BİLİM 14 Kasım 2019
23,8b OKUNMA     678 PAYLAŞIM

Korkunun Nedeni Nedir, Nasıl İşler ve Neye Hizmet Eder?

Neden korkuyoruz? Korktuğumuz esnada vücudumuzda neler oluyor? Korkmak ne işe yarıyor? Tüm bu sorular ve daha fazlasının cevabı.
iStock


hava karanlık ve evde yalnızsın...

ev, televizyonun sesi dışında sessiz. sonra bir şey oluyor; bunu görüyor ve aynı anda duyuyorsun: kapı aniden çerçevesine doğru atılıyor. nefesin ve kalp atışın hızlanıyor, kasların geriliyor. bir saniye sonra, rüzgar olduğunu anlıyorsun. kimse senin evine girmeye çalışmıyor. bir saniye boyunca o kadar korktun ki hayatın tehlikedeydi. vücudun o bir saniye içinde bir insanın hayatta kalması için kritik olan fight or flight (savaş ya da sıvış) tepkisini başlattı. ama gerçekte hiçbir tehlike yoktu. ancak korku, böyle yoğun bir reaksiyona sebep oldu.

korku nedir?

korku, beyinde stresli bir uyaranla başlayan ve kalbi güm güm attıran kimyasalların salgılanması, hızlı nefes alma ve gerilmiş kaslar gibi şeylerin yanı sıra fight or flight tepkisi olarak da bilinen bir zincir reaksiyonla oluşur. bu reaksiyonu başlatmak için etine dolgun bir örümcek, boğazınızda bir bıçak, konuşmanızı bekleyen insanlarla dolu bir oditoryum veya siz uyurken mutfağınızdan gelen ani bir ses yeterli olabilir.

beyin, 100 milyardan fazla sinir hücresiyle hissettiğimiz, düşündüğümüz ve yaptığımız her şeyin başlangıç noktası olan karmaşık bir iletişim ağına sahip. bu iletişimin bir kısmı bilinçli düşünceye ve eyleme yol açarken, diğerleri özerk tepkiler üretiyor. bunlardan biri de korku tepkisi ve neredeyse tamamen özerk: bilinçli olarak tetiklemiyoruz, hatta korku tetiklendiğinde daha neler olup bittiğini bile anlayacak fırsatımız olmuyor.

beyindeki hücreler sürekli bilgi aktardığı ve yanıtları tetiklediği için beynin en azından periferik olarak korkuya dahil olan düzinelerce alanı var. beynin belirli kısımları bu süreçte merkezi birer rol oynuyor. çünkü bu süreçte yaşamak da ölmek de ekip işidir...

yerleşim planı

olayın tanıkları: gözler, kulaklar ve diğerleri. 

olay yeri incelemede "thalamus" gelen duyusal verilerin nereye gönderileceğine karar verir (gözler, kulaklar, ağız, cilt)

adli tıpta "duyusal korteks" duyusal verileri yorumlar

soğukkanlı dedektif "hipokampus"  bilinçli hatıraları alır ve saklar; aralarında bağlantı oluşturmak için uyaran kümelerini işler. (bir şeyin başka bir şeyi hatırlatması).

velveleci dedektifimiz "amigdala" - duyguları çözer; olası tehdidi belirler; korku anılarını saklar.

emniyet amiri "hipotalamus" - "fight or flight" butonuna basar.


korkma süreci korkutucu bir uyaranla başlar ve fight or flight tepkisi ile sona erer. ancak sürecin başlangıcı ile bitişi arasında en az iki yol vardır: low road and high road. low road çok hızlı tepki vermemizi sağlar ancak bunu dağınık ve olayı anlayamamış bir halde yapmamıza neden olur. high road tepki süresi bakımından uzundur ancak bize olayların daha kesin bir yorumunu sunar. her iki süreçte birlikte gerçekleşir.

bunu örneklendirelim: low road şöyle çalışır

odanızın kapısının bir anda çarpması uyarıcıdır. kapının hareketini gördüğünüzde ve sesi duyduğunuzda, beyniniz bu duyusal verileri olay yeri incelemeden talamusa gönderir. bu noktada talamus, aldığı sinyallerin tehlike işareti olup olmadığını bilmiyor, görevini yaptı ancak yine de yardıma ihtiyacı var. görevinin bilinciyle hareket ediyor ve tehlikeli olabileceğini varsayarak topladığı bilgileri dedektif amigdalayla paylaşıyor. amigdala sinirsel dürtüleri alıyor ve bizi korumak için harekete geçiyor: amir hipotalamusa şöyle diyor. "bu tehlikeli bir vaka olabilir. harekete geçmeliyiz. işte o anda hipotalamus fight and flight butonuna basıyor. korku hissi her tarafınızı sarıyor.

high road çok daha düşüncelidir

low road düşünmeyi bir kenara bırakıp, bodozlama korku tepkisini başlatırken, high road tüm seçenekleri göz önünde bulunduruyor. hırsız mı yoksa rüzgar mı? high road'ı işin içine kattığımızda uzun süreç şöyle görünüyor:

tanıklarımız gözler ve kulaklar kapının sesini ve hareketini algıladığında, bu bilgiyi talamusa iletiyor. talamus, aldığı bilgilerin anlam kazanması için yorumlanması gerektiğini düşünüyor ve adli tıptaki duyusal kortekse gönderiyor. duyusal korteks, verilerin birden fazla yorumlanabileceğini belirliyor ve bağlam oluşturmak için onu soğukkanlı dedektifimiz hipokampusa iletiyor. hipokampus, baş ve işaret parmağı çenesinde, gözler kısık, uzaklara bakıyor ve düşünmeye başlıyor. "bu özel uyaranı daha önce gördüm mü? öyleyse, o zaman gördüğümde ne anlama geliyordu? bunun bir hırsız veya rüzgar olup olmadığı konusunda bana ipucu verebilecek başka ne var?" gibi sorulara cevap arıyor. hipokampus, ağaç dallarının bir pencereye dokunmasını, dışarıdan gelen boğumlu sesi ve verandada bulunan masanın örtüsünün uçuşması gibi verileri topluyor. tüm ipuçlarını birleştiren hipokampus, kapı hareketinin muhtemelen rüzgardan kaynaklandığını belirliyor. velveleci dedektif amigdalaya tehlike olmadığına dair bir mesaj gönderiyor. amigdala soluğu amir hipotalamusun odasında alıyor ve ona fight or flight dosyasını kapatmasını söylüyor.

