Modern Diplomasinin Babası: Richelieu
orta çağ fransa'sındaki sosyal yapının temelinde "çalışmanın aşağılaştırdığı" dogması yatar ve bu anlayış doğrultusunda çalışmaktan kasıt, yalnızca fiziksel emek değil; aynı zamanda servet üretmek ya da maddi bir kazanç sağlamak gibi her türlü davranıştır. velhasıl onurlu bir kimsenin yaşamındaki yegane amacı "dua etmek" veyahut "savaşmak" olmalıdır ancak hayatta kalma içgüdüsünün bir sonucu olarak bir arada yaşama ilkesini benimsemiş olan insanın temel ihtiyaçlarının karşılanması adına birilerinin izzetinefsinden fedakarlık etmesi gerekmektedir ve binaenaleyh frankların diyarında toplum, bu zihniyetin bir tezahürü olarak üç sınıfa ayrılır: ilk zümre olarak adlandırılan ruhban sınıfı, ikinci zümreyi oluşturan aristokrasi ya da daha geniş anlamıyla asiller ve tiers etat'ı oluşturan emekçiler ile tüccarlar.
her ne kadar ruhani görevlerine duyulan saygıdan mütevellit ruhban sınıfı, ilk zümre olarak addedilse de asıl hüküm ikinci sınıfta yani asillerdedir. yazımızın başında da bahsini geçirdiğimiz ve yüksek faziletler olarak kabul edilen dua etmek ile savaşmak mevzubahis iki zümre arasında pay edilmiş durumdadır. üçüncü zümrenin yani tiers etat'ın asli görevi ise diğer iki grubu desteklemektir ve bilhassa feodalitenin hüküm sürdüğü dönemlerde mülkiyet ve servet bakımından ne varsa bu emekçi sınıf tarafından üretilmektedir.
tiers etat da kendi içerisinde bir hiyerarşiye sahiptir ve bu piramidin en tabakası, serflerden oluşmaktadır. bir serf, sahip olduğu her şey ile birlikte (kendisi de dahil olmak üzere) "efendisine" aittir. basit bir akıl yürütme ile köle olarak kabul edebileceğimiz ancak dönemin fransız yasalarına göre "özgür insanlar" olarak addedilen serfler, ancak ve ancak belirli kısıtlamalara tabi olarak hayatlarını idame ettirebilmektedirler. yalnızca ikame ettiği bölge sınırları içerisinde yaşamlarını sürdürebilen ve kendilerinden talep edilen her türü hizmeti (askerlik hizmeti, vergi vb.) yerine getirmek ile mükellef olan serfler, muhtelif sebeplerden mütevellit (bilhassa toprak yoksunluğu) bir zaman sonra "şehirlerde" toplanmaya başlarlar ve bu durum ortaya yeni ve "yarı özgür" bir sınıfın ortaya çıkmasına sebep olur. çalışmayı onursuzluk olarak kabul etmesine rağmen para harcamakta herhangi bir beis görmeyen mülkiyet sahipleri, belirli bir zaman zarfının ardından lüks ihtiyaçları için daha fazla paraya ihtiyaç duyarlar ve eli darda olan feodal beylerin yardım çağrısına ilk cevap veren, şehirlerde yeni ortaya çıkmış olan yarı özgür sınıf olur. verdikleri borçların üretime ya da istihdama yönelik bir alana aktarılmayacağının farkında olan bu insanlar, borçlarının karşılığı olarak "efendilerinden" farklı bir talepte bulunurlar: " bir dereceye kadar kendi kendilerini yönetme hakkı" ve "ayrıcalıklar satın alabilecekleri kadar özgürlük ile imtiyaz".
mevzubahis gelişmeler, fransa özelinden başlayarak avrupa'nın toplum yapısında ve sosyal hayatında köklü değişimlerin yaşanmasına sebebiyet vermiş ve komün dediğimiz kavram ortaya çıkmıştır. capetian soyunun beşinci kralı olan altıncı louis, 11. yüzyılda komünleri resmen özgür şehirler olarak tanımış ve onlara, haklarını açıkça belirten birtakım imtiyazlar bahşetmiştir. velhasıl bütün bu gelişmelerin sonucunda "imalatçı sınıf kitlesi" ya da hepimizin bildiği haliyle burjuva denilen zümre tesis edilmiş ve siyasetin bir parçası olarak kabul edilmiştir. altıncı louis'nin özgür şehirlerin haklarını tanıması, kral ile halk arasında oluşturulmak istenen ittifaka yönelik atılan ilk adım olmuş ve yazımızın konusu olan kardinal richelieu'nün raison d’etat ilkesiyle kusursuzlaştırdığı mutlakiyetçiliğin, fransız kralının tahtının etrafında şekillenmesinin tohumları bu şekilde atılmıştır.
orta çağ avrupası'nda bilhassa katolik kilisesinin geniş etki alanı sayesinde kabul gören anlayışın yani evrensel devlet ve birlik görüşünün çökmesiyle beraber yaşlı kıtada ortaya çıkmaya başlayan yeni devletler, dinsel önermelerini doğru çıkarmak ve diyaloglarını düzenlemek amacıyla yeni kurallara ihtiyaç duymuşlardır. bu ihtiyacı isimlendiren ve belirli bir çerçeve içerisine yerleştiren isim ise richelieu'den başkası değildir. onun mucidi olduğu raison d’etat kavramı, orta çağ ve öncesi din nosyonunun ön planda tutulduğu evrensel çıkarlar yerine makyavelist bir anlayışla devletin selameti adına kullanılan her türlü materyalin meşru olduğunu belirten bir ilkedir. ruhban sınıfı içerisinde önemli bir konuma sahip olmasına ve ulus devlet veyahut milliyetçilik gibi kavramların tabiri caizse yeni yeni palazlandığı bir sosyal / siyasi iklimde bulunmasına rağmen richelieu'nün takdire şayan bir ileri görüşlülük ile hizmetinde olduğu devletin çıkarlarını her şeyin üzerinde tutması ise ayrıca incelenmesi ve altı çizilmesi gereken bir konudur.
huguenot'lu henry'nin ardından tahta çıkan 13. louis'nin 1622 yılında danışmanları arasında yerini alan kardinal richelieu'nün politikasının temelleri, kendi geniş zekası dışında herkesin görüş alanından uzakta yatmaktadır. amacına giden yolda karşısına çıkan her engeli tabiri caizse ezen ve kader gibi tarafsız olan, sevgi ya da nefret gibi duygulardan azade bu pratik adam, fransa kralını en az charlemagne kadar itibarlı hale getirme konusundaki iradesini ister katolik ister protestan olsun tüm fransa'ya bir bir kabul ettirmiştir. kral louis, en yakın arkadaşı olan cinq mars darağacına götürülürken, erkek kardeşi orleans dükü gaston sıradan bir mahkum gibi bastille'e atılırken ya da annesi marie de medici yoksulluk içerisinde yaşayacağı sürgününe gönderilirken yalnızca izlemek ile yetinir. ingiltere'de cromwell tahtı yıkıp kralı ölüme yollarken richelieu, her türden sınıf, akım ve güç ile karşı karşıya olmasına rağmen fransa'da tahtı zapt edilemez bir hale getirmiş, her şeyin ve herkesin kralın ayaklarının dibinde çaresiz kalmasını sağlamıştır.
dönemin konjonktüründe kıta avrupasının egemen gücü halindeki kutsal roma imparatorluğu'nun tahtında oturan habsburglu ikinci ferdinand, din ekseni üzerinden devşirilen siyasi mücadelede katolikliği dinamik hale getirmek ve protestanlığı yok etmek istemektedir. nitekim habsburglu'nun hırsları, 1618 yılında otuz yıl savaşları'nın patlak vermesine sebebiyet vermiş ve başta günümüzdeki almanya'nın toprakları olmak üzere tüm kıta savaş alanına dönmüştür. fransa'nın bu kanlı mücadeleye taraf olarak müdahil olması ise richelieu'nün telkinleriyle 1635 yılını bulacaktır.
