SİYASET 11 Kasım 2025
18,4b OKUNMA     68 PAYLAŞIM

Laiklik ve Sekülarizm Arasındaki Fark Nedir?

Sık sık birbirine karıştırılan bu iki kavramın farkını açıklığa kavuşturalım.

laiklik vs sekülarizm... teorik olarak biri fransızca, biri ingilizce. pratikte ise evet uygulamada farklar var bunu açacağım zaten. ama türkiye hukuksal olarak ödünçlendiği ve esinlendiği konularda anglo-saksonlardan değil, kendilerini laik olarak tanımlayan devletlerden almıştır.

kendilerine laik diyen ülkeler, kendilerini seküler olarak tanımlayanlara kıyasla sosyo-dini uygulamalar konusunda daha kısıtlayıcı davranmışlardır. ancak bu, kavram farkından ziyade, esasen fransız ve ingiliz mirasından kaynaklanıyordu.

laiklik, kilise ve devletin ayrılması konusunda daha katı bir duruş sergiler. bir fransız vatandaşı öncelikle vatandaş olarak kabul edilmelidir. devlet okulları, idari binalar, mahkeme salonları gibi kamusal alanlarda/binalarda vatandaşlar eşit kabul edilir. bunlar seküler alanlardır. bu nedenle insanların bu alanlarda açıkça dini semboller taşımasına izin verilmez. dışarıda, kamusal alanda mı? evet. devlet binalarında mı? hayır. bir bakıma hakimlerin giydiği cübbelere benzer. bir hakim cübbe giydiğinde, dininin veya sınıfının açıkça farkında olmayız. nüfus sayımı yapıldığında vatandaşlar eşit kabul edilir, bu nedenle din ve azınlık grupları hakkında resmi istatistikler yoktur. laiklik, devlet önünde eşitliği ve hükümetin dinden ayrılmasını vurgular.

anglo-sakson sekülerliği, birçok dinin bir arada yaşadığı bir ülkede doğmuştur. azınlık dinleri, çoğunluk dininin ve onun suistimallerinden korunmak istemiştir.

ingiliz devleti egemen dinin hizmetinde bir araç olduğundan, anglo-sakson sekülerliği dinleri devlet etkisinden korumaya dayanıyordu.

aksine, fransız laikliği, katolik dininin nüfusun %95'inin temsil ettiği bir ülkede doğmuştu. bu din o kadar güçlü ve etkiliydi ki, devletten hiçbir şekilde korkmuyordu. bu durum, fransa’nın yüzyıllar boyunca süren katolik monarşi geleneğinin ve galikanist mirasın bir sonucuydu.

öte yandan birçok kişi, ilerlemek için devletin dinden ve din adamlarının etkisinden kurtarılmasını da istiyordu. mantıksal olarak fransız laikliği, devleti ve vatandaşları dinsel etkiden kurtarma arzusu üzerine inşa edilmiştir.

amaç başlangıçta onları katolik kilisesinden korumaktı, ama tabii ki zaman ilerledikçe vatandaşı olan herkesi tüm dinlerden koruma amacı güdüldü.

hükümet ve kamusal yaşam açısından laiklikten bahsettiğimizde, bu din ile devletin el ele gitmediği anlamına gelir. yani din ve devlet ayrıdır. resmi bir din yoktur, kamu görevine gelmek için dini bir sınav ya da koşul yoktur, yasalar dini kurallara dayanmak zorunda değildir ve dine inanma ya da inanmama özgürlüğü ile vicdan özgürlüğü yasalarla güvence altındadır.

amerika birleşik devletleri’nde yukarıda bahsettiğim özgürlükler mevcuttur; ancak, açıkça görülebileceği gibi, hükümet söyleminde ve kamusal yaşamda hristiyanlığın etkisi vardır. kongrede dua edilir, bazı temsilciler dinleri hakkında açıkça konuşur, başkan konuşmalarını "tanrı abd'yi korusun" diyerek bitirir. parada bile "tanrı"ya atıfta bulunulur. adliyede kutsal kitaba el basılır.

birleşik krallık'ta da din savaşları ve devrim birlikte yaşandı. bu, bir barış antlaşması olarak nihayete erdi. bu uzlaşma, din özgürlüğünü garanti altına aldı; artık komşunuzu sırf farklı bir dinden olduğu için öldürmek doğru değildi ve bir kralın tüm rahipleri idam etmesi de aynı şekilde doğru değildi. birleşik krallık'ta bir başka inanca sahip kişi belli konularda kendi dini hukukuna bağlı yargılanma haklarına sahip olabilir. ama fransa'da laiklik böyle bir şeye izin vermez.

özetle, abd ve birleşik krallık'ta dinlerin devletin etkisinden korunması amaçlanırken, fransa'da devleti ve vatandaşları dinlerin etkisinden kurtarmak amaçlanmaktadır.

işte bu yüzden fransız memurların görünür dini semboller takmalarına izin verilmiyor. ve yine bu nedenle, fransız okullarında çocuklar dini semboller takmıyor. bu yüzden iki kavram birbirinden bu kadar farklılaşıyor.

fransız ve amerikalı siyasetçi ve yargıçların laiklik/sekülerizm hakkında konuşurken neden hiçbir zaman aynı fikirde olmadıklarını bir özeti de. temel değerleri tamamen zıt olduğunda aynı şeyden bahsettiklerini sanıyorlar ama değil.

atatürk de sekülerlik tabirini kullanmadı elbette, zira kendisi fransızca biliyordu, ingilizce değil.

ekleme

komünist/sosyalist ülkeler (örneğin eski sscb, çin, küba, arnavutluk vb.), kendilerini genellikle seküler devlet olarak tanımlarlar; ancak bu sekülerlik devletin dine karşı tarafsızlığı değil, devletin dini kamusal alandan dışlaması anlamına gelir.

kavram olarak seküler deseler de, uygulamada fransız tipi laikliğe benzer biçimde dine karşı mesafeli, hatta esasında daha çok baskıcı davranmışlardır. yani, her seküler ülke liberal değildir; bazen, laikliğin bile ötesine geçen bir devlet kontrolüne dönüşebilir.

yani uygulamada, bu ülkeler fransız tipi laikliğe daha yakın bir duruş sergilerler; ama kullandıkları terminoloji sekülerizmdir. bunun nedeni ise fransızca yerine marksist literatürün etkili olduğu dillerde laizm teriminin yerleşmemiş olmasıdır. marksizm’de din, "halkın afyonu" olarak tanımlandığı için dinin toplumsal alandaki görünürlüğü zaten ideolojik olarak reddedilir. bu da laikliğin otoriter bir versiyonu gibi işler.

dolayısıyla, sözcük düzeyinde seküler denilse de, aslında "dinin değil, devletin korunması esastır" uygulaması ile tarif ettiğim fransız laikliği gibi bir model benimserler de diyebiliriz.