EDEBİYAT 11 Aralık 2019
21,8b OKUNMA     491 PAYLAŞIM

Miloseviç'e Destek Verdiği İçin Nobel Edebiyat Ödülüne Tepki Gösterilen Peter Handke Kimdir?

Nobel Edebiyat Ödülü geçen yıl yaşanan taciz skandalı nedeniyle verilmemiş, 2018 ödülünün 2019 ödülüyle birlikte verileceği açıklanmıştı. Bu yıl Olga Tokarczuk ve Peter Handke ödülü alan isimler oldu ancak Handke, Sırp Kasabı olarak anılan Slobodan Miloseviç'i desteklemesi nedeniyle tepki çekiyor. İnceleyelim.


Kimdir?

handke, 1942 doğumlu avusturyalı yazar ve çevirmen. yolculuklarla geçen, yoksul bir çocukluk dönemi var. beat jenerasyonu'nun idollerinden. hukuk okumaya başlayıp, mezuniyetine azıcık kalmışken, ilk romanı suhrkamp, verlag tarafından yayınlanınca, yazı yazarak da geçinebileceğini düşünerek okulu hemen bırakıyor, ta lisede başlayan yazı serüveni hala sürüyor.

yugoslavya’yla özel ilişkisi belki de, ilk kez liseyi bitirdiği yıl tanıştığı, babası olduğunu öğrendiği "gerçek" babasıyla yaptıkları yolculukla başladı. birkaç yıl sonra ilk romanını yine yugoslavya’da krk adasında yazması, "sprechstucke"ye yine orada başlaması rastlantı değil.

araya amerika (princeton'da ünlü konuşması), fransa, almanya yılları, evliliği, kızının doğumu, boşanması, annesinin intiharı ve daha bir dolu şey giriyor, yüzlerce yazı, yeni romanlar, oyunlar, anı notları, çeviriler, reji çalışmaları, almanya konuşulan ülkelerdeki hemen hemen tüm önemli edebiyat ödülleri...


hangi şeytan onu dürtü bilmiyoruz, ama 80'lerin sonları 90'ların başlarında yolu yine bu kez, hayli değişmeye başlamış yugoslavya’ya düşüyor. gazeteci rebecca west'in 1936'da bölgedeki yolculuğunun izlerini sürüyor.

daha sonra 1996'da yayınladığı bu gezi notları, "eine winterliche reise zu den flüssen donau, save, morawa und drina öder gerechtigkeit für serbien" (1996), sırplara, sırp kültürüne, sırpların savaştaki rolüne ve onların asıl bu savaşın kurbanları olduğuna dair bir saygı gösterisi. batının ve medyadaki habercilik anlayışının sırpları hemen yargılayarak saldırgan ilan ettiğini ve diğer etnik gruplara kurban rolünü verdiklerini savunuyor. hatta daha sonra yugoslavya'nın dağılmasının dış mihraklarca planladığını bile söylüyor.

daha sonraki yıllarda slobodan miloseviç'i haag'da ziyaret ediyor, sonra miloseviç, handke’yi savunmasının bir tanığı olarak mahkemeye öneriyor. handke bunu direkt kabul etmiyor ama, "die tablas von daimiel- ein umwegzeugenbericht zum prozess gegen slobodan miloseviç" adlı yazısında ve hem indirekt tanıklık ediyor, hem de eleştirilere ve miloseviç'in yargılanmasına cevap veriyor, on yıllık kendi sırp davasını savunuyor, den haag mahkemesinin bu haliyle meşruluğunu kabul etmiyor.

sonrası daha da trajik; miloseviç'in cenazesine (evet peter handke sırp davasında sonuna kadar gitmeye kararlı!) gidiyor ve bir konuşma yapıyor ve büyük olasılıkla önümüzdeki uzun yıllar için batı kültür ve edebiyat çevrelerine de iyice veda etmiş oluyor. cenazedeki pek duygusal (!), sırpça yaptığı konuşmasında orada olmaktan, miloseviç'e yakın olmaktan mutlu olduğunu anlatıyor.

ilk tepkilerin gelmesi gecikmiyor, comédie-francaise 2007 sezonu için programına aldığı "voyage au pays sonore ou l'art de la question" (das spiel vom fragen oder die reise ins sonore land) oyununu programından çıkarıyor.

