NBA Draft'ında LeBron James'in Peşinden Seçilen Darko Milicic'in Yürek Burkan Hikayesi
NBA Draft'ı: NBA'in her yıl yapılan seçmeleri. NBA'de bulunan takımların belli kurallar dahilinde en az 19 yaşındaki oyuncuları seçmesi sistemi. Genel olarak NCAA liginde oynamış kolej oyuncuları tercih edilir.
darko milicic, 1985 novi sad doğumlu
basketbolcu olmaya hiç niyeti yok çocukken de. fakat boyu uzadıkça uzuyor, önünü alamıyor. çevre baskısı, öğretmenler, aile derken başlıyor basketbola. işin ilginci, baskı ile başladığı basketbolda da çok yetenekli. alt yaş gruplarını bir güzel domine ediyor avrupa'da. o dönemlerde nba takip edenlerin iyi bileceği bir durum; drazen petrovic, vlade divac, toni kukoc, arvydas sabonis sonrası avrupa keşfine çıkıyor nba takımları. hem de aynı dönem içinde yakın zamanda başarılı olup tutmuş, "şut atan 2.10 boyundaki oyuncular" dirk nowitzki ve pau gasol örnekleri de epey taze bir şekilde nba'in gözü önünde. nba avrupa pazarını sonuna kadar kullanmak ve oyunu "genişletmek" istiyor.
buraya pau gasol'ün geldiği seneden milicic'in seçileceği draft'e değin vladimir radmanovic ve antonis fotsis; ertesi sene "beşinci sıradan" seçilmiş nikoloz tskitishvili, robert archibald, peter fehse, darius songaila gibi seçimlerin olduğunu ekleyebiliriz (ki milli gururumuz mehmet okur başarılı bir örnek olduğu için onu eklemedim. zaten başka bir başarılı örnek de yok 2001-2003 arası şut atan uzun avrupalı furyasında).
nba'in kafasını çevirdiği dönemde alt yaş gruplarını alt üst eden 17 yaşındaki milicic, hemen dikkat çekiyor. o zamanın nba başkanı david stern, kendisi için kural değişikliğine gidiyor: normalde 18 yaşını dolduran oyuncular nba draft'ine girebilirken, sırf milicic'e özel "18 yaşından gün alan oyuncular" diye değiştiriyor bu ibareyi.
zaten milicic için her şeyin burada başladığını söylememizin tam yeridir
(ki kural değiştirilmese milicic en erken 2004 draft sınıfına girecek. 2004 draft sınıfı, 2003'ün yüzde ikisi kadar değerli isimler çıkartmadı. çıkan isimler: dwight howard, ben gordon, luol deng, andre igoudala, al jefferson, josh smith, kevin martin ve trevor ariza. berbat seçimler ise: emeka okafor/2.sıra, rafael araujo/8.sıra, andris biedrins/11.sıra, pavel podkolzin/21.sıra, albert miralles/39.sıra, ha seung jin/46.sıra, pape sow/47.sıra, sergei lishuk/49.sıra, sergei karaulov/57.sıra. bu isimler milicic gibi pf/c mevkilerinde oynayan isimler).
kural değişikliği ile daha "erişkin" olmadan ve dil bilmeden amerika'nın yolunu tutar darko.
2003 nba draftı için birinci sıra seçim hakkını elinde tutan cleveland cavaliers, lebron james'i ilk sıradan seçeceğini açıklar. o yüzden darko'nun diğer takımlarla antrenman seansı başlar.
ikinci sıradan seçme hakkı detroit pistons takımındadır (ki bu da aslen onların "öz" hakkı değildir, takas ile gelmiştir). darko antrenmana çıkar, çatır çatır şut atar; atletizmi yerindedir, pota altı oynar, top sürer. o gün orada bulunan bir kişi dışında kim varsa herkesi etkilemeyi başarır. hali hazırda güçlü bir kadrosu bulunan detroit'e gelmesi kağıt üzerinde ya da o dönem için bilgisayar oyunlarında harika bir durum olsa da; işin gerçeği hiç öyle değildir (çünkü darko geldiği vakit, forma rekabetine girmek zorunda olduğu isimlerin hem sayısı hem de repütasyonu epey fazladır: elden campbell, mehmet okur, rasheed wallace, ben wallace, corliss williamson ve zeljko rebraca. kendi mevkisinde mücadele etmek zorunda olduğu altı oyuncu var, bunlardan biri yaşlı kurt campbell, diğer ikisi sert oyuncular ve detroit'e "bad boys" sonrası o kimliği aşılayan wallace'lar, birisi fundamental sahibi pivot rebraca, diğeri de özellikleri bakımından darko'ya en yakın olan ama bir yıl daha eski ve mücadeleci tarafı sevilen memo).
