patrick jane; şu sıralar tekrar izlemeye başladığım the mentalist dizisinin baş karakteridir kendisi. kendisi polisiye dizi tarihinde bulunun karakterler arasında bence açık ara bir numaradır. hatta biraz daha abartacak olursam kült bir karakter olan sherlock holmes karakterinden bile öndedir.

kendisiyle ilgili geniş bir analiz yapmadan önce diziyle ilgili biraz bilgi verelim

Uyarı: Spoiler içerir.

adı üzerinde mentalist olarak bilinen kişiler son derece gelişmiş zihinsel veya sezgisel yetenekler sergiledikleri bir gösteri sanatı sergilerler . bu performansları arasında hipnoz , telepati , kişiyi başka bir düşünceye sevk etme , kehanet , önsezi , psikokinezi , medyumluk , zihin kontrolü , hafıza becerisi, çıkarım ve hızlı matematik gibi hem gerçek hemde gerçek olmayan yöntemleri kullanarak kişileri etkilerler.

işte baş karakterimiz patrick jane'de bu kişilerden biridir. dizinin başlangıcında kendisini medyum olarak tanıtır ve insanların açıklıklarını kullanarak onlar üzerlerinden iyi paralar kazanır.

yine böyle bir tv şovunda sunucu kendisine polislere yardım edip etmediğini sorar. o da tabii ki canım der bende bir şey kaçar mı ben her şeyi görür bilirim havasına girer. daha sonra sunucu red john adında yakalamayan bir seri katil hakkında sorular. buna da bilmiş bir karakter olarak cevap verir.

bir süre sonra bu konuştuğu cümleler ona acı olay tattıracaktır. yine bir tv programından evine döndüğünde red john'un eşini ve kızını öldürdüğüne tanık olacaktır.

daha sonra içinde intikam ateşi yanarak red john davalarana bakan ekibe danışman olarak katılır. tek amacı intikam olan patrick jane'in katilin peşinden koşarkenki karakter gelişimini izleyeceğimiz güzel hikaye ortaya çıkar.

meraklı okuyuculara daha fazla açıklama yapmadan baş karakterimiz patrick jane'in zekası ve zekâsının ardındaki hikayemize geçelim

1. gözlem ve psikoloji: jane kendini bir medyum olarak tanıtsa da aslında bu gizemli yeteneği sadece olağanüstü gözlem yeteneğinden kaynaklanıyor ve jane, sıradan ayrıntılardan çıkarttığı derin anlamlarla hem bizi hemde çevresindeki insanları şaşırtırken olay örgüsünde muhteşem çözümlemeler yapıyor. aynı zamanda insanın psikolojisine bu kadar hakim olması onu, insan davranışlarını okumasına, değiştirmesine ve duygusal durumlarını çözülmesine yardımcı oluyor ve kişinin zihinsel duvarlarını yıkarak beynine girmesinde büyük bir avantaj sağlıyor.

2. trajik geçmiş ve suçluluk hissi: jane, ailesinin trajik ölümüyle ilgili hep kendisini sorumlu tutuyor ve bu durumla başa çıkarken asıl gerçekleri kendi yüzüne vururcasına medyum diye bir şey yok tur repliğini defalarca tekrarlıyor. işte bu büyük suçluluk duygusu jane, için bir değişimin kapısı olarak karşısına çıkarken kendini bir dolandırıcıdan bir adeta bir süper kahramana dönüştürüyor. gerçek bir insan olduğunu anlamaya çalışırken, bize kırılgan bir tarafını da gösteriyor. bu duygusal zorluklar bize, karakterin derinliğini ve karmaşıklığının güzelliğini gösteriyor.

3. mizahi yönü ve ironi: jane ilginç bir mizah anlayışına sahiptir. çoğu zaman ironik bir şekilde, suçlu zekâsına alaycı bir bakışı gösterirken bizi sıkmadan gülümsetebiliyor. bu harmanlama, jane'in karakterini daha çekici ve gerçek bir hava katıyor.

4. adalet arayışı ve kişisel gelişim: jane'in karakter evrimi sırasında kendisini hep aynı kıyafetle görmekteyiz bu da bize insandaki asıl değişimin beyinde olduğunu vurgulamaktadır. ayrıca dizi boyunca intikam arzusuyla yanan jane zaman içinde suçları çözen ve gerçek adaleti, gerçeği arayan bir karaktere bürünür. yine jane'in başlangıçta sahip olduğu psişik yetenekler, dizinin erken dönemlerinde dikkat çeker. ancak, zamanla bu yeteneklerin çoğu, basit gözlem, zekâ ve dikkatle açıklanabilir hale gelirken jane'in gerçekliğe bir dönüş yaptığını görmekteyiz işte bu durumda bize karakteri daha inandırıcı ve gerçekçi gösterir.

sonuç olarak

patrick jane, the mentalist dizisinin karmaşık, zeki ve derinlikli bir karakteridir. tüm bunlar birleştiğinde dizi bize tam anlamıyla gerçekçi bir karakter sunuyor diyebilirim.

son olarak yazıyı dizinin ikonikleşen william_blake şiiri ile bitirelim:

kaplan! kaplan! yanmakta ışıl ışıl
karanlığın ormanlarında:
hangi ölümsüz el ya da hangi ölümsüz göz
yaratabilirdi senin heybetli simetrini?

hangi uzak yarlarda ya da hangi uzak göklerde
kurban edildi gözlerindeki ateş?
hangi kanatlar erişebilir ona?
hangi el kavrayabilir ateşi?

ve hangi güç ve hangi beceri
bükebilirdi kaslarını yüreğinin?
ve, yüreğin çarpmaya başladığında,
hangi dehşetli el ve hangi dehşetli ayaklar?

neydi çekiç? ya zincir neydi?
nasıl bir azaphanedeydi beynin?
neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
ölümcül korkularını kavrayabilir?

yıldızlar savurunca aşağıya mızraklarını,
ve sulayınca cenneti gözyaşlarıyla,
güldü mü o yaptığını görünce?
kuzu' yu yaratan mı yarattı seni de?

kaplan! kaplan! yanmakta ışıl ışıl
karanlığın ormanlarında,
hangi ölümsüz el ya da hangi ölümsüz göz
yaratabilir senin heybetli simetrini?

Better Call Saul'un Mükemmel Şekilde İşlediği Küçük Adam-Büyük Sistem Savaşı