KÜLTÜR 18 Temmuz 2025
10,3b OKUNMA     150 PAYLAŞIM

Kâbe’nin İçinde Doğduğu Rivayet Edilen İlk ve Tek Kişi: Hz. Ali'nin Hayatı

Hz. Ali (599–661), hem savaş meydanlarının korkusuz yiğidi hem de İslam düşüncesinin en derin figürlerinden biri olarak tarihe geçti.
Sanatçı: Ali bin Muhammed İbrahim Nakkaçbaşı İsfahani

peygamberin hem kuzeni hem de damadı olan, efsane savaşçı, müthiş hatip, aynı zamanda ilmin ve tasavvufun köklerine ismini kazımış bir şahsiyet hz. ali.

milattan sonra 600 civarı mekke’de doğuyor. öyle bir doğum ki, kabe’nin içinde gerçekleşmiş; başka kimseye nasip olmamış bu. babası ebu talib, kureyş’in ileri gelenlerinden, annesi fatıma bint esed ise peygamber’in baba tarafından akrabası. küçük yaşta yetim kalınca, resmen hz. muhammed’in evinde büyümüş. adeta onun yanında yoğrulmuş.

vahiy geldikten sonra, peygamberin "ben allah’ın elçisiyim" dediği an, ona inanan ilk erkek. o kadar sadık bir takipçi ki, hicret gecesi resmen ölüm riskine rağmen peygamberin yatağına yatmış, müşriklerin suikast planına karşı onu korumuş. daha sonra medine’ye gitmiş, peygamber’in kızı fatıma’yla evlenmiş. hem aile bağları, hem manevi yakınlık, her yönden iç içe geçmiş bir ilişki.

savaşlarda apayrı bir seviye. bedir, uhud, hendek, hayber; say say bitmez. ali varsa, cephede işler yolunda. bu yönüyle “allahu ekber!” nidaları arasında kılıcını savuran, korkusuz bir figür olarak öne çıkıyor. ayrıca zülfikar isimli ikonik kılıcı da onu iyice efsaneleştiriyor.

üçüncü halife osman’ın öldürülmesinin ardından, halk tarafından halife seçiliyor ama işler çok da kolay gitmiyor. iç karışıklıklar, savaşlar (cemel, sıffin vs.), hilafetin artık çatırdamaya başladığı dönem. 661’de, kufe’de bir suikast sonucu şehit ediliyor.

şii inancında, mehdi soyunun başlangıcı; imamların ilki. onlar için sadece bir halife değil, resmen peygamberin varisi. sünniler için de dört büyük halifenin sonuncusu ve en adil olanlarından.

özellikle sufi gelenekte ali’nin yeri ayrı. ilim, hikmet, cesaret ve tasavvufi derinlik; birçok tarikatta silsile ona dayanıyor. halk arasında bir “ali sevgisi” zaten her zaman var olmuş; özellikle anadolu coğrafyasında “ali’nin yaktığı kandil sönmez” diyen çoktur.

doğumu ve çocukluğu

kâbe’de doğmuş, evet yanlış duymadınız. dümdüz “kâbe’nin içinde” dünyaya gelmiş tek insan. milattan sonra 599 civarı, recep ayı'nın 13’ü diyen de var, zilhicce diyen de ama asıl mesele zaman değil, mekân. annesi fatıma bint esed doğum sancısıyla kâbe duvarına yaslanıyor, sonra duvarda bir yarık açılıyor ve içeri giriyor. rivayete göre içeriden bir ses “buyur” diyor. dört gün sonra çıktığında kucağında ali.

bu doğum şekli, doğrudan kutsiyet atfedilmesinin ilk adımı aslında. yani daha beşikteyken “farklı çocuk” kategorisine giriyor. ismini de muhtemelen peygamber veriyor ama bazı kaynaklar, ilhamın babası ebu talib'e geldiğini söylüyor. her iki durumda da ali isminin gelişigüzel konmadığı kesin.