şimdi burada bahsedilmesi gereken konu, nba'in draft sistemi direkt olarak
birinci sıra seçimi olmadığı sürece oyuncunun takımını seçemediği, ilk üç yılında alacağı toplam paranın belli olduğu bir sistem nba draftı. bir nevi, belli derecede bir "kölelik" sistemi mevcut. yani eminim ki o gün darko'ya "gitmeyeceğin tek takım hangisi?" diye soru gelse, darko'nun cevabı pistons olur kalabalık uzun rotasyonu sebebi ile.
darko bunların hiçbirisini düşünmeden gelir seçimlere. cavaliers lebron james'i ilk sıradan seçer. sıra pistons'a gelir. ve darko, hemen arkasından ikinci seçilir. "yeni nowitzki" ve "yeni gasol" furyasında; hem fiziği hem de oyun yapısı itibarı ile onlardan daha sert ve güçlü bir darko'nun ikinci sırada seçilmesi çok doğaldır (hatta draft'in sonunda bir utah jazz yöneticisi, birinci sıra ellerinde olsa darko'yu seçeceklerini söylemiştir. ki bu konuya sonra döneceğiz).
darko'nun ardından seçilen önemli isimler: carmelo anthony, chris bosh, dwyane wade, david west, josh howard, kyle korver (ki chris kaman, jason kapono, kirk hinrich vb gibi isimleri ekleme gereği duymadım, all-star olmuş oyuncular yeterli). bu altı "all-star" oyuncunun tamamı darko'nun arkasında seçilen ve ilk üçü çok daha fazla olmak üzere hepsi oynadıkları her takımda fark oluşturmuş isimler.
şimdi aynı draft sınıfında "yeni nowitzki/gasol" arayışının diğer sonuçlarına bakalım: zarko cabarkapa/17.sıra, maciej lampe/30.sıra, szymon szewczyk/35.sıra, zaza pachulia/42.sıra, malick badiane/44.sıra, nedzad sinanovic/54.sıra (nba'de kalıcı olan yalnızca zaza. o da "vasat" bir kariyerle).
nba tarihinde berbat olan sürüyle seçim var aslında
fakat bu seçimlerin gerçekten "kötü" yapılması ile, "yanlış zaman/yanlış takım/yanlış" sıra denklemine kapılmak arasında da bir fark mevcut. tabi spor medyası bu ayrımı yapmayı pek sevmeden haber yapma peşindedir. keza kahraman yaratma sevdalısı amerikan kültürü de buna çanak tutar: kahraman olması beklenenin kahramanlığı, kahraman olması beklenmeyenin daha üst performans göstermesinin kahramanlığı ve beklenenin hiçbir şekilde kahraman olamaması. bu üçü arasında amerikan medyasını sonuncunun hikayesi kapsar daima.
darko'nun pistons antrenmanında etkileyemediği tek kişi, koç larry brown'dır. brown "eski kafalı"/"muhafazakar" basketbol oynatan koçlardandır. temposuz hücumlar, savunma merkezli ve sert bir takım, bitmek bilmeyen sırtı dönük ve izolasyon oyunların koçudur.
darko gibi "mobil uzun" tanımına uygun oyuncular için kabustur demek gayet yerindedir koç brown için (keza o dönem izleyenlerin hatırlayacağı üzere memo üçlük attığı an kenara alıyordu direkt, öyle muhafazakar ve sabit fikirli bir koç). bir de kadroya dahil olan "yedinci" uzun olması, takımın da nba şampiyonluğuna oynaması (o senenin sonunda şampiyon olması) darko'nun iki ayda "zafer sigarası" haline dönüşmesine sebebiyet vermiştir.
