gireceksin, üstten mi? adam değiştirecek misin? sağa giderse mi double-team yapacaksın, sola mı? kimi boş bırakacaksın, rotasyonda kim adamına yapışık kalacak? kim şut attığında rebound'da kalmak yerine fast break'e akacaksın? bunların hepsine karar vermesi lazım oyuncuların ve bunu manyakça bir tempoda, at gibi nefes nefese koşarken yapmaları lazım. euroleague'dekilerin karşılaştığı savunma seçenekleri bu kadar geniş değil. en basitinden, hiçbir euroleague takımı stephen curry'i savunmak zorunda değil.

Curry.

elbette nba, süperstarlar üzerinden pazarlanan bir spor ama hücum bile sanıldığı kadar bireysel değil

mesela ligin en popüler üç süperstarından ikisi aynı takımda ve bunlar aynı zamanda ligin en iyi iki hücum oyuncusu (curry ve durant). peki warriors'ın hücumu nasıl? topu alan potaya mı sallıyor dan dun? veya sadece pick and roll mu yapıyorlar?

sıkı bir maçları denk geldiğinde, topa değil de diğerlerine bakın. organik biçimde top dışında birbirlerine perdeleme yapıyor, şutörler köşede kamp kurmak yerine deli danalar gibi koşturuyor, diğerleri de sağdan soldan içeri kaçıyor. basket yedikten sonra bile fast break'e çıkabilen bir takım bu. kısacası seni sürekli kötünün iyisini seçmeye zorluyorlar. ha, bir ihtimal karşı takım fiziksel oynar ve bu koşturmacayı tıkayabilirse durant'a veriyorlar, o da 12 metre yükseklikten şutunu atıyor. o kadar da olsun bireysellik.

herifler bir euroleague takımının tüm maç attığından fazla sayıyı sadece asistlerden buluyorlar yahu. 30+ asist ortalaması ile oynayan euroleague takımı varmış gibi, nba'e bireyselci deniliyor.

Warriors'ın topu nasıl mükemmel döndürdüğünü videodan görebilirsiniz


veya boston celtics: en iyi oyuncuları hayward'ı sezonun 5. dakikasında kaybettiler, 19 yaşında çaylaklar ilk beşte çıkıyor ve hala ligin en iyi ikinci takımı.

spurs: 20 senedir playoff takımı. nba'deki eşitlikçi draft ve salary cap sistemini bilenler, bu uzun vade başarının ne kadar inanılmaz olduğunda hem fikirdir. bu sene de neredeyse tüm sezonu süperstarları kawhi olmadan oynadılar, hala sezonun en iyi takımlarından biri.

pacers'ın tek süperstarı okc'ye gidip geçen senenin mvp'si westbrook'a ve 100 yıldır all star olan carmelo'ya katıldı, 45 maç sonunda iki takımın performansı aynı.

heat'in süperstarı yok, cavs'i geçecekler neredeyse. raptors cavs'i çoktan geçti. peki bu, demar derozan'ın lebron'dan daha mı iyi bir süperstar olduğunu söylüyor?

topu alan süperstar bireysel işler çıkarıyorsa, bu kadar basitse oyun, bu anomaliler nasıl açıklanabilir?

Indiana Pacers'ı ayakta tutan adam: Victor Oladipo.

sadece bireysel yetenek değil, genel oyun kalitesi ve taktiksel zeka bakımından da, sıkı bir nba playoff serisini, sıkı bir final four'a tercih ederim. ama başta bahsettiğim "gerçek rekabet" (çekişme demiyorum, o ikisinde de var) ve hele hele atmosfer işin içine girdi mi iş başka. iki adım ötemde michael jordan yükselip smaç basmıştı, staples center'da kobe ve shaq'ın zirve zamanlarını görmüştüm, ama tek biletlik bir şansım olsa o maçlara değil, naumoski zamanlarındaki bir efes-panathinaikos maçına ışınlanır, formayla terimi silme hareketleri yapardım.

ekşi sözlük'te birisi güzel özetlemiş: "nba basketbolsever tercihidir, euroleague taraftar tercihi." aynı anda ikisi de olabiliriz.