ilk bakışta katolizmin temsilcisi olarak kardinal richelieu'nün, ferdinand’ın politikalarını onaylaması ve habsburgları desteklemesi beklenebilir. ancak kardinal, ülkesinin ulusal çıkarlarını her şeyin üstünde tutmuş ve keskin zekasıyla habsburg genişlemesinin fransa’ya yönelik jeopolitik bir tehdit oluşturabileceğini ivedilikle kavramıştır. ona göre ispanya ve avusturya'nın, fransa ile aynı mezhepte olması onların emperyal amaçlarını ya da ülkesi için tehdit olmalarını engelleyen bir unsur değildir. bu doğrultuda fransa, kardinalin yönetimde ağırlığını iyiden iyiye hissettirmesi ile beraber önce dolaylı bilahare ise doğrudan bölgedeki protestan prensleri desteklemiş ve ekümenik hüviyetteki katolik kilisesinin zayıflamasını amaçlamıştır.
richelieu ruhban sınıfına mensup olmasına rağmen ve aynı zamanda dönemin ruhuna aykırı olarak dinin sadece insanlar açısından bir önem teşkil ettiğini ancak devletler için bu durumun geçerli olamayacağını dile getirmiştir. nitekim "insan ölümsüzdür, kurtuluşu bu dünyadan sonradır. devlet ise ölümsüz değildir; kurtuluşu ya şimdi sağlanır ya da hiçbir zaman." sözleri de konuya dair düşüncelerinin bir özeti niteliğindedir. 1635 yılına gelindiğinde fransa'nın doğrudan protestan prenslerin yanında otuz yıl savaşları'na dahil olması tarihin yönünü değiştirmiş ve kardinal 1642 yılındaki ölümüne dek mücadelenin her anını kapsamlı ve dikkatli bir şekilde yönetmiştir. savaş ekonomisinin neden olduğu sıkıntılar kırsal kesimlerde sık sık isyanlara sebebiyet vermiş, bu durum karşısında fransa’nın ekonomisine şekil vermek ise yine ona düşmüştür. istihsal hedefli atılımlar gerçekleştiren richelieu, bilhassa dokuma sanayiine yatırımı hedeflemiş ve bu bağlamda denizaşırı ticaret şirketlerin kurulmasına önayak olarak endüstriyel üretimi de artırmayı başarmıştır. fransa'nın kanada, senegal ve madagaskar gibi ülkelerdeki ilk kolonizasyon faaliyetleri yine onun politikalarının bir sonucudur.
temel hedefleri; fransa’nın çevresinin kuşatılmasını bitirmek ve habsburgları zayıflatarak ülkesinin etrafında hakim bir devletin oluşmasını önlemek olan richelieu, bunu yaparken aynı zamanda politikalarının merkezine devletinin çıkarlarını koymayı da ihmal etmemiştir. raison d'etat politikasının başarılı olması güç ilişkilerinin iyi analiz edilmesine bağlıdır ve aynı zamanda her türlü gelişme karşısında devamlı bir şekilde hazır olmayı gerektirmektedir. yine kendisine atfedilen "mantık, desteklenecek şey ile onu destekleyecek kuvvetin geometrik olarak orantılı olmasını gerektirir." cümlesi de konuya dair düşüncelerini açıklar hüviyettedir. richelieu'nün yol göstericiliğinde fransa, avrupa’da hatırı sayılır bir konum elde etmiş ve dahi topraklarını genişletmiştir. ortaya koyduğu fikirler, bugünkü modern diplomasinin ve günümüz modern devletlerinin artık özümsemiş olduğu ulus devlet ve laiklik gibi kavramların temelleri niteliğindedir.
4 aralık 1642 günü, o zamanlar palais cardinal olarak bilinen sade ikametgahında yaşama veda eden richelieu, ölüm döşeğindeyken evini krala armağan eder. binaenaleyh buranın ismi bilahare palais royal olarak değiştirilir. ancak kardinalin asıl hediyesi, hizmet ettiği hükümdardan bağımsız bir şekilde fransa tahtınadır ve onun oluşturduğu yapı sayesinde le roi-soleil yani 14. louis , uzun iktidar yılları boyunca muazzam bir güç ile hükmedecektir.
richelieu'nün hayatına ve icraatlarına dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere roger prıce'dan kısa fransa tarihi ve j. m. roberts'tan avrupa tarihi adlı eserleri tavsiye ediyorum.