TARİH 8 Ağustos 2022
23,3b OKUNMA     479 PAYLAŞIM

İzmit'te Kazı Çalışmaları Halen Süren Gizemli Yapı: Diocletianus Sarayı

İstanbul'dan önce Roma İmparatorluğu'nun doğudaki gözdesi olan İzmit'te, gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen bir saray var.
İllüstrasyon: Onur Şahna

dünya üzerinde iki tane diocletianus sarayı vardır. biri hırvatistan'ın split kentinde içerisinde, game of thrones çekilecek kadar mihrab-ı metin şekilde durmaktayken, diğeri ve daha büyük olanının yıkıntıları izmit'te bulunup yeni yeni gün yüzüne çıkarılmaktadır.

Hırvatistan'daki Diocletianus Sarayı

tetrarşi sisteminin kurucusu ve kendi idarî merkezini nikomedeia'ya taşıyarak imparatorluğu yirmi sene boyunca büyük ölçüde izmit'ten yöneten imparator diocletianus, zaten bitinya ve pontos bölgesinin en büyük kenti olan şehri bilhassa m.s. 288 senesi ve sonrasında muazzam bir iskân planı çerçevesinde bir hayli genişletmiş ve geliştirmiştir.

Diocletianus

bu süreçte, günümüzde izmit'in çukurbağ mahallesi olarak bilinen, ancak bundan takriben iki bin sene evvel deniz kenarına oldukça yakın olduğu düşünülen bölgede 17 ağustos 1999 gölcük depremi sonrası bir sokrates büstü, günümüzde istanbul arkeoloji müzesi'nde sergilenmekte olan imparator antoninus pius'a ait gerçek boyutlu bir büst ve devasa bir herakles heykeli bulunmasıyla beraber birkaç parça mermerin de görüntülenmesiyle 2010 senesinde başlayan kazı çalışmaları sonucunda bir kısmı kocaeli arkeoloji ve etnografya müzesi'ne taşınmış olmakla birlikte hâlen çukurbağ'daki kazıda çıkarılan bir dizi süsleme ve sarayın dış yapısı olduğu tahmin edilen mermer yapı, ilgili lokasyonda durmaktadır.

işin arkeoloji boyutundan tarih boyutuna dönecek olursak, koskoca bir imparatorluğa başkentlik yaptığı anlaşılan ve üçüncü yüzyıl krizi'ni bitiren diocletianus'un da yerleşik olduğu kent olarak m.s. üçüncü asrın sonu ve dördüncü asrın başında adeta altın çağını deneyimleyen nikomedeia, aynı dönemlerde yoğun bir hristiyan örgütlenmesine de ev sahipliği yapmış olup 304 senesinde büyük bir nümayiş atlatmıştır. diocletianus'un müşterek imparatorlarından galerius'un başını çektiği bir grup, şehirdeki hristiyanların adak adamadığını bahane ederek basbayağı toplu bir katliama girişmiş, hatta bu esnada da meşhur sarayın bir kısmı yanmıştır. dönemin pagan yazarlarının iddiaları ise saray erkânı içerisinde görev almakta olan bazı hıristiyan şahsiyetlerin sarayda bir nümayiş tertiplemeye çalıştığı, ancak bunun ters giderek bir yangınla sonuçlandığı ve ardından kentteki neredeyse tüm hristiyanların bizzat imparatorun emirleriyle toplatıldığı şeklindedir. hristiyan anlatısındaysa bu olay "nikomedeialı yirmi bin şehit" olarak yer almaktadır. 


her ne kadar yirmi bin kişinin birden katledilmiş olma ihtimali oldukça zayıf gözükse de bu süreçte sarayın bir kısmının yanmış olduğu ve sadece bir sene sonra emekli olma kararı vererek tahttan feragat edecek olan diocletianus sonrası, bu görkemli sarayın pek de kullanılmadığı gerçekleri ortadadır.

onur şahna tarafından yapılan bir illüstrasyonda tahminen m.s. 300 senesi civarında nikomedeia şu şekilde resmedilmiştir:

İllüstrasyon: Onur Şahna

bu illüstrasyonda diocletianus sarayı, şehrin limanına doğrudan bir yolla bağlanacak şekilde kıyıdan biraz uzakta ve tepelik bir konumda gösterilmektedir. hâlen kazı çalışmaları devam etmekte olan ve o dönem için circus maximus sonrası imparatorluktaki en büyük hipodrom olduğu düşünülen yapı da şehrin doğu cephesinde tüm görkemiyle durmaktadır.

1579 senesinde yeni cuma camii inşaatını tamamladıktan sonra padişaha bir mektup kaleme alan mimar sinan'ın "iznikmid'in sahiline bir inci kondurduk, hünkârım" yazdığı rivayet edilmektedir. diocletianus sarayı'nın kalıntılarının günümüzde bulunduğu lokