Katolikler ve Lutherciler Kapışmasının Resmi Olarak Bittiği Nokta: Augsburg Barışı
augsburg barışı, 1555’te kutsal roma imparatoru v. karl ile schmalkaldik ligi arasında imzalanan, “abi yeter kavga etmeyelim” kafasında bir anlaşma. olay augsburg şehrinde patlıyor.
katolikler vs lutherciler kapışmasının resmî olarak bittiği nokta. imparatorluk içinde “cuius regio, eius religio” modunu getiriyor: yani yöneten hangi dine mensupsa halk da ona uyuyor. seçenekler iki tane: ya katoliklik ya luthercilik. kalvinizm mi? o daha menüye eklenmemiş, vestfalya barışı’na kadar bekleyecek.
bu anlaşmayla “hristiyanlık tek yumruk” hayalini de tarihe gömülüyor. avrupa’daki birlik hayali fiilen bitiyor, millet kendi kilisesinin bayrağı altında takılmaya başlıyor.
tarihçiler de boş durmamış, “avrupa’daki modern devletler sistemine giden yolun ilk adımı budur” demişler ama sistem 17. yüzyılda çöküyor, otuz yıl savaşları’na giden yolun taşlarını da aslında buradan döşemiş oluyorlar.
cuius regio, eius religio
1555 augsburg barışı’nın en kilit olayı şu meşhur ilke: prens hangi dine mensupsa, halk da ona uyuyor. seçenekler: katoliklik ya da luthercilik. başka ihtimal yok. “ben bu dini istemiyorum” diyen tebaa için de çözüm hazır: eşyalarını topla, vergini öde, kimse malına mülküne çökmeyecek, al onurunu da yanına koy başka diyara göç. hatta madde 24 bunu açık açık söylüyor.
işin geçmişine gidelim. 1548’de v. karl çıkıp “augsburg fasılası” diye bir ara formül koyuyor. dini farkları papalık gözetiminde çözmek istiyor. fasılada 26 madde var; rahiplerin evlenmesi serbest, halka komünyonda ekmek + şarap veriliyor falan ama protestanlar “biz kendi fasılamızı yaparız” diye 1549 yılında leipzig'de kendi çıkışlarını yapınca iş karışıyor.
sonra 1552’de saksonya elektörü maurice ve arkadaşları isyan bayrağını açıyor. olaylar büyüyor, passau’da oturup “ya bu kavga bitmez, bari kalıcı barış yapalım” diyorlar. katolik prensler bile “yeter ulan” modunda ama v. karl hâlâ “hristiyan dünyası bölünmez” triplerinde. tabii sahada protestan orduları öyle bir zafer alıyor ki passau barışı geliyor, 1555’e kadar da idare ediyor.
en sonunda anlaşmayı karl’ın kardeşi ferdinand imzalıyor. böylece luthercilik imparatorluk içinde resmî kabul görüyor ama yanında iki tane ince ayar da var:
• declaratio ferdinandei: bazı şövalye ve şehirler bu kuralın dışında kalıyor,
• reservatum ecclesiasticum: bir piskopos “ben lutherci oldum” derse, prensin dini geçerli sayılmıyor. yani kilise adamıysanız öyle kolay sıyrılamıyorsunuz.
augsburg barışı’nın üç sacayağı
1555’teki augsburg barışı sadece “tamam kavga etmeyelim” anlaşması değil, aynı zamanda üç tane kritik prensip üzerine oturuyor:
1. cuius regio, eius religio › kimin memleketi, onun dini. prens hangi dindense halk da ona uyuyor. uymak istemeyen? bavulu toplayıp başka diyara gidebiliyor. 16. yüzyıl için bayağı radikal bir fikir çünkü o dönemde “din değiştir, yoksa yaşama” kafası yaygın. bu maddeyi yazarken delegeler günlerce satır satır tartışıyor.
2. reservatum ecclesiasticum › kilise yöneticileri için özel kural. diyelim ki bir başpiskopos “ben lutherci oldum” dedi. halkın “tamam biz de olduk” demesi gerekmiyor. pratikte ondan istifa etmesi bekleniyor. yani kilise topraklarını keyfine göre protestanlaştıramıyor.
3. declaratio ferdinandei › ferdinand’ın “ben bunu araya sıkıştırayım” dediği gizli ek. şövalyeler ve bazı şehirler, özellikle 1520’lerden beri protestanlık takılan yerler, dini birlik kuralından muaf. bu sayede karışık şehirlerde katolik + lutherci aynı anda yaşayabiliyor. soylular da kendi topraklarında dini düzeni belirleme hakkını cebinde tutuyor. işin enteresan kısmı, bu madde halka açıklanmıyor; neredeyse 20 yıl boyunca gizli kalıyor.
augsburg barışı’nın açıkları ve “gizli bomba” etkisi
kağıt üstünde çok medeni duran augsburg barışı’nın aslında kocaman boşlukları vardı. lutherciler için “tamam siz de resmîsiniz” denilirken, diğer reform tayfa resmen yok sayıldı. kalvinistler? yok. anabaptistler? hiç yok. hatta madde 17 açık açık yazıyor: “adı geçen iki dinden (katoliklik + luthercilik) başka inanca sahip olanlar bu barışa dahil değildir.” yani kalvinist ya da anabaptist iseniz, hâlâ sapkın damgası yeme ihtimaliniz var.
barış gerilimi biraz düşürdü ama tam bir çözüm getirmedi. bu dışlanmış gruplar, ancak 1648 vestfalya barışı ile hukuken tanınabildi. o zamana kadar da sürekli risk altındaydılar.
kalvinistlerin dışlanması ise olayların büyümesine doğrudan katkı sağladı. adamlar “ulan biz neden yokuz?” diye bastırınca, 30 yıl savaşları’na giden sürecin taşları döşendi. bunun en ünlü fitili de prag’ın üçüncü defenestrasyonu (1618). bohemya’nın katolik kralı arşidük ferdinand’ın adamları, “siz bizim haklarımızı yok sayıyorsunuz” diye ayaklanan kalvinist temsilciler tarafından kale penceresinden aşağı sallandı. işte o pencereden atılanlar sadece insanlar değildi, koca bir avrupa savaşı da oradan aşağı yuvarlandı.
augsburg sonrası
augsburg barışı’nda yazılan o meşhur dini rezervasyon maddesi, ilk ciddi sınavını köln savaşı (1583-1588) sırasında verdi. olay şöyle: köln’ün prens-başpiskoposu hermann von wied protestanlığa kayıyor. “hadi hepiniz din değiştirin” demiyor ama kalvinizmi katoliklikle aynı seviyeye koyunca işler karışıyor.
iki tane büyük problem patlıyor:
• kalvinizm zaten antlaşmaya göre resmî olarak tanınmıyor, yani hâlâ “sapkınlık” kategorisinde,
• hermann görevden istifa etmiyor. teoride imparatorluk seçimlerinde oy kullanma hakkı devam ediyor. üstüne bir de evlilik işine girince, köln elektörlüğünü hanedan prensliğine çevirecek ihtimal doğuyor. bu da imparatorluktaki dini/politik dengeyi alt üst etme riski yaratıyor.
dini gerginliklerin bir başka sonucu da imparator v. karl’ın “habsburg topraklarını bölelim” kararı oldu. kardeşi ferdinand avusturya tarafını aldı, karl’ın katolik oğlu ii. philip ise ispanya, hollanda, italya’nın parçaları ve denizaşırı kolonilerin başına geçti.