Kaynakların Kullanımı Konusuna Nobel Ödüllü Bir Yaklaşım: Ortak Malların Trajedisi
paylaşma konusunda pek iyi değiliz
bir grup insana içme suyu gibi kolektif bir kaynak verin, bazılarımız hepsini tüketip başkalarına hiçbir şey bırakmaz. bu insan doğasına o kadar yerleşmiştir ki, bu bencillik türünün kendine özgü bir adı bile vardır: ortak varlıkların trajedisi ya da ortak malların trajedisi (tragedy of the commons). hepimiz sonunda acı çekeceğimizi bilsek bile, bireyler olarak bizim için en iyi olanı yapmaya motive oluruz. onlarca yıl boyunca bu trajedi kaçınılmaz olarak kabul edildi ve oyun teorisi (game theory) adı verilen matematik dalındaki en ünlü problemlerden biri haline geldi. ancak elinor ostrom adında zeki bir ekonomist bu konuyla ilgilenmeye başladı ve dünyanın en büyük sorunlarından bazılarını nasıl çözebileceğimizi gösterdi.
oyun teorisi hakkında bir şey biliyorsanız, muhtemelen soğuk savaş sırasında nükleer silahlanma yarışını tetiklediğidir. çünkü oyun teorisi, insanların karar verirken kullandıkları stratejilerle ilgilenir. eğer bir sürü nükleer silahım varsa, siz de bana bir tane ateşlemeye cesaret edemezsiniz. bu alandaki en ünlü kavramlardan biri ortak varlıkların trajedisi'dir. birey için iyi olanla herkes için iyi olan arasındaki çatışmayı vurgular. ortak varlıkların trajedisi'nde, bireyler ortak bir kaynaktan mümkün olduğunca çok şey elde etmeye çalışır ve bu da kendi başarılarını, ona erişimi olan herkesin zararına olacak şekilde artırır. ancak herkes kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiğinde, ortak kaynak tükenmeye mahkumdur ve bu da tüm grup için başarısızlığa yol açar. "ortak varlıklar" paylaşılan herhangi bir kaynaktır ve "trajedisi", dahil olan herkes için kötü bir sonucun kaçınılmazlığıdır. garrett hardin adlı bir ekolojist, insanların doğal kaynakları ortak kullanımından özellikle endişe duyuyordu ve bu terimi 1968'de ortaya attı. hardin, ortak varlıkların trajedisi'ni hayvan yetiştiricileri ve paylaşılan bir otlak örneğiyle anlattı. ilk yılınızda 20 sığırlık bir sürüye sahip yeni bir çiftçi olduğunuzu hayal edin. yakınlarda mükemmel bir otlatma alanı var ve siz ve komşularınız ineklerinizi tarlaya koymaya karar veriyorsunuz. yıl sonunda hayvanlarınız çok sağlıklı oluyor ve hepiniz güzel bir kâr elde ediyorsunuz. ertesi yıl sürünüze iki sığır eklemeye karar veriyorsunuz. daha fazla sığır daha fazla kâr demektir, öyleyse neden olmasın? bu, komşularınızın da farkında olduğu oldukça basit bir sonuç. yani o yıl tarlada çok daha fazla inek oluyor ve bu da aşırı otlamaya neden oluyor. etrafta daha az ot olunca sığırlarınız da eskisinden daha sağlıksız oluyor. hayvan başına biraz daha az kâr elde ediyorsunuz, ancak artan sürü büyüklüğü, genel olarak bir önceki yıla göre daha fazla kazandığınız anlamına geliyor. şimdi bu yılki sürü büyüklüğüne karar verme zamanı. daha büyük bir sürü, hayvan başına daha az kâr, ancak genel olarak daha fazla kâr anlamına geliyor. peki, sonucu en iyi hale getiren inek sayısı ne? unutmayın, komşularınızın hepsi aynı hesabı yapıyor.
hardin bu senaryoyu ortaya attığında, bunu acımasız ve kaçınılmaz bir döngü olarak görmüştü
bireylerin ortak varlıkların trajedisi'ne kapılacağını öngörmüştü ve bu konuda yapılabilecek çok az şey olduğunu düşünüyordu. onlarca yıl boyunca oyun teorisini inceleyen herkes aynı fikirdeydi: insanlar bencildir. sonra 1990'larda ve 2000'lerin başında, elinor ostrom adında bir siyaset bilimci ve ekonomist ile meslektaşları bu sorunla ilgilenmeye başladı. ostrom, hardin'in felsefelerinin egemen olduğu bir dönem olan 1960'larda lisansüstü öğrencisi olarak çalışmalarına başladı. ancak dünya genelindeki küçük topluluklar hakkında vaka çalışmaları okudukça, insanların yüzyıllardır ortak kaynakların kullanımını başarıyla düzenlediklerini hemen fark etti: trajedi'den kaçınmanın en güçlü aracı iletişim gibi görünüyordu. lisansüstü öğrencisi olarak ostrom, memleketi los angeles'ı gözlemleyerek başladı. şehir genelindeki su kullanımını inceledi. eğer hiç los angeles'a gitmediyseniz, gerçekten kuraktır. hava genellikle sıcaktır ve içme suyu önemli ve sınırlı bir kaynaktır. özellikle toplulukların kendi su kaynaklarını düzenlemek için kullandıkları komiteler, kullanım sözleşmeleri ve yasal işlemler gibi organizasyonel yapıları inceliyordu. ostrom, bireylerin birbirleriyle konuşmadan ne kadar su alacaklarına karar verdiklerinde çok fazla su kullandıklarını ve kaynağı tükettiklerini buldu. herkes bağımsız kararlar aldığında, aşırı su kullanımı ancak zarar verildikten ve herkes sonuçlarını gördükten sonra cezalandırılabiliyordu. ancak en başından itibaren bilgi paylaşarak, bireysel ve kolektif ihtiyaçları hakkında konuşarak, işler kötüye gitmeden önce kademeli limitleri uygulayabilecek bir ceza sistemi geliştirdiler. topluluklar sadece yüz yüze görüşerek suyun dağıtımını düzenleyebildiler, kaynağı korudular ve daha iyi bir sonuca ulaştılar. bu o kadar basit bir çözüm gibi görünüyor ki işe yaraması imkansız gibi! ancak toplantılara katılmak için harcanan zaman, paylaşılan kaynaklarını koruyarak elde edilen faydalara kesinlikle değdi. dahası, ostrom toplulukların serbest piyasa yerine düzenlemeyi tercih etme olasılığının yüksek olduğunu gösterdi. insanların birlikte çalışmaya zorlanmasına bile gerek yoktu. bu, hardin'in alaycı teorisindeki ilk çatlaktı.
