Kurtlar Vadisi, Türk Televizyon Tarihinin En Zararlı Yapımlarından Biri mi?
türk televizyon tarihinin belki de en yıkıcı/zararlı yapımlarından biri olan bu dizi, yalnızca bir ekran eğlencesi olmanın ötesine geçmiş, toplumsal hafızaya işlenmiş bir kültürel salgın gibi yayılmış ve koca bir kuşağın ruhunu şiddet, mafya ve otorite üçgeninde şekillendirmiştir.
her bölümünde kaba kuvveti bir erdem gibi yücelten, silahı adaletin sembolü olarak sunan, mafya düzenini ise neredeyse destansı bir romantizmle kutsayan bu yapım, izleyicisine aklın, hukukun ve ahlakın yerini raconun, tehdidin ve karanlık ilişkilerin aldığı sahte bir dünya tasarlamış ve bu dünyayı gerçekliğin ta kendisiymiş gibi empoze etmiştir. devlet otoritesine mutlak bağlılığı bir inanç haline getirirken, eli silahlı tipleri de kahramanlık payesiyle taçlandırarak toplumsal değerleri altüst etmiştir.
bu diziyle büyüyen gençler, adalet arayışını hukukta değil tabancada, saygınlığı bilgide değil sert bakışlarda, gücü erdemde değil kaba kuvvette aramaya yönelmiş; böylece memleketin dört bir yanında, aynanın karşısında polat alemdar'ın donuk ifadesini çalışarak adamlık provasına çıkan, memati'nin bakışıyla kahvehanede varlık göstermeye çalışan, sigarasız racon kesilemeyeceğine iman etmiş trajikomik bir nesil türemiştir.
sosyolojik açıdan bakıldığında kurtlar vadisi, popüler kültürün suç estetiğini nasıl cilalayıp meşru hale getirdiğinin en net göstergelerinden biridir; televizyon aracılığıyla işlenmiş, adeta kitlesel bir “şiddet pedagojisi”dir. mizahi tarafı ise daha da acıdır: on beş yaşındaki çocukların dahi kendilerini bir mafya dizisinin figüranına dönüştürmesi, toplumsal hafızada yer eden en büyük kara mizah örneklerinden biridir.
netice itibariyle, kimilerinin dilinde hala “efsane” olarak anılsa da, hakikatte kurtlar vadisi bu toprakların ruhuna en derin izleri bırakmış, kitsch estetiğiyle gözü boyayıp şiddeti, otoriteyi ve mafyavari raconları içselleştiren kocaman bir kültürel zehirden ibarettir.