Kore Savaşı'nda Türk Birliğine Sığınan Amerikalı Askerin Şaşkınlıkla Anlattığı Anısı
quora'da gezerken karşıma bir hikaye çıktı. amerikalı yarbay anthony herbert bu hikayeyi 1973 yılında yayımlanan soldier adlı kitabında anlatmış.
kore savaşı'na katıldığında henüz acemi paraşütçü bir er olan herbert, bir yıl içinde hızla başarı göstererek 21 yaşındayken master sergeant (bizde astsubay başçavuşa denk gelen) rütbesine yükselir. olay tam bu civarlarda yaşanıyor. herbert görev sırasında bir şekilde birliğinden ayrı düşerek kendini bir türk bölüğüne sığınmış halde buluyor ve:
"... türkler bir bölük büyüklüğündeydi. bulunduğumuz tepede kendimize bir mevzi oluşturmuştuk ve oturmuş gelecek emirleri bekliyorduk. ben onların dilini bilmiyordum, onların gruptan da kimse ingilizce bilmiyordu. bu şekilde soğuk ve sessiz bir gece geçirdik ve ertesi sabah etrafımızı çinlilerle sarılı olarak bulduk.
endişeliydim. orada o ana kadar hiç muharebe tecrübesi olmayan bir bölükle birlikteydim, etrafımız sarılmıştı ve ben onlarla konuşamıyordum bile. onlar için ise bundan daha mutluluk verici bir an olamazdı. sanki piknik yapıyorlardı. baktığımız her yön bir düşman cephesiydi. rastgele bir yöne ateş etseniz bile çinli öldürebilirdiniz. ben oturmuş oradan nasıl kurtulabilirim diye düşünürken, onlar bütün sabahı bu şekilde ateş ederek geçirdi.
güneş yükseldiğinde cephanemiz bitmek üzereydi ve bu türklerin umrunda bile değildi. cephane bitince bir avcı hattı oluşturdular, süngülerini taktılar ve yüzlerinde bir gülümsemeyle kuzeye döndüler. onların döndüğü yöne baktığımda o an gitmek istediğim yerin kesinlikle orası olmadığına karar vermiştim. birden atlayarak sıktığım yumruğumla güneyi gösterdim. oluşturdukları hat dönmeye başladı ve ben kendimi tüm kore savaşı boyunca gerçekleşmiş olan en başarılı eski-moda süngü hücumunun tam ortasında buldum.
buradan bir şey öğrenmiştim; türkler asla kapana kısılmazlar, başı dertte olanlar onların etrafını saranlardır. o gün onların süngülerini kullanmalarını izlemek ilahi bir şeydi. onlar dervişlerdi. kendilerine özgü -bizim benning'de öğrenmediğimiz- bir stilleri vardı. atılıp süngüyü düşmanın karnına saplıyor, sol elleriyle tüfeklerinin dipçiğinden bastırarak döndürüyor ve o anda kurbanlarının bağırsaklarını dışarı çıkarıyorlardı.
o hücumdan aklımda kalan en net hatıra ise, tanrı'ya, birleşmiş milletlere ya da türkleri bizimle aynı tarafta savaştıran her kimse, ona şükranlarımı sunduğum andı...”
---
kitaba bakarken yazarın diğer bir kitabında da şöyle bir kısım gördüm:
"... iki saat sonra öncü birliklerinin yerini tespit ettim. hala daha fazla çinli bulabilmek için kuzeye doğru gidiyorlardı. onlar hakkında söylenebilecek hemen hemen her şey de buydu. tüm diğer birlikler çinlilerden kaçmak için güneye doğru giderken türkler çinlileri bulmak için kuzeye gidiyordu. çinliler de çaresizce onlardan sakınmaya çalışıyordu.
türklerle konuşamıyordum, onlar da benimle konuşamıyordu. onlara istediğimi izah etmeye çalıştımsa da işe yaramadı. emirleri açıktı: kuzeye saldırın..."