İNTERNET 19 Aralık 2017
59,2b OKUNMA     1041 PAYLAŞIM

Modern Çağın Vebası: Sosyal Medyada Başka Hayatları Görüp Depresyona Sürüklenme Hali

İnsanın sosyal medyada diğer kusursuz hayatları görüp de kendi hayatıyla kıyaslaması çağımızın mutsuzluk sebebi. Sözlük yazarı "mikua", bu kıyaslarla oluşan kısır döngünün daha da tetiklediği mutsuzluk haline dair okudukça rahatlatan bir çözümleme yapmış.
iStock


sosyal medya depresyona sürüklemekten ziyade, sosyal medyadan medet ummak depresyona sürüklüyor.

boğaz manzaralı harika bir restoranda arkadaş grubu, ailesi yahut sevgilisi ile güzel bir akşam yemeği yiyen bir insan atmosferin, sohbetin ve manzaranın tadını o an orada çıkarmak ve sadece o an orada mutlu/tatmin olmak yerine, bir saat süren yemekte toplam yedi yüz kırk sekiz fotoğraf çekerek, o anlarını sosyal medyada paylaşıp, insanların beğenisi ve yorumlarıyla ilgi çekmeyi ve bu yolla tatmin olmayı umuyor. burada sosyal medyanın varlığını suçlamak "ders çalışamıyorum çünkü internette süper kedi videoları var" demekten farksız oluyor. sosyal medya, senin insanlarla kolay iletişim kurabilmen için var, paylaşımlarınla 'like toplayıp' ilgi açlığını giderip mutlu olman için değil.


ilgiye aç birçok insan

çünkü özgüvensiz birey yetiştirme ve başarıyı kat'ı suretle takdir etmeme konusunda bayrak taşıyoruz. özgürlüğün ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu bile bilmiyor birçok kişi. kendi istekleri ve hayalleri umursanmıyor, hep başkalarının yönlendirmesi ve müdahil olması ile şekilleniyor. eğer bir şeye kendi karar verirse, o şeyin sorumluluğunu tamamen üzerine alacak olmanın getireceği baskıyı taşıyamacağına inandırıyor kendini. haliyle sorumluluk sahibi olma bilincini kazanamayan kişi, zamanla, sorumluluğun başkalarında olduğu işleri yapmanın daha kolay olduğuna ikna oluyor. çünkü, eğer sorumluluğu kendi üzerine alır ve bir şekilde başarısızlık veya olumsuzluk ile karşılaşırsa, her olumsuzluğun bir bedeli olduğunu bildiğinden, bu bedeli ödemeye hazır olmadığını fark ediyor.


diğer yanda ise rahatlık var

kendi isteği dışında bir şeyi, sırf başkalarının yönlendirmesi ile yaptığı ve yine olumsuzlukla karşılaştığı zaman, sorumluluk kendisinde olmadığı için, suçu başkalarına atabilecek olmanın rahatlığı.

sorumluluk sahibi olamamak, sorumluluğun getirdiği baskıyı kaldıramayacak olmak, kendi isteklerini hep bir kenara itip dayatılanı bir şekilde yontarak içselleştirmek, kendine güvensiz ve cesaretsiz kişilerden oluşan bir toplum yaratıyor. başarısızlık ve mutsuzluk, bunların en büyük iki getirisi.

basit hesaplar bunlar

istemediğin bölümde okursan başarılı olamazsın. başarılı da olsan mutlu olamazsın.

istemediğin işi yaparsan başarılı olamazsın. başarılı da olsan mutlu olamazsın.

istemediğin kişi ile evlenirsen mutlu olamazsın.

istemediğin bir yerde yaşıyorsan mutlu olamazsın. mutlu değilsen, bir şey başaramazsın.

sorumluluk sahibi olamadık, özgüvenimizi kaybettik ve sonunda başarısız ve mutsuz olduk. aileden başlayan, eğitim ve toplum ile devam bizi öğütmeye proglamlanmış sistem harika işledi şimdiye kadar ve bizi öğüttü.


sosyal medya, insanların tüm başarısızlıklarını ve mutsuzluklarını unutmaya çalıştıkları yer olarak çıkıyor karşımıza

sosyal medyanın amacı seni mutlu etmek ya da başarılı göstermek değil. ona bu misyonu yükleyen sensin. çünkü gerçekte yapamadıklarını burada, belki sanal/yapay olarak da olsa yapmak şansın var.

yediğin yemek, gittiğin tatil köyü, dinlediğin müzik, okuduğun kitap, sevgilinle nerelerde gezdiğin, hangi filmleri sevdiğin, içtiğin kahve aslında hiçbirimizin, hiç kimsenin sikinde değil. kimse kimsenin, o an latte içmesini beğenmez. ancak sen "latte keyfi <3" yazıp fotoğraf paylaşınca, biraz da eli yüzü düzgün biriysen, o fotoğrafı seksen dört kişi beğenebiliyor. bu saçma. ancak daha saçması, senin bununla mutlu oluyor olman ve dahi mutluluğu burada arıyor olman.


gerçek hayatta ilgi çekmeyen, sıradan ve belki de başarısız biri iken, sosyal medyada 'like'lara boğulan' biri olabilmek çok zor değil. bu yolla tatmin ve mutlu olarak aslında kendini kandırıyor oluşunu kabul etmen ise, oldukça zor.

bu noktada bireyleri suçlamak da belki kolaya kaçmak olur. kendi istekleri hiç önemsenmemiş ve hatta dinlenip kale bile alınmamış, sorumluluk sahibi edilmemiş, kendi başına bir şeyler başarmak zorunda bırakılmamış ve sürekli yarıştırılıp kıyaslanarak meta gibi davranılmış kişilerin, kendilerine sanal mutluluklar yaratmak için çabalıyor olmaları, onların suçu değil nihayetinde. ancak bunu değiştirmek yine kişinin kendi elinde. bu kişiler eleştirilecekse, belki bu noktada eleştirilebilir.

hayatı sen yaşıyorsan ve yaşadıkların sadece seni ilgilendiriyorsa, kendin için bir şeyler yapmak zorundasın. gerçeklerin acımasızlığından, sanal mutluluklara koşmak zorunluluk değil tercihtir. bu sanal mutluluklara sığınmaktansa, seni bu tercihe zorlayan şeyleri değiştirmek için bir şeyler yapmak ise zorunluluktur.