TARİH 2 Mart 2021
28b OKUNMA     660 PAYLAŞIM

Konstantinopolis'in Kurucusu I. Konstantin'in Roma'yı Fethetme Hikayesi

İlk Hristiyan Roma İmparatoru I. Konstantin'in Roma'yı zorluklarla dolu bir sürecin ardından fethetme hikayesini zevkle okuyacaksınız.


1. konstantine'ın roma'yı fethetmesi, öğrenilmeye değer bir hikayedir

jül sezar, yeğeni octavius'a (augustus) bir mektubunda; "roma yalınını ne zamandır yazşıyoruz? kendimi bildim bileli; belki ondan yıllar öncesinden beri. nereye gittiğimiz bilmiyorum ama bir ulusu kaderine götürüyorum" dediğinde sene m.ö. 44 yılıydı.

roma imparatorluğu dördüncü yüz yılın başına girdiğinde bu yalan için taht üzerinde hak isteyen altı imparator vardı. taht, imparatorlara ölümden başka ne getirmişti ki? yüce octavius'tan sonra imparatorluğa geçeli 300 yıldan fazla olmuştu ama eceliyle ölen imparator sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. roma bölünmenin eşiğindeydi, zor zamanlar yaşıyordu. zor zamanlarında gerekirse kanunlarını yaratan gerekirse de güçlü liderlerini (julius caesar, augustus) çıkartan roma geleneği, 200 ile 300 yılları arasında yaşadığı krizden de büyük bir imparator çıkarttı: flavius valerius constantinus (constantine the great).

diocletian'ın kurduğu tetrarşi bir lider olmadığı zaman etkisini yitirmeye başladı

Tetrarşi: Antik Romalıların MS 3. yüzyıl sonlarında devleti daha kolay idare edebilmek için uyguladıkları sistem. Buna göre imparatorluk idarî açıdan iki kısma ayrılıyor ve her birine iki augustus hâkim oluyordu.

diocletian ve maksimianus tahttan çekildikten sonra, 18 yıl boyunca meydana gelen beş iç savaş imparatorluğu tüketti. birbirlerine düşman olan imparatorlar, iç savaşa ara verdiklerinde birbirlerinin kuyularını kazmaktan başka bir şey yapmadılar. imparatorluk yıllarca kan, göz yaşı ve belirsiz bir umutsuzluğun içinde kıvranıp durdu.

diocletian ve maksimianus tahttan çekildikten sonra yeni anayasaya göre iki augustus belirlediler: galerius ve konstansius. kıdemli galerius, iki de halef belirledi: maksiminus ve severus. galerius'un amacı konstansius öldükten sonra tüm dünyaya hakim olmak ve gücü eline geçirmekti. bu hırsla yanıp tutuşuyor ve emekkliliği de dahil olmak üzere tüm planlarını bunun üzerine yapıyordu. fakat bir sene geçmeden büyük bir olay patlak verdi, batı'da konstantinus (constantine the great) ortaya çıktı ve planlarını suya düşürdü.

konstantinus, dalmaçya'da doğdu

annesi helena'nın babası kimilerine göre bir breton kralı kimilerine göreyse bir hancıydı. daha sonraları aziz olarak anılacak olan helena, konstansius ile kimilerine göre meşru bir nikahla evlenmiş kimilerine göreyse nikâhsızdı. küçük yaşlardan itibaren askerliğe merak salmış olan konstantine, babası caeser olduğunda 18 yaşındaydı. genç yaşta doğu'da perslilere karşı savaşmış ve mısır'da isyanlar bastırmıştı. uzun boyluydu, karizmatikti. askerlerin saygı duyduğu bir karakteri vardı. genç yaşta tribunus ünvanı aldı. dikkatli, tutkulu ve gençlik ateşini eğlencelerde heba etmeyecek kadar sorumluluk bilincindeydi. günler geçtikçe askerler arasında, halk arasında, düşmanlar arasında saygı duyulur hale gelmişti. galerius içten içe kıskanıyordu; halk, konstantine'nin caeser olmasını istiyordu. babası konstansius, ingiltere'ye yaptığı bir seferde york'ta vefat etti. vefat ederken söylediği son sözleri konstantine'in augustus olması yönündeydi. babasının ölümü, o'nun utkusu olacak ve muzaffer bir liderliğin önünü açacaktı.


ancak galerius, konstantine'in bu isteğini şevkle kabul etmedi. batı orduları komutanı olan bu yiğidin ilerde başına işler açacağından emindi. bu denli popüler bir komutanı caeser ilan etmesine karşın augustus ünvanını severus'a verdi ve onu dört imparator arasından önem sırasına göre dördüncülüğe koydu.

bu esnada eski imparator maksimianus'un oğlu maksensius, hakkı olan augustus'luğu alamadığı için isyan etti ve proteryan muhafızları da arkasına alarak başkaldırdı. roma'da senatörler, hukuksuz imparatoru selamladılar. hakın içerisinde mor erguvanını giydiğini beyan etti ve şehrin büyük duvarlarının (aurelian duvarları) üzerine bir kat daha duvar çıktı. maksensius açıkca roma'yı işgal etmişti. iki imparatordan birisi olan severus, hızla roma'ya gitti. ancak roma'yı kuşatmasına rağmen alamadı ve etrafındaki askerler roma'nın askeri olduklarını beyan ettiler ve şehre girdiler. yalnız kalan severus canını zor kutardı ve kaçmak zorunda kaldı. bir ulak, severus'a "biz aslında sana ihanet etmedik, roma'dan yanaymış gibi davrandık ve şehrin içine girdik. gel, şehri fethettik" dedi. saf severus, askerlerinin gönderdiği bu habere inandı ancak esir düştü. roma'ya bir imparator olarak değil, bir tutsak olarak girdi ve maksensius tarafından roma surlarının arkasında katledildi.

maksensius'a dost arayan ve aynı zamanda taht aşkıyla yanıp tutuşan eski imparator baba maksimianus, alpleri aştı ve konstentine'e kızı fausta'yı sundu. artık eski imparatorun damadı olan konstantine, augustus ünvanını almıştı. ancak konstantinus, maksiminus için tüm yardımlarını ağırdan aldı. dostlarını ölçüyor, düşmanlarını hızlıca karşısına almıyordu. sabırla olacak olanları bekliyordu. bu esnada galerius, roma'nın sahibi olamadığı sürece imparatorluğun da sahibi olamayacağının farkına vardı ve severus'un öcünü almak üzere hınçla roma'nın üzerine yürüdü. roma'da kurulan duvarı aşamadı ve geri çekilmek zorunda kaldı. sonu severus gibi olmasına ramak kalmıştı. geri çekilirken de kuzey italya'yı yağmaladı, köyleri kül etti, halkının ekinlerini haşata çevirdi.

bu esnada eski imparator yaşlı maksimianus, nifak tohumları ekmek üzere illirya'ya doğru yola koyuldu. fakat bu topraklarda, galerius tarafından tehdit edildi ve canını kurtarmak için damadı konstantinus'un sarayına gitti. konstantinus, kayınbabasını büyük bir misafirperverlikle ağırladı. maksimianus'un askerler üzerindeki etkisi ve disiplini hala kendisini kaybetmemişti fakat damadı konstantinus ve kızı fausta, babasının artık taht sevdasından vazgeçmesini buyruk ettiler. maksimianus bu sevdadan vazgeçtiğini söyledi. haftalar sonra konstantinus, kuzey fransa sınırına gitmek zorunda kaldı. büyük bir birliğini barbarların üzerine sürdü, diğer birliğisiyle galerius'a doğru yola koyulmuştu. tam bu esnada konstantinus'un vefat ettiği haberi yayıldı ve maksimianus büyük bir kalleşlikle tüm hazineye el koydu ve kendisini imparator ilan etti. gerçekler kısa sürede ortaya çıktı ki konstantinus ölmemişti, kayınbabasının bu ihanetini öğrenen imparator, büyük bir hışımla uçarcasına kayınbabasının üzerine yürüdü ve o'nu savunan askerlerin canı karşılığında, maksimianus'u kendisine teslim etmesini istedi. askerler kabul ettiler ve maksimianus hapse atıldı, bir süre sonraysa kendisini asarak, intihar etti.

Constantine the Great

şimdi bu noktaya kadar karakterleri özetleyelim

eski imparator diocletian (kabak tarlası var) // varisi yok
eski imparator maksimianus (intihar etti) // oğlu maksiminius roma'yı işgal etti ve duvar ördü
eski imparator kontansius (öldü) // oğlu konstantinus genç ve halkın sevdiği imparator
galerius (yaşıyor) // atadığı severus maksiminius tarafından öldü, kendisini tek büyük güç sanıyor.