çocukluk dönemine gelirsek, klasik anlamda bir “dayı çocukluğu” var. ali, peygamber’in yanında büyüyor. ikisi de ebu talib’in evinde; biri amca çocukları ama aralarındaki bağ abi-kardeşten öte. peygamber, ali’yi omzuna alır mekke sokaklarında gezdirirmiş. çocuk dediysek öyle sokakta top peşinde koşan bir profil değil, peygamber nereye, o oraya. adeta gölgesi.

sonra mekke’de bir kuraklık oluyor, ekonomik zorluklar baş gösteriyor. muhammed diyor ki “ebu talib’in yükünü biraz hafifletelim.” bu vesileyle ali’yi yanına alıyor, büyütmeye başlıyor. o dönem yaşadıklarını bizzat kendi eseri nechül belâğa'da anlatıyor: “beni bağrına basar, yatağına alırdı, beni koklardı, lokmayı çiğner, ağzıma verir yedirirdi. devenin yavrusu nasıl anasına yapışırsa, ben de ona yapışırdım.” bir insanın, ileride ümmetin en büyük tartışma konusu olacak figürlerden birine dönüşmesi böyle başlıyor işte. o çocuk, hira dağı’na çıkan muhammed’in sessiz yoldaşı. herkes dışarda merak içindeyken, o yanında. erken yaşta hem ilimle, hem maneviyatla tanışıyor. zira bazı hayatlar “çocuklukta başlar” değil, “çocuklukta şekillenir.”


ali’nin gençliği ve müslüman oluşu

ali’nin gençliği, sıradan biri için “çocukluktan çıkış” süreciyse, onun için “imanla yoğrulmanın” tam ortası. zaten peygamber’in yanında büyümüş, haliyle ilk vahiy geldiğinde de hemen yanı başında.

şîa ve alevî kaynaklar “ilk müslüman odur” der. hatta “kâbe’de doğan, ilk secdeye giden” diye nitelendirirler. sünnî kaynaklar da “hatice’den sonra gelen ikinci müslüman” der ama zaten hangisi olursa olsun, listede en başlarda yer aldığı net.

çocuk değil, genç yaşta; sorgulayan, düşünen, ama bir yandan da gözlemle öğrenen biri. bu yüzden, islam geldiğinde zihin olarak hazır olanlardan. peygamber “ben elçiyim” dediği anda, o tereddütsüz kabul ediyor. bunda beraber geçirdikleri yılların, kuraklık döneminde onun yanında büyümesinin, hira günlerinin etkisi büyük.

bir nevi, islam’ın ilk şahidi. aynı zamanda onun, sadece fikirsel değil, fiziksel olarak da en büyük savunucularından biri haline gelmesi bu gençlikten temelleniyor. imanı gençlikte başlamış bir adamın, kılıcı da vicdanı da yıllar sonra “adalet” kavramına dönüşüyor.

ali’nin evlilikleri, çocukları ve hicret dönemindeki rolü

ali, “tek eşli başladı, sonra çok eşliliğe geçti” konseptinin tarihsel örneklerinden biri. ilk eşi fatıma; peygamber’in kızı. fatıma yaşarken başka bir kadınla evlenmemiş, bu bile o ilişkiye dair bir şey anlatıyor aslında. fatıma’dan 5 çocuğu olmuş: hasan, hüseyin, zeynep, ümmü gülsüm ve mûhsin. mûhsin, rivayetlere göre henüz doğmadan annesinin yaşadığı travmalardan dolayı vefat ediyor. yani teknik olarak 6 çocuk ama biri doğmadan kaybedilmiş.

fatıma’nın vefatından sonra ise ali'nin evlilik sayısı artıyor. dönemin sosyal yapısında hem kabile bağları hem de yetim dul kadınlara sahip çıkma anlayışı üzerinden okunabilir bu.

devamında:
- ümmü’l-benîn: dört çocuk - en bilinenleri abbâs ve câfer. abbâs, kerbela’da hüseyin’in sancağını taşıyan yiğit olarak ayrı bir yere sahip,
- leyla bint mes’ud: iki çocuk - abdullah (bazı kaynaklarda ubeydullah) ve ebû bekir,
- esma bint umeys: iki çocuk - yahya ve muhammed’ül-asgar,
- ümmâme: peygamber’in diğer damadı ebu’l-as’ın kızı. bu evlilikten ortanca muhammed (muhammed’ül-evsat) doğuyor,
- havlet bint câfer: bu hanımın oğlu “muhammed bin hanefiyye”, yani ibn-i hanefiyye. şii düşünce içinde önemli bir figür haline gelecek,
- ümmü said: buradan da iki kız - ümmü hüseyin ve büyük remle.
ve süfyan bin uyeyne’ye göre ali’nin 17 cariyesi varmış. toplamda 14 erkek, 18 kız çocuk ama nesli, hasan, hüseyin, abbâs, muhammed bin hanefiyye ve ömer üzerinden devam ediyor. çoğu erkek çocuğu kerbela’da hayatını kaybediyor zaten. öyle bir trajedi.

ali’nin sadece “aile babası” değil, “imanın kılıcı” olduğu bir diğer dönem de hicret-medine dönemi. peygamber’in öldürülme planı yapıldığı hicret gecesi, bildiğiniz üzere ali onun yatağına yatıyor. müşrikler “peygamberi öldürüyoruz” diye odaya daldığında karşılarında ali’yi buluyorlar. bu fedakârlık için kur’an’da bakara 207 ayetinin indiği rivayet ediliyor: “insanlardan öylesi de vardır ki, allah’ın rızasını arayıp kazanmak amacıyla canını satar.” peygamber yola çıkıyor, ali ise geride kalıp emaneti sahiplerine teslim ediyor. sonra da annesi, fatıma ve iki kadınla birlikte yola düşüp medine’ye ulaşıyor.

peygamber, medine’ye geldiğinde meşhur “kardeşlik akdi”ni yapıyor ya, herkes birini seçiyor. muhammed, “benim kardeşim ali’dir” diyor. bu bir yandan dini, diğer yandan siyasi bir deklarasyon gibi de okunabilir. sonra da kızı fatıma’yı ona veriyor. “en yakınım, en layık olana” durumu. bir yıl sonra hasan doğuyor. ardından kerbela’nın temel taşları yavaş yavaş örülmeye başlıyor.

ali’nin islam tarihindeki yeri ve savaşlardaki rolü

ali deyince sadece “dördüncü halife” değil, savaş meydanlarının korkusuz yiğidi, adaletin ve ilmin sembolü, bir yandan da en tartışmalı figürlerden biri akla geliyor.
yani adamın hayatı hem tarihin tam merkezinde hem de efsanelerin kıyısında geçmiş.

hicret ve medine dönemi: hicret gecesi peygamber’in yatağına yatıyor, resmen canını ortaya koyuyor. sabaha kadar müşrikler evin etrafını sarmışken, içeride yatan ali. sonra peygamber’in emanetlerini tek tek sahiplerine ulaştırıp medine’ye geçiyor. medine’ye geldiğinde muhammed onu yanına kardeş seçiyor. sonra da kızı fatıma’yla evlendiriyor. böylece hem ailesel hem manevi bağlar perçinleniyor. yani bir yandan damadı, bir yandan yoldaşı, bir yandan da “en yakın adamı.”

peygamberin katıldığı tüm savaşlarda var. istisna: tebü·k. orada da muhammed “sen medine’de kal” diyor.

bedir savaşı: 21 kişi öldürüyor. aralarında muaviye’nin dedesi utbe, dayısı velid, kardeşi hanzale var. yani resmen kureyş’in ağır topunu biçiyor.

uhud: dokuz kişiyle birebir dövüşüp hepsini indiriyor. yetmiş yerinden yaralanıyor ama sonuna kadar peygamberin yanında kalıyor. bu savaşla ilgili klasik efsane: cebrail’in şöyle dediği rivayet edilir: “zülfikâr’dan başka kılıç, ali’den başka da yiğit yoktur.” savaş bir yana, mitolojinin kalbine girmiş bir replik bu.

hendek savaşı: arapların gladyatörü amr bin abduved hendeği atıyla aşıyor. herkes kaçacak delik ararken, ali çıkıyor karşısına. amr “sen çocuk sayılırsın, hadi başka biri gelsin” diyor. ali cevap veriyor: “ama ben seni ciddiye alıyorum.” sonra teke tek dövüşte ali galip geliyor. bu galibiyet moral bozuyor düşmanı, medine içten içe derin bir oh çekiyor.

hayber savaşı: ebu bekir ve ömer’le yapılan ilk iki saldırı başarısız. sonra muhammed “yarın sancağı öyle birine vereceğim ki, allah ve resulü onu sever, o da allah ve resulünü sever” diyor. herkes pür dikkat. ertesi gün sancak ali’ye veriliyor. o da kalenin kapısını söküp eline kalkan yapıyor. efsane mi gerçek mi bilinmez ama “hayber kapısı” hâlâ ali’nin gücünün sembolü. bu zaferle birlikte suriye ticaret yolu güvenceye alınıyor.

üçüncü halife osman’ın suikastle ölmesiyle halk ali’yi halife seçiyor ama koltuk ısınmadan işler karışıyor. islam tarihinin ilk iç savaşı (ilk fitne) patlıyor. cemel, sıffin, hakem olayı derken islam dünyası paramparça oluyor. sonunda haricî bir adam (ibn mülcem) kufe’de camide namaz kılarken ali’yi hançerliyor. birkaç gün sonra da vefat ediyor. mezarı kufe yakınlarına defnediliyor ama yeri net değil çünkü mezarı bilinmesin diye gizlenmiş.

peki neden bu kadar tartışmalı? çünkü ali, sünniler için adil bir halife, şialar içinse peygamberin gerçek varisi. yani konumuna yüklenen anlam mezhebe göre değişiyor ama şu kesin: savaş meydanlarında cesaretiyle, toplum içinde adaletiyle, ilim meclislerinde hikmetiyle, her zaman merkezde olmuş bir isim. bugün bile birçok tasavvuf ehli tarikat silsilesini ali’ye dayandırıyor. bir figür düşünün; hem siyaset, hem din, hem de efsaneler dünyasında iz bırakmış olsun. işte o ali.

ali, halifelik krizi ve fedek mevzusu

muhammed öldüğünde ali 33 yaşındaydı. hem damadı, hem amcasının oğlu, hem de yıllarca beraber cepheden cepheye koşmuş yol arkadaşı. haliyle cenaze işleriyle uğraşmak da ona düştü. tam o sırada, ensar’dan bazıları “bu iş başsız kalmasın” diyerek saqife denen yerde toplanıyor. muhacir kanadından da ebu bekir, ömer ve ebu ubeyde oraya dalıyor. kısa süreli bir güç gösterisi, hararetli bir tartışma derken ebu bekir halife ilan ediliyor. ali bu toplantıda yok çünkü o sırada peygamberin bedenini yıkayıp kefenliyor. olaya geç kalıyor mu, bilinmez ama orada olsaydı işler farklı gelişir miydi, hep tartışılmış.

sünnîler diyor ki: "peygamber halef bırakmadı, topluluk kime isterse ona verir." şîîler diyor ki: "gadir-i hum’da ali’yi açık açık işaret etti, hatta ‘ben kimin mevlasıysam, ali de onun mevlasıdır’ dedi." bir taraf seçim der, öteki taraf nas (atanma) ve böylece islam tarihinin en büyük ayrışması başlar.

sünnî kaynaklarda ali, "cennetle müjdelenen on sahabe"den biri, "dört büyük halife"den sonuncusu. şîî kaynaklarda ise "on iki imam"ın ilki, "on dört masum"dan biri ve “gerçek varis.” yani kimliğine yüklenen anlam tamamen mezhebe göre şekilleniyor.

peygamber öldükten sonra, fedek diye bir yer var; verimli, gelir getiren bir arazi. fatıma burayı miras olarak talep ediyor. ebu bekir ise, “biz peygamberler miras bırakmayız” diyerek reddediyor. şîîlere göre bu tamamen siyasi bir hamle; ehlibeyt’in ekonomik gücünü kırma operasyonu. ali, fatıma’nın hakkını savunuyor ama sonuç değişmiyor. fatıma kısa süre sonra ölüyor, ali bir kez daha başvuruyor. yine red. ömer döneminde bazı araziler ali ve abbâs’a bırakılıyor ama fedek hâlâ devletin malı olarak kalıyor.

halifelik dönemi

üçüncü halife osman’ın bir grup asi tarafından öldürülmesinin ardından “artık yeter” diyen halk ali’ye biat ediyor. ancak osman’ın katillerinin bulunmaması, osman taraftarlarını rahatsız ediyor. bazıları "katili bulmadan ali’ye halife demeyiz" diyor ve hoop, ilk iç savaş fitili böylece ateşlenmiş oluyor.

ali’nin halifeliği yaklaşık 4 yıl 9 ay sürüyor. bu dönemde alt tabakadaki vatandaşın hayat standardını yükseltmeye yönelik ciddi adımlar atıyor. “israf yok, torpil yok, herkes hak ettiğini alacak” modunda takılıyor.

cemel vakası: açık konuşalım, ifk olayı baya olay. peygamberin eşi aişe hakkında genç bir askerle ilgili ortaya atılan dedikodu zamanında çok yayılıyor. ali’nin bu süreçteki tavrı, aişe ile arasını soğutuyor. bu soğukluk da ileride ali’nin halifeliğine karşı çıkmasına kadar gidiyor.

cemel vakası işte bu ortamda patlıyor. aişe, talha ve zübeyr bir ittifak kurup ali’ye karşı cephe alıyorlar. savaş basra yakınlarında çıkıyor ve sonunda ali galip geliyor. talha ve zübeyr hayatını kaybediyor. savaşta aişe bir devenin üstünde olduğu için tarih onu “cemel vakası” diye kaydediyor.