hiç yapmak istemediğin bir işe yeteneğin var, yaşın daha 17
seni tüm dünya tanıyor bu yapmak istemediğin işte. hepsi senin yeteneğini konuşuyor. aynı yıl senden ortalama bir-iki yaş daha büyük ve seni konuşan insanların gözü önünde olanlar da mevcut. ama sen, dışarıda olduğun için daha gözdesin. daha gizemlisin. sonra tutup gidiyorsun başka kıtaya, beklentilerine göre büyük bir şirket büyük bir paraya alıyor seni. ama senin pozisyonunda o işi on beş yıl yapan da, iki yıl yapan da var. ve o pozisyonda çalışabilecek kişi sayısı maksimum beş. senle birlikte o pozisyonda yedi kişi oluyor. ve en yenisin. hiç bilmediğin bir yerde ve kültürdesin. işlerin nasıl gittiğini kavramak istiyorsun, olmuyor bir türlü. patronun da "zor güvenen" bir tip. on beş yıllık adamı varken, seni görmüyor direkt. anca olursa bir iki kağıt işleri veriyor. şimdi bu durumda, dışarıdan bakan insanların ya da medyanın sana "başarısız" damgası yapıştırmaya hakkı var mı, yok mu?
darko'nun durumu tam olarak da böyle ilerliyor: brown ile kırılan öz güven, kaybolan istek ve dağılan motivasyon... ne kadar çalışırsa çalışsın olmuyor ve kısa sürede de bırakıyor kendisini.
hiç mutlu değil. arkasından seçilenler muazzam işler yapmaya başlamışken, kendisi süre bile alamıyor pek. sözleşmesi bitince de gidiyor detroit'ten.
sonra geziniyor nba'de bir süre
orlando magic, memphis grizzlies, minnesota timberwolves, boston celtics derken; bir anda bırakıyor basketbolu. dönüyor köyüne. balıkçılık yapıyor, boks yapıyor. şimdi ise çiftçi. kiraz üretimi yapıyor. ve hayattaki esas tutkusunun bu olduğunu söylüyor. basketbol değil, kiraz yetiştirmek... bırakıyor basketbolu, medya saldırısını, insanların beklenti kırıklıklarını. kimseye bahane bulmuyor bu hikayede. tarihin en iyi üç draft'inden birisinde en tepede seçilip en kötü sonucu veren oyuncu olmasını, eleştirileri... umursamadan yaşıyor, şampiyonluk yüzüğüyle.
burada mesleği başkaları tarafından seçilmiş, ardından aşırı pohpohlanmış, onun da ardından aşırı yükseklerden seçilmiş, işler kendisi de dahil hiç kimsenin beklediği gibi gitmemiş, ardından öz güveni kırılmış, hevesi kaçmış, zamanında onu pohpohlayan insanlar tarafından "başarısız"/"berbat" olarak nitelendirilmiş, oradan oraya gitse de bu imajı silememiş, ortadan kaybolmuş, gerçek tutkusunu aramış ve bulmuş.
ve kendisinin bu gelişimi, insanların toplumla ve kendileriyle olan ilişkilerini iyice bilmesi açısından gayet önemli bir hikaye. keza ülkemizde de spor bazında küçük yaşlarda "süper yetenekler" olarak lanse edilip, pohpohlanarak kariyeri bataklığa dönüşen oyuncular mevcut: okben ulubay, sercan yıldırım, muhammed demirci, batuhan karadeniz gibi..
darko bir kazanan mı, kaybeden mi yoksa kaybedilen mi?
bunun cevabı kişiye göre değişir. ama hayattaki tutkusunu, gençken yaptığı arayışlardan sonra otuzlu yaşlarından sonra gittiği köyde kiraz yetiştirerek bulan bir isimden söz ediyoruz. basketbol kariyeri pek hayranlık uyandıracak şekilde ilerlemese de, hayatta aradığını bulması ile takdir edilmesi gereken bir isim kendisi...