galerius, bu esnada lisinius adında bir muhafız ile ren nehri'ni savunması için ittifak kurdu ancak lisinius kısa süre içinde konstantinus ile ittifak kurdu çünkü çıkarları ortaktı. konstantinus bu esnada bir karar vermek zorundaydı; doğu'daki taht ortağı kalleş galerius'un mu üzerine yürümeliydi yoksa roma halkına ve senatosuna zulm eden; afrika topraklarında babasının heykellerini yıkan ve konstantinus adına dikilmiş olan anıtları harap eden; açıkça kendisini düşman belleyen ve imparatorluğun tüm tahıl, buğday kaynaklarını hoyratça sömüren; roma'nın üstüne bir kara bulut gibi çökmüş olan bacanağı maksensius'un mu üzerine yürümeliydi? kararını verdi; ilk hedefi maksensius idi.

maksensius tüm afrika topraklarını ve mağripleri sömürmüş, kendisine şatafatlı bir ordu kurmuş ve roma duvarlarının arkasında saklanıyordu. afrika'dan getiriği kölelerle birlikte ordusunun sayısal olarak ulaştı değer 175.000 yaya ve 18.000 atlıydı. ancak emrindeki askerler rahata alışmış, yıllardır savaşmayan; roma hamamlarında gününü gün etmekten başlarını kaldırmayan, hamlamış kaşar piyadeler ve karın tokluğuna kılıç kuşanan kölelerden oluşuyordu. konstentinus'un ordusuysa 90.000 yaya ve 8.000 askerden oluşuyordu. hemen hemen her ay sefere çıkan, imparatorluğun galya sınırlarını barbarlardan koruyan genç ve tecrübeli askerlerin bir arada bulunduğu formda bir orduydu. konstentinus, kuzey italya'dan roma üzerine yürüme kararı aldı. alpler'i geçti, torino'ya ilerleyerek ordusunu piemonte ovası'na indirdi. maksensius'un atlı birliği baştan alağıya zırhla kaplı, korkunç bir vurucu güce sahipti. ancak konstentinus, aurelianus'un taktiklerini öğrenmiş ve uygulamış bir komutandı. bu korkunç atlı birliklerine yaptığı ustaca manevralar, maksensius'un generallerini torino kırsallarında darmaduman etti. tüm süvari birliğini kılıçtan geçirdi ve alpler'den po (italya'da bir ova) kıyılarına kadarki tüm italya'yı egemenliği altına aldı.

kosntentinus'un bir sonraki hedefiyse yüksek duvarlarla çevrili verona idi. verona'yı alırsa, roma'nın düşeceğini biliyordu. bu yüzden hiç vaki kaybetmeden galya lejyonlarını, verona'ya doğru ilerletti. verona'nın yardım hatlarını kesebilmek amacıyla büyük bir gayretle dağları aştı veşehrin tek yardım alabileceği yolu kesti. verona şehrinin savunmasından usta general ruricius pompeianus sorumluydu. etrafının sarıldığını gören komutan birlikleriyle birlite dışarı çıktı ve ovaya ilerledi. konstentinus'un ordusunun, ruricius pompeianus'un ordusundan oldukça az olması büyük bir dezavantajdı. ancak gözüpek konstentinus ustaca tüm savaş taktiğini değiştirdi. birinci hattını daha geniş tuttu ve ikinci hattını daralttı. gece boyunca süren çarpışma bittiğinde ovada binlerce italyan askeri yatıyor, galya lejyonları zaferi kutluyorlardı. cesetlerin içerisinde pompeianus'un da ölü bedeni bulundu. verona'nın düşmesiyle birlikte konstentinus, gözünü artık roma'ya dikmişti. üç aydan kısa bir süre zarfında alpler'den itibaren vura vura gelen konstantinus artık roma'yı fethetmek için yola çıkacaktı.

maksensius, konstantinus'un bu zaferlerini küçümsüyor ve kendisini duvarların arkasında güvende hissediyordu. gününü gün edip halkına zulme devam ediyor, askerlerinin doymak bilmeyen midelerini doyuruyordu. ancak en yakınındaki danışmanlar kendisini bu rehavet uykusundan uyandırabildi. maksensius'un parası ve proteryan muhafızları vardı. elindeki kölelerle birlikte torino ve verona ovalarındaki düşman birliklerinden daha fazla asker topladı ancak bu ordunun başına geçebilecek bir cesareti bulunmuyordu. fakat falcıların ve kahinlerin verdiği olumlu gelecek havadisleri ve roma halkının onun haysiyetsizliğini kınaması bu fikrini değiştirdi ve korkaklık duyguları cesarete evrildi; hem 170.000 kişilik ordu, 90.000 ikşilik orduyu neden ezemesindi?

