FELSEFE 16 Temmuz 2019
80,2b OKUNMA     971 PAYLAŞIM

Marx'a Göre İlkel Komünal Toplumların Sonuyla Ortaya Çıkan Kavram: Evlilik

Şu anda aşırı normal karşıladığımız bir kavram olsa da şöyle bir düşününce evlilik denen olay yoktu bir zamanlar ve bunun bir başlangıcı oldu. Peki nasıl başladı evlilik muhabbeti? Karl Marx, bu konuda şöyle diyor...


marx’a göre evliliğin ortaya çıkışı ilkel komünal toplumların sonuyla birlikte olmuştur

(bkz: tarihsel materyalizm

çünkü ilkel komünal toplumlarda mülkiyet özel değil, ortak olduğu için toplum tek sınıflıydı. bu, toplum içerisinde bireyin pek değerli olmadığı, mülkiyet ve aidiyet kavramının henüz oluşmadığı bir dönemdi. emek kazançla doğru orantılı olduğu için ortak mülkiyet, bu topluluklarda eşitliğin teminatıydı.

sonra tarım devrimi oldu

tarım devrimiyle ile birlikte iş makineleri önem kazandı ve özel mülkiyet doğdu. özel mülkiyetin birçok tanımı yapılabilir. ama basitçe, “kişinin herhangi bir şey üzerinde hak iddia edip o şeyin aidiyetini, sorumluluğunu vb. üstlenmesidir.” diyebiliriz. mülkiyeti kabaca ortak, devlet ve özel mülkiyet olarak sınıflandırabiliriz. devam edelim.

tarım devriminin bir farkı vardı: zenginlik

ilkel komünal toplumlarda hayatta kalmak için kolektif işbirliği gerekirken, tarım devrimiyle birlikte insanlar başkalarına daha az ihtiyaç duyarak temel yaşamsal faaliyetlerini çok daha rahat gerçekleştirmeye başladılar.

insanlar, avcı-toplayıcılıktan tarıma geçiş yapıyordu artık. bu dönemde temel geçim kaynağı evcilleştirilen hayvanlardan elde edilen hayvancılık-tarım oldu.

bu durumda ilkel komünal toplum son nefesini verdi ve eskiden kolektif olarak iş yapan insanlar artık mülkiyeti teşkil eden hayvanlar, toprak (ve tabii ki köleler) üzerinde ayrı ayrı iş yapmaya başladılar.

evlilik ne alaka?

özel mülkiyet doğmadan önce cinsel bir karışıklık hakimdir toplumda. insan çiftleşir, ürer ve yeni bireyler dünyaya getirir. ancak bireyin ebeveynleri toplumun içinde hiç de önemli değildir henüz. her şey ortak iken bu dönemde “bireysellik” ön planda değildir. bu yüzden insan, tıpkı hayvanlar gibi ürer. kiminle ürediğinin ve yarattığı bireylerin de önemi yoktur.

ancak tarım devrimi ve özel mülkiyetin doğuşuyla ataerkil aile de doğar. bu dönemde insanlar, çiftleştikleri karşı cinsi işaretlemeye başlarlar ve bildiğimiz anlamda evlilik de bu şekilde doğar. çünkü mülkiyet veraset ve mirası da beraberinde getirmiştir. ve artık insanın ürediği kişi de, yarattığı birey de önem teşkil etmektedir.

daha birçok teori üretebilirse de en doğrusu marx’ın anlattığı gibidir bence

keza zamanla evlilik dediğimiz kurum veya aile, toplumu oluşturan en temel şey olur. çünkü üremenin başlıca kuralı haline gelir. ki şahsi kanımca toplum içinde yaşı gelip evlenemeyen veya evlenmek istemeyenler bir anlamda üremeyi de reddettiklerinden istemsizce yargılanırlar toplumda. veya en anarşist, en ele avuca sığmayan arkadaşların bile 30’lu yaşlara doğru amerikan rüyasını gerçekleştirerek bir ev+eş+çocuk+köpek almasının sebebi de üremek gibi bir görevin sosyal bir hayvan olan insana içinde yaşadığı toplum tarafından yüklenen bir görev olmasıdır.

yoksa bir annenin arkadaşlarının sanki kendi oğluymuşçasına sizi evlendirmeye çalışması, sizin bu anlamda bir çabanız olmadığında size kızması tesadüf değildir. çünkü aile veya evlilik dediğimiz müessese toplumda dünyaya gelecek yeni bireyin klişe olarak “eğitiminin başladığı” yerdir. toplumun beyninin içerisinde bir yerde “iyi evlilik yoksa iyi çocuklar da yoktur. iyi çocuklar yoksa iyi bireyler hiç yoktur” düşüncesinden dolayı önem teşkil etmektedir belki de.

kim bilir...

Evlilik Kurumu, Evrimsel Gelişim Sürecine İnsan Eliyle Yapılan Kötü Bir Müdahale midir?