SİNEMA 21 Ocak 2021
28,8b OKUNMA     436 PAYLAŞIM

Modern Klasiklerden Black Swan'ın Jungcu Psikoloji Üzerinden Analizi

Yayınlandığı 2010'dan beri her türden sinema severi kendine çeken Black Swan'ın (Siyah Kuğu) Jung arketipleri üzerinden okuması.

filmi yorumlamaya doğru noktadan başlamak çok önemli ki black swan , birçok yönetmenin başlangıç noktası olan ingmar bergman'ın sinemada devrim yarattığı persona filminin türevlerinden sadece bir tanesidir. bu da demek oluyor ki film carl gustav jung'ın arketipleri ve analitik psikolojisi etrafında şekilleniyor. bazı kısımlarda da sigmund freud'un mutfağından lezzetler de var tabi.

bergman'ın persona'sından ilham alınan diğer filmler için

robert altman / 3 women
krzysztof kieslowski / la double vie de véronique
david lynch / mulholland dr.
lars von trier / melancholia

Uyarı: Buradan sonrası spoiler içerir.

öncelikle çok bariz bir şekilde gözümüze batan kısım nina ile annesi arasındaki nevrotik ilişki. annenin nina üzerindeki mükemmelliyetçi tutumu, onu bir türlü özgür bir birey olarak görmemesine neden oluyor ki bu nina'nın hayatının tüm noktalarına tesir eden süreç (odasındaki oyuncakların varlığı, öz bakım becerilerinden yoksunluğu, arkadaş seçimlerine müdahale edilmesi vb.) ve annenin özdeşleşme ego savunma mekanizması ile kendi başarısızlıklarını nina'nın üzerinden telafi etmeye çalışması nina üzerindeki ağır anksiyetelerin fitilini ateşliyor ve karşımıza paranoid şizofreni (sanrılar görme, sürekli kendisinin kıskanıldığını düşünme, sadist ve mazoşist eğilimler vb.) bir karakter çıkıyor.

ailesi ile ilgili bir diğer mesele de baba figüründen hiç bahsedilmemesi. evet nina'nın hayatında bir baba figürü eksikliği hissediliyor ki yaşadığı bu elektra kompleksinin müsebbibi olarak annesini görüyor. nina, baba merkezli eril otorite eksikliği sonucunda yaşadığı cinsel deneyimsizlikler, biseksüel karmaşalar karakterinin karanlık tarafını baskılayan unsurlar. zaten hocası thomas da bunu kastediyordu: "bana siyah kuğu'yu göstermen lazım."

açıkcası anksiyete problemleri ile boğuşan nina'nın kayışları da kendi karakterinden bu siyah kuğu'yu çıkarma baskısı ile kopuyor. nina'nın siyah kuğu arayışında aronofsky, nina üzerinden jung'ın 4 arketipine değiniyor.

birincisi persona

yani herkesin toplum içinde kullandığı karakter maskesi mevzusu. nina, anne baskısı ile o kadar haşır neşir olmuş ki kendi öz benliğinden bir anlamda kopmuş. annesinin ve toplumun onu görmek istediği mükemmellik persona'sını kendi karakteri zannediyor. bu bağlamda kendi ilkel duygularına (cinsellik, saldırganlık vb) ulaşma adına bu yapay maskeden kurtulmaya çalışıyor ki bu konuda yaşadığı başarısızlıklar anksiyetesini daha da arttırıyor. (lilly ve beth'e duyduğu öfke ve nefret).

ikincisi gölge arketipi

özetle: karanlık ve baskının arketipi olan gölge, kabul etmek istemediğimiz, kendimizden ve başkalarından saklamaya çalıştığımız niteliklerdir. gölge, ahlaki açıdan sakıncalı eğilimlerin yanı sıra, yine de yüzleşmeye isteksiz olduğumuz bir dizi yapıcı ve yaratıcı nitelikten oluşur. jung, bir bütün olmak için sürekli olarak gölgemizi tanımaya çalışmamız gerektiğini ve bu arayışın ilk cesaret sınavımız olduğunu söyler.

işte nina'da siyah kuğu'ya ulaşma adına ilk cesaret sınavında gölgesini tanımaya başlıyor. sadist ve mazoşist eğilimlerle saldırganlığını ortaya çıkarıyor ki bu mükemmellik arayışında ölümü dahi yaşıyor. hikayede intihar eden kuğu ölüyor ya heh işte nina bu ölümü dahi gerçekleştirecek kadar uç noktalarda yaşayan birisi.


üçüncü olarak animus

bu, kadınlardaki erkeksi arketiptir. aslında jung, her insanın biseksüel olarak dünya'ya geldiğini söyler ve kadınların da keşfedecekleri erkeksi tarafları olduğunu söyler. bu bağlamda nina'nın, lilly ile lezbiyen ilişkiye girmesi hayali, thomas ile cinsel yakınlaşmaları ya da mastürbasyon yapması animus'unu ortaya çıkarması adına attığı adımlardır.

son tahlilde

nina'nın psikolojisinin analitik çözümlemesinde ulaşmaya çalıştığımız nokta öz benliğidir. tüm arketiplerin en kapsamlısı olan benlik, arketiplerin arketipidir çünkü diğer arketipleri bir araya getirir ve onları kendini gerçekleştirme sürecinde birleştirir. bir arketip olarak benlik, bir kişinin mükemmellik, tamamlama ve bütünlük fikirleriyle sembolize edilir. tam da bu noktada nina, nihai hedefine ulaşarak olmak ya da oluşmak istediği benliğe kavuşuyor ve mükemmelliğini had safhaya çıkararak hikayedeki kuğu gibi yaşamına son veriyor.