60'ların sonlarından itibaren "ich bin ein bewohner des elfenbeinturms" (fildişi kulesini bir sakınıyım) ile başlayan, 1996'da "gerechtigkeit für serbien"e (sırbistan için adalet) ulaşan, ütopya ve provokasyon arasında, altı iyice kalınca çizilmiş bir sübjektiflik...


2019 nobel edebiyat ödülü peter handke’nin oldu

şimdi… handke geleneksel/edebiyat tarihsel bir perspektiften ele alındığında postmodern bir edebiyatçı sayılıyor, ancak kendisini (her ne kadar ulus edebiyatı fikrine karşı olsam ve kavramı farklı ele almak istesem de) avusturya’nın viyana modernizmi sonrası belli bir çerçeveye oturan edebiyat geleneğinden çok da farklı görmüyorum. neden? çünkü bence handke 20. yy avusturya edebiyatının pek çok yazarı gibi, karanlık atmosferi seven, metinleri okuru geren, yer yer sıkan ya da ürküten bir yazar. birebir aynı yaştaki yazarlardan ziyade ortak yazınsal geleneği kastederek handke’nin çağdaşı avusturyalılardan örnek vermek gerekirse ingeborg bachmann, elfriede jelinek (nobel ödüllü) ve hepsinden apayrı tuttuğum thomas bernhard’ı sayalım. hepsinin yapıtlarında birbirlerine çok benzeyen karanlık, boğucu bir hava vardır. hemen hepsi orta avrupa’yla ucundan kıyısından hesaplaşır ki bu, avusturya edebiyatında çok belirleyici bir özellik. balkan/sırbistan konusu yukarıda ele alınmış zaten, ben handke'nin edebiyatçılığında kalıyorum. bu arada handke edebiyat eleştirmenleriyle de pek yıldızı barışmayan ters biri.

sanırım handke birden fazla türde metin üretmiş olduğu için araştırmacılar biraz yüzeysel bir şekilde erken dönemindeki ve sonrasındaki farklı yazınsal eğilimleri vurguluyorlar. temelde şöyle bir şey söylenebilir; handke erken döneminde içerikten çok biçime önem veriyor. yine de yazarın ilgilerinin ve yazınsal önceliklerinin değişmesini ille de bir tarz, tavır, ekol değişimi gibi görmek bana gereksiz geliyor. özellikle handke gibi çağdaş avusturyalı yazarlar sınırları belli biçimsel alanlarda kapalı kalmıyor çünkü, temel yazınsal dertleri de değişmiyor, yalnızca ifade biçimleri değişiyor. mesela handke'nin metin türleri değişiyor, fakat toplumcu bir yönü, edebiyatını toplumsal bir alan gibi gördüğü filan olmuyor hiç, her zaman "bu benim gerçeğimdir, benim kullandığım dille ifade ettiklerimdir" gibi bir tavrı var (cümleler birebir alıntı değil, aklımda kalanı yazıyorum).

türkçeye çoğunlukla 90'larda çevrilmiş olan bazı yapıtları

solak kadın
kalecinin penaltı anındaki endişesi
kaspar
mutsuzluğa doyum
bir yazarın öğleden sonrası
hiçkimse koyu'nda bir yıl
konstans gölünden atla geçiş

2019 Nobel Edebiyat Ödülü, kendisine takdim edilirken.

Batı düşüncesini eleştiren bir yazı

batının tasvip ettiği soykırımlar ve tasvip etmediği soykırımlar var. sözgelimi yahudi soykırımını tasvip etmiyorlar, bu nedenle lars von trier cannes film festivalinde hitler'in haklı olduğu minvalinde bir şeyler söyleyince apar topar festivalden uzaklaştırılmıştı. orhan pamuk "türkler ermeni soykırımı yaptı" diye açıklama yaptıktan sonraki sene nobel edebiyat ödülü'nü aldı. boşnak asıllı emir kusturica "boşnaklara soykırım filan yapılmadı" deyince hiç kimse oralı olmadı. şimdi de miloseviç hayranı bir adama nobel edebiyat ödülü verilebiliyor. bu kişiler sırf siyasi görüşleri için ödül almışlardır demiyorum elbette, belirli bir edebi kaliteye ve edebiyat camiasında belli bir kamuoyuna ulaşmayan birisinin böyle bir ödül alması sözkonusu olamaz. ama adım gibi eminim ki bu adam izzetbegoviç hayranı olsaydı bu ödülü alamayacaktı. ya da filistin'in bağımsızlığını destekleyen bir yazar ağzıyla kuş tutsa bu zümreden takdir göremeyecekti. işte bu duruma kısaca "ayrımcılık" diyoruz.

şimdi arkamıza yaslanıp şöyle bir düşünelim, sözlükte ben de dahil olmak üzere oldukça kalabalık bir grubun şikayet ettiği türkiye'de özgürlüklerin kısıtlanması meselesi ile bu mesele arasında nasıl bir fark var? roland barthes'ın "faşizm susmak değil, söyleme mecburiyetidir" sözünden hareketle bu düzen faşizmin dik alası değil midir?

evet, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının yanında belki bu durum çok hafif kalabilir, ama nasıl ki "yarım hamile" diye bir şey yoksa "yarım faşizm" diye bir şey de yoktur. faşizmin azı çoğu olur mu?

peki batı kendisinde bu ayrımcılık cüretini nereden buluyor? elbette ki hem kültür sanat, hem de ekonomik anlamdaki üstünlüğünden. doğu milletleri birbirlerini yerken adamlar her alanda atılım yapmanın peşindeler. adamlar yeni teknolojiler, yeni üretim modelleri, yeni akımlar ve değerler üretirlerken doğu ise yeni terör örgütlerinden başka bir şey üretmiyor.

izzetbegoviç'in "doğu-batı arasında islam" kitabını okumanızı şiddetle öneririm. adamın kendi dünya görüşünü ne kadar zengin referans kaynaklarına dayandırdığını, öte yandan batının hakim ideolojisini ne denli sağlam temeller üzerinden eleştirdiğini görünce çok şaşırmıştım. ömrü politik mücadelelerle, hapisle, savaşla, devlet işleriyle geçen bir adamın bir yandan kendini edebi ve felsefi anlamda bu kadar geliştirebilmiş olmasına hayranlık duymuştum. doğu toplumları sadece bir tane değil, binlerce aliya çıkarıp kendi değerlerini yüceltebilirse işte o zaman bu gizli ırkçılıklara, bu insanlık dışı tavırlara karşı koyma, bu züppelikleri etkisiz kılma şansımız olacak.

Alternatif bir yorumla bitirelim

handke, toplumun neden linç ettiğini anlamadığım bir yazar. arkadaş, adama nobel edebiyat ödülü verildi amk, e-d-e-b-i-y-a-t. boşnaklara karşı ırkçılık yaptığı için barış ödülü alsaydı ben de tepki gösterirdim ama aldığı ödüle neden tepki yağıyor anlamadım. edebiyat ödülü almasına yol açan eserinde sırpların katliamını mı haklı göstermiş, bilen biri lütfen açıklasın bunu. adam tamam, o konuda yanılıyor olabilir ama bu adamın başka yönlerinin de berbat-kötü olduğu anlamına gelmez ki. bir insanın bir yönünün kötü olması, o insanın her yönünün kötü olduğuna dair linç etmeye yeterli sebep midir?

2016 Nobel Edebiyat Ödülü Nasıl Oldu da Ünlü Müzisyen Bob Dylan'a Verildi?