bu esnadaysa konstentinus, maksensius'un roma'da kapanacağından korkuyordu. büyük tahıl ambarının ona yıllarca yeteceğini biliyordu.en kötüsüyse kadim roma kentini yakmakve kılıçtan geçirmek olduğunu düşünerek irkiliyordu. bu düşüncelerle ilerleyişine devam etti.

günler sonra maksensius, ordusunu saxa ruba'ya konumlandırdı.


bu büyük orduyu karşısında gören konstantinus, ordusunu harekete geçirmek konuşlandırdı. bu bekleme süresinde konstantinus bir rüya gördü. bu rüya, eski pagan tanrılarının aslında tek bir tanrıyla birleştiğinin habercisiydi. sybilla kehanetlerini andıran rüyada, konstantinus bir ruhevi yolculuğa çıkar (lucid dreaming), gökyüzünde x ve p harflerini görür. tanrısal bir ses ise kulağına "in hoc signo vinces" diye fısıldar (bu işaretle fethet). tanrı'nın varlığına anlam veremez ki bu tanrı daha sonra jesus christ olacak ve meşhur hıristiyanlık üçlemesi ortaya çıkacaktı. hemen ayakçılarına bir boya, mürekkep kalem ne varsa getirin emrini verir ve rüyasında gördüğü işareti çizer. ortaya tam olarak hıristiyanlık haçına benzeyen bu sembol çıkar.


konstantinus'un rüyasını gördüğü gecenin tasviri


hemen generallerine bu sembolün miğferlere, bayraklara, sancaklara, zırhlara altın renkli bir şekilde çizilmesini emreder ve sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gün tepeden ağarırken bu parlayan sembolle maksensius'un üzerine saldırır. ilahi bir aydınlama gibi tepeden doğan konstentinus'un ordusu maneviyatının nükleer gücüyle allah allah nidalarını da haykırışlarına katarak 170.000 kişilik ordunun üzerine saldırır. hızlı ve atik olan konstentinus'un ordusu, zayıf ve ağır olan maksensius'un ordusunu şoka uğratır ve çılgınca paniklettirir. disiplinsiz italyanlar, güçlü galya askerleri karşısında sancaklarını atarak milvian köprüsüne doğru koşarlar. bu esnada maksensius da tabanı yağlamakla meşgulken, dar geçitte büyük bir izdiham yaşanır (heysel faciası). on binlerce asker tiberius nehrine ağır zırhlarıyla birlikte gömüldüler ve bunların içerisinde maksensius da vardı.


konstentinus, bu zalimin balçıklardan çıkartılmış çamurlu gövdesini, kafasından ayırarak bir mızrağa geçirdi ve roma şehrine girdi. konstentinus, sabır ve sebatla aylar süren mükafatını halkının alkışlarıyla kazandı. milvian köprüsü savaşı gelecekte nasıl bir imparator olacağının belirleyicisi olmuştu.

bu savaş hristiyanlık tarihinde çok önemli bir kilometre taşıdır, eğer maksensius bu savaşı kazansaydı muhtemelen bugün pagan tanrılarının öncü olduğu bir dünyada yaşayacaktık. ancak konstentinus'un bu savaşı kazanması manevi anlamda hristiyanlığı ön plana çıkarttı ve bu dine karşı olan ön yargıları kırdı. hristiyanlık, konstentinus'un liderliğinde kurumsal bir hale geldi ve merdiven altından çıktı. insanlık tarihi açısından çok önemli bir sonuçtur.

konstentinus, roma'yı fethettikten sonra jurnalcileri ve dalkavukların gözlerini korkuttu. hükmünü yitiriş senato, çok önemliymiş gibi, onur ünvanlarını konstantinus'a verdi. o ise, senatoya eski şatafatını vereceğine dair sözler verdi.

bir diğer konuysa proteryanlık kurumunun komple kaldırılması olmuştu. koskoca yüz yıl (200-300) boyunca tüm uğraşları bir avuç akçe için imparator öldürmek, darbe yapmak ve halka kin kusturmak olan proteryanların önde gelenlerini kılıçtan geçirdi ve bu alçak kuruma son verdi.

roma'yı fetheden konstantinus, fethettiği bu şehirde sadece 3 ay kaldı. bir sonraki hedefi galerius'u yok etmek ve bu rezil iç savaşa son vermekti.

bir sonraki hedefi, asya ve avrupa kıtasını birbirine bağlayan ve sonraki bin yıla damgasını vuracak olan şehir istanbul idi...