TELEVİZYON 25 Aralık 2024
4,4b OKUNMA     67 PAYLAŞIM

Lost Adasının İkinci Bir Şans Olduğunu Fark Eden Tek Karakter: John Locke

Lost adası, kazazedeler için sadece bir kazadan sağ çıktıkları bir yer değil; yeni bir başlangıcın kapısıydı, ama aralarında bunu fark edebilen tek bir kişi vardı: John Locke.

--- spoiler içerir ---

lost adası sıradan bir ada değildi! bunu dizinin en başında bile hepimiz fark etmiştik. ada; kimileri için bir kurtuluş, kimileri için ise bir hesaplaşma mekânıydı. ada aslında kazazedelere verilen ikinci bir şanstı. düşünün bir kere, bu insanlar adaya düşmeden önce nasıl bir hayat yaşıyorlardı? hepsinin hayatı, yaşanmış ama bitmemiş trajedilerle doluydu.

* john locke'un adaya düşmeden önceki hayatı tam anlamıyla trajedi gibiydi. yıllarca babasını tanımadan büyüyen, iş hayatında iplenmeyen ve sürekli mobbing gören biriydi. yıllar sonra babasını tanıdı ve babası ondan önce böbreğini, ardından ayaklarını çaldı, john'ı tekerlekli sandalyeye mahkûm etti.


* mesela jack shephard adaya düşmeden önce, bir daha yürüme şansı olmayan bir hastayı tekrar yürütülebilecek kadar harika ve başarılı bir cerrah, çevresindekiler için adeta bir kahramandı. ama babasıyla olan sorunlu ilişkisi, kendi kimliğine dair sürekli bir savaş vermesine neden oluyordu. hayatı, başkalarını kurtarma çabası içinde kendini kaybetmiş bir adamın trajedisiydi. kurtardığı kadın tarafından aldatılan, babasını meslekten men ettirmenin ağırlığını kaldıramayan ve hayattan hiçbir zevk alamayan bir adamdı.


* kate austen kaçaktı, suçluydu, dünyadan kaçıyordu ve kimin hayatına girse, o kişinin hayatı perişan oluyordu ve kaçak bir hayat yaşamadan duramıyordu, ama aslında asıl kaçtığı kişi kendisiydi. kate’in hikâyesi, bağlılıktan ve sorumluluktan kaçışın hikâyesiydi.


* james sawyer ford hayatının en güzel yıllarını intikam peşinde tüketmiş, suç ve kaos dünyasında kaybolmuş bir adamdı. geçmişinin yaraları, onu dünyadan soyutlamış bir şekilde savuruyordu ve peşinde olduğu ailesini mahveden adam gibi, dolandırıcı olmuştu.


* sayid jarrah'ın geçmişindeki karanlık seçimler, onu vicdanıyla savaşa sokan bir adam haline getirdi. her kurtarma çabası, aslında kendi ruhunu kurtarma çabasıydı.


* hugo hurley reyes'in de adaya düşmeden önce berbat bir hayatı vardı, lotodan kazandığı milyonlarca dolar para bile onun hayatını düzene sokamamıştı, tam aksine her şeyi daha çok berbat etmişti.


* koreli çiftlerimiz jin ve sun için de durum aynıydı, bir evlilikte olmaması gereken ne varsa onlarda vardı, fakat ada onlara da evliliklerini düzeltmek için ikinci bir şans vermişti.


bu insanlar için ada, sadece bir kazadan sağ çıktıkları bir yer değil; yeni bir başlangıcın kapısıydı, ama aralarında bunu fark edebilen tek bir kişi vardı: john locke

locke, adaya ve hayata dair diğer karakterlerden farklı bir şeyi anlamıştı. adadan önce locke’un hayatı, tıpkı diğer karakterlerimiz gibi trajik bir ironiyle doluydu. babası tarafından kandırılmış ve ölmesi için yüksek bir binadan yere fırlatılmış, artık tekerlekli sandalyeye mahkûm kalarak fiziksel hareketliliğini kaybetmişti. ama ada, ona yürüyebilme yetisini geri vermişti. locke’un adaya olan bakışı bu yüzden hepimizden farklıydı; o, adanın bir mucize olduğunu görebiliyordu. “bu ada özel bir yer, buraya düşmek kaderimiz!” dediğinde, sadece söylemiyordu ve adeta hissediyordu, yaşıyordu. locke, adaya olan sözle anlatılmaz inancıyla, adanın aslında bir kurtarıcı olduğunu düşünüyordu ve haklıydı!

o, adanın insanları sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da iyileştirdiğini fark eden ilk ve tek kişiydi. locke, herkese şunu gösterdi: geçmişindeki hatalarından kurtulmak için ikinci bir şans her zaman vardı. ama bunun için adaya, yani kendine inanman gerekiyordu. hatırlarsanız dizinin ilk sezonlarında bile john sürekli "ada bize yolunu gösterir, ada her şeyin üstesinden gelir!" şeklinde dolaşıyordu çünkü diğer karakterlerin aksine adaya her anlamda güveniyor, inanıyordu. zaten kazazedelerimizin adaya düşmeden önce berbat bir hayat yaşadıklarıyla alakalı adanın koruyucusu jacob kazazedelerimize bu yönde bir konuşma yapmıştı. "hepiniz bu ada için en uygun adaylardınız, gerçek hayatlarınız bitik durumdaydı ve hepinizin sorunları vardı, ben sizi çok güzel bir hayattan çekip alıp bu adaya getirmedim, hepinize yeniden başlamak için bir fırsat verdim!" şeklinde, adanın kazazedelerimiz için yeni bir fırsat olduğunu çok güzel özetlemişti ve bu fırsatın farkına varan ilk ve tek kişi john locke oldu.

ada, hayatta kimsesi olmayan ve başarısızlıklarla dolu bir hayat geçirmiş bu insanlara verilmiş ikinci bir şanstı.