ancak bazen iletişim yeterli olmuyor... paylaşılan alanlar örneğini ele alalım
ostrom, toplulukların ormanları, okyanusları ve yeraltı sularını nasıl paylaştığını inceledi. ancak çoğumuz için daha yakın bir örnek yollar. yolları tükenebilir bir kaynak olarak düşünmek garip gelebilir. ancak sabah işe giderken yoldaki alanın bir kısmını kullanıyorsunuz. herkes işe gitmenin en hızlı yolunun arabayla gitmek olduğuna karar verirse, yol tükenir ve trafik sıkışıklığı yaşanır. bu sadece herkesin işe gidiş gelişini uzatmakla kalmaz, aynı zamanda gezegen için de çok kötüdür. kişisel arabalar sera gazı emisyonlarına en çok katkıda bulunanlardan biridir ve araba egzozu şehirlerde tehlikeli bir hava kirliliği kaynağıdır. trafiği azaltmak için hükümet, herkesin yolları paylaşmasına yardımcı olmak için toplu taşıma gibi altyapılar oluşturabilir. tek bir otobüs yaklaşık 50 arabayı caddeden kaldırabilir ve hafif raylı sistem veya metro daha da yüksek kapasiteye sahiptir. toplu taşıma yeterince uygun bir seçenekse, daha fazla insanın onu kullanma olasılığı artar ve bu da herkes için trafiğin açılmasına yardımcı olur. örneğin, londra'da yapılan uzun vadeli çalışmalar, otobüsler daha güvenilir hale geldiğinde insanların onları %40 daha fazla kullandığını ve bunun sonucunda yoldaki herkesin varış noktasına %30 daha hızlı ulaştığını göstermiştir. dolayısıyla, yeterli sayıda insan araba dışında herhangi bir seçeneği tercih edebiliyorsa, herkes daha hızlı ulaşımdan faydalanır. altyapı yeterince istikrarlı, iyi performanslı, uygun fiyatlı ve genel olarak yeterince cazip olduğu sürece, ortak varlıkların trajedisi'nden kaçınmamıza yardımcı olabilir.
çoğu zaman teşviklere (nudge ya da dürtme) de ihtiyacımız olur. ostrom, trajedi'den kaçınmanın önemli bir kısmının makul cezaları olan uygulanabilir kurallar olduğunu fark etti. maine'deki balıkçılık gibi sektörlerdeki cezaları ve teşvikleri inceledi. örneğin, ücretler veya vergi indirimleri, tek kullanımlık plastik poşet kullanımını azaltmayı teşvik edebilir. bildiğiniz gibi, plastik çöplüklerde biyolojik olarak parçalanmaz ve onu koyacak yerimiz tükeniyor. birçok ülke artık mağazalardan tek kullanımlık plastik poşetler için ücret talep ediyor ve bu da plastiğin toplam maliyetinin bir kısmını bireylere yüklüyor. genellikle poşet başına sadece küçük bir miktar olsa da, mutfak lavabonuzun altında bir sürü poşet olduğunu ve getirmeyi unuttuğunuzu biliyorsanız poşet için ödeme yapmak çok sinir bozucudur. dolayısıyla, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bu ücretler işe yaradı. plastik poşet ücreti uygulayan yerler, kullanımını yarı yarıya azalttı! dünya genelindeki devlet kuruluşları, şirketlerin emisyonları konusunda sizin market poşetleriniz hakkında hissettiğiniz gibi hissetmelerini sağlamak için karbon vergisini kullanmaya çalışıyor.
ortak varlıkların trajedisi yalnızca bireyler arasındaki rekabetle ilgili değil, aynı zamanda şimdi ve gelecek arasındaki rekabetle de ilgilidir. bugün ortak kaynakların tükenmesi, gelecek nesillerin geleceğini tehdit ediyor. şu anda, sudan fosil yakıtlara kadar her şeyin yüzyıllardır aşırı tüketilmesinin sonuçlarıyla karşı karşıyayız. ancak ostrom, iletişim ve özyönetim yoluyla en trajik sonuçlardan hâlâ kaçınabileceğimizi gösterdi. bu çalışmasıyla 2009 yılında nobel ekonomi ödülü'nü aldı. her türlü ortak kaynağı yönetmemize yardımcı olacak tek bir strateji yok, ancak ortak varlıkların trajedisi de kaçınılmaz değil. stratejilere birlikte karar verdiğimizde kaynaklarımızı sürdürülebilir bir şekilde kullanabiliriz.
bence ortak varlıkların trajedisi ve elinor ostrom örneğinin gösterdiği en önemli sonuç şu: asıl tehlike büyük küresel problemler değil, bunların kök nedeni olan insanların birbirinden uzaklaşması, iletişim eksikliği, tartışma kültürünün ve ortak karar alma becerisinin kaybedilmesi.