ahtapotlara gerekli ilgi ve hak ettiği değer verilmiyor. ahtapotlar bu dünyadan olamayacak kadar bambaşka bir canlı türü. hatta yeşilçam'ın manipülatif politikalarına rağmen hepimiz tarkan'ı tekte alabileceğini biliyoruz. hakkını yediler.

bir kere suda yaşayan bir canlıya göre fazla yüksek bir zekaya sahip. bu canlılar labirent falan çözüyor oğlum, kilit açıyorlar, kavanozlardan kaçıyorlar. 2016 yılında yeni zelanda'da inky adını verdikleri bir ahtapot, ulusal akvaryumdan firar etti. güvenlik kameralarından ahtapotun akvaryumdaki küçük bir deliğin yardımıyla kaçtığını, zeminde ilerleyerek bir gider borusu bulduğunu ve buradan okyanusa kaçtığı tahmin ediliyor. bir tek kamera kayıtlarını silmemiş piç.

beyin yapıları da çok ilginç, tabi ki merkezi bir beyni var ama sinir sisteminin yüzde 60'ı falan kollarında bulunuyor ve gerektiğinde merkezi beyinden bağımsız çalışabiliyorlar. hatta bir ahtapotun kolunu kessen, kol "oh be kurtuldum" deyip kendi başına yiyecek aramaya falan devam ediyor. nereden baksan iyi özellik ben biraz heyecanlanınca elimi kolumu nereye koyacağımı bilmiyorum. salacaksın böyle durumlarda kolları gitsin takılsın, yenisi çıkıyor nasıl olsa. evet ahtapotların bir uzvu kaybolunca yeniden çıkıyor.

ahtapotlar inanılmaz bir kamuflaj ustası. tehlike anında ya da avlanırken tuzak kurmak için, kaya, mercan gibi şeylerin kılığına giriyor. mesela kendisinden daha güçlü avcılardan korunmak için aslan balığı kılığına girip taklit ediyor. renk, koku hatta doku değiştiriyorlar. bu da yetmiyor, erkek ahtapot çiftleşmek için dişi taklidi yapıyor, kendisiyle çiftleşmek için gelen diğer ahtapotları pataklayıp gönderiyor. tinder profilindeki fotoğraflarına benzemeyen tek canlılar insanlar sanıyordunuz değil mi? bu işin babası ahtapotlardır.

2015 yılında ahtapotların genomlarını incelediklerinde yine ufak çaplı bir şok geçiriyorlar. çünkü ahtapot genleri 33 binden fazla proteini kodluyorlar. bu rakam insanlarda 20bin civarında. yani insanlardan daha karmaşık bir yapıya sahip. bu nedenle evrim zincirindeki yeri de tam olarak kestirilemiyor. bu yetmezmiş gibi bir de kendi dna'larını düzenleyebilme gibi bir yeteneğe sahipler. hatta bu yüzden bazı çılgın bilim adamları ahtapotların zamanında bir meteorla uzaydan gelmiş olabileceğini düşünüyor. yarın bir gün uzaylılar ziyaretimize geldiğinde ahtapot gibi görünürlerse şaşırmayın. bir de hangi kolu ile tokalaştığınıza dikkat edin, cinsel organı olabilir

mesela paul vardı hatırlarsınız. 2010 dünya kupasında "abi maçı kim alır" diye soruyordun o da tahmin ediyordu. 8 maçın 8ini de doğru tahmin etmişti. sonra kupadan sonra tak diye öldü. deşifre edilmiş bir uzaylı olduğu için diğer ahtapotların suikastine uğramadığını kim söyleyebilir? yok yok doğal yollarla öldüğünü söylediler. lan yoksa!?

bu manyakların kemiği de yok. en sert yerleri gagaları (evet gagaları var) doğal olarak bu gagalarının geçtiği her delikten geçebiliyorlar. avustralyada bir akvaryumda bazı balıkların gizemli şekilde sürekli ortadan kaybolduğu personelin dikkatini çekmiş. yav nasıl olur bu falan derken bir bakmışlar geceleri bu manyak ahtapotlardan bir tanesi 3cm'lik bir delikten akvaryumun kilidini açıp, diğer akvaryumlara gidip balık yiyip geri kendi akvaryumuna dönüyor. "hanım ne yemek yaptın? bugün dışarıda yeriz diye düşündüm"

şaka bir yana, ahtapotlar 300 milyon yıldır buradalar usta. biz ortalama 200bin yıl falandır buradayız. yani aslında bizden çok daha eski ve bizden çok daha uzun süredir gelişmeyi sürdüren canlılar. problem çözme becerileri var. parlak metalik şeylerle oyun oynamayı seviyorlar, hobi desen var. kendi genlerini bile değiştiriyorlar. iyi de madem öyle bu ahtapotlar neden bir medeniyet kuracak seviyeye gelmedi(sanki her gelişmiş canlı türü medeniyet kurmak zorundaymış gibi)?

"biz çok zeki olduğumuzu düşünüyoruz dilleri, kültürleri, savaşları icat ettik. ahtapotlar zeki olduklarını biliyorlar, bunları yapmadılar"