sıffin savaşı: ali bu sefer muaviye ile karşı karşıya geliyor. savaş 3 ay sürüyor, kimse kimseye üstünlük kuramıyor. “gelin bir hakem belirleyelim” deniyor ama oradan da bir sonuç çıkmıyor. olaylar daha da karışıyor.

nehrevan savaşı: hakem olayından memnun olmayan haricîler, ali’yi “biz seni desteklemedik mi, bu ne şimdi” diye eleştiriyorlar. sonunda işler kılıçla çözülüyor ve ali’nin ordusu haricîleri nehrevan’da ağır bir yenilgiye uğratıyor.

ali'nin suikastla ölümü

nehrevan’da haricîlere ağır kaybettirmişti ama “bugünlük bitti” deyip kenara çekilemeyecek kadar ciddi bir düşmandı onlar için. üç haricî, mekke’de “biz bu işi kökten çözelim” diye toplanıyor. biri muaviye’yi, biri amr bin as’ı, diğeri de ali’yi öldürmeye niyet ediyor. ali’ye kurayı abdürrrahman ibn mülcem çekiyor ve kûfe’ye yola çıkıyor.

derken 661 yılında, bir sabah namazına giderken ali, mescidin kapısında ibn mülcem tarafından zehirli bir kılıçla vuruluyor. saldırganın “hüküm sadece allah’a aittir, senin değil ali!” diye bağırarak saldırdığı rivayet edilir. sebep açık: nehrevan yenilgisinin intikamı.

ali, ölüm darbesini yedikten sonra bile metin: “kâbe’nin rabbine andolsun ki, kurtuluşa erdim!” diyor. iki gün sonra vefat ediyor. mezarının nerede olduğu bir süre sır gibi saklanıyor, ta ki imam cafer es-sâdık çıkıp “necef’te” diyene kadar ve ali’nin ölümüyle birlikte islam devleti, düşmanı muaviye’ye kalıyor. kılıçla alınan hilafet, artık siyasetle değil güçle yürütülüyor.

mit ve efsanelerde ali

ali, islam tarihinin en sıradışı figürlerinden biri. kimileri için sadece tarihsel bir şahsiyet değil, mitolojik ve neredeyse insanüstü bir varlık. mesela “hak / muhammed / ali” üçlemesinde bazen ali ikinci bazen üçüncü sırada yer alır. bir rivayete göre muhammed miraca çıkar, varlık sınırında perdeyle karşılaşır ama perde arkasından ali’nin sesi gelir; yani allah, ali’nin sesiyle konuşur. işte bu yüzden ali-ilahilik diye bir akım bile var, onu bir nevi tanrılaştırıyorlar.

ali hakkında söylenmiş ne çok söz varmış:
- “ben hikmetin şehriyim, ali ise kapısıdır.”
- “senin bana oranla yerin, harun’un musa’ya oranla sahip olduğu mevki gibidir ama benden sonra peygamber gelmeyecektir.” (muhammed)
- “ali’yi ancak mümin sever, münafık buğzeder.” (nesai),
- “ali’yi sevmek ateşin odunu yakması gibidir, müslümanların günahını yok eder.” (i. asakir)
- “ali’ye düşman olanın düşmanı allah’tır.” (ramuz)
- “ilim on kısım, dokuzu ali’de biri diğer halktadır.” (ebu nuaym)
- “ali’yi seven beni sevmiştir.” (taberani)
- “imanın birinci alameti ali’yi sevmektir.” (m. ç. güzîn)
- “ben kimin mevlası isem ali de onun mevlasıdır.”
- “cennet üç kimseye âşıktır: ali, ammar ibn yasir, selman-ı farisi.”
- “ali dünyada ve ahrette kardeşimdir.”
- “her kim ali’ye eziyet ederse bana eziyet etmiş olur.” (muhammed)

ali’nin ilmi üstünlüğü hem sünni hem şii kaynaklarda hep vurgulanır. peygamber “ali ilmin kapısıdır” der, ehli beyt’in en bilgini kabul edilir. ali’nin bir sözü rivayet edilir: “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” yani ne kadar mütevazı bir bilgi aşığı.

ayrıca

(bkz: ehli beyt)
(bkz: şiilik)
(bkz: keysanilik)
(bkz: caferiler)
(bkz: anadolu alevileri)