low and high road kısaca şudur: low road sıçratır, high road rüzgarmış ameka dedirtir. eğer rüzgar değil de hırsız olsaydı, high road, tehlike çanlarının çalmasıyla sonlanacak ve hipotalamus fight or flight butonuna defalarca abanacaktı.

hipotalamus, fight or flight tepkisini başlatırken iki sistemi aktive eder: sempatik sinir sistemi ve adrenal-kortikal sistem. sempatik sinir sistemi, vücuttaki reaksiyonları başlatmak için sinir yollarını kullanır. adrenal-kortikal sistem ise kan dolaşımını kullanır.

hipotalamus, sempatik sinir sisteminin vitese girmesini söylediğinde oluşan genel etki vücudun hızlanması, gerilmesi ve genel olarak çok uyanık hale gelmesidir. çünkü kapıda bir hırsız varsa harekete geçmek zorunda kalacaksınız ve bunun için hızlı olmalısınız. sempatik sinir sistemi, bezlere ve düz kaslara impuls gönderir. adrenal medullara epinefrini (adrenalin) ve norepinefrini (noradrenalin) kan dolaşımına salmasını söyler. bu "stres hormonları", kalp atış hızı ve kan basıncında bir artış dahil olmak üzere vücutta ani değişikliklere neden olur. stres her zaman kötü değildir. bizi sıkıntıya sokmaktan daha çok hayatta kalmamızı sağlamakla meşguldür. aşırı dozu sıkıntılıdır.

hipotalamus aynı zamanda, adrenal-kortikal sistemi harekete geçirerek hipofiz bezinin içine kortikotropin salma faktörü (crf) salgılar. hipofiz bezi de acth hormonunu salgılar (adrenokortikotropik hormon). acth kan dolaşımında hareket eder ve sonunda adrenal korteksine ulaşır, vücudun bir tehditle başa çıkmaya hazır olmasını sağlayan yaklaşık 30 farklı hormonun salınımını aktive eder.

korku, ilkel bir özellik ve neden korktuğumuzun cevabı da bir o kadar ilkel bir güdü: hayatta kalmak

 ilkel insanlar kadar tehlike de olmadığımızı, korkunun modası geçmiş bir içgüdü olduğunu söyleyemeyiz. modern zamanların ilkel zamanlardan tek farkı uyaranların değişmiş olması. birçok yankesicinin iştahını kabartan, dolu taşkın cüzdanımızla şehrin sokaklarında yürüyoruz. bu yürüyüşü, gece yarısı tenha bir sokaktan yapmıyorsak bu davranışımız bizi hayatta kalmaya teşvik eden rasyonel bir tepki olan korkuya dayanıyor.

darwin bile zehirli bir yılanın ısırmasını hiç yaşamadı ve buna rağmen zehirli bir yılan gördüğünde hayatının tehlikede olduğunu biliyordu. birçoğumuz asla vebaya yakalanmadık ama veba, bir fare gördüğümüzde onunla ilişkilendirdiğimiz en ölümcül hastalık. insanlar için içgüdünün ötesinde, korkularımıza zemin hazırlayan, aslında gardımızı aldıran başka faktörler de var. kitle iletişim araçlarından duyduğumuz, okuduğumuz, gördüğümüz ya da ilk gözden şahit olduğumuz şeyler. korkunç bir uyaranı öngörmek, aslında onu deneyimlemekle aynı sonucu tetikleyebilir. bu aynı zamanda evrimsel bir faydadır. korku bir insana, şimşeklerin çaktığı bir yağmur sırasında daha önce hiç binlerce voltla çarpılmasa dahi kapalı ortamda bulunması gerektiği farkındalığını kazandırıyor.

korkunun kimyamız üzerinde büyük etkileri bulunuyor

örneğin korku-çekim bağlantısını destekleyen bazı bilimsel kanıtlar var. arthur aron adında bir psikolog çok yaygın bir korku olan yükseklik korkusunu kullanarak bir deney yapmıştır. yükseklik korkusu olan bir grup erkeği yaklaşık 120 metre yükseklik ve 450 metre uzunluğa sahip dengesiz bir asma köprüde yürütüyor. başka bir grup erkeği de aynı yükseklikte ama tamamen güvenli bir köprüden yürütüyor. iki köprüden de geçen her erkek, karşı tarafa geçtiğinde aron'un çok güzel olan kadın asistanıyla tanıştırılıyor. asistanımız her deneğe tamamen fake sorular soruyor ve daha fazla bilgi almak için telefon numarasını veriyor. çünkü olayımız köprü değil, bu güzel asistan. bir süre sonra asistanımızı aramaya başlıyorlar. asistanı, dengesiz köprüden geçen 33 erkekten 9'u ararken, güvenli köprüden geçen 33 erkekten yalnızca 2 tanesi arıyor. bu deneyin sonucu şu oluyor. korku, seks ihtiyacını ve cinsel çekiciliği artırıyor.

korkunun üzerine yapılan bir çok deney var ancak yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum.

Tüylerimiz Neden Diken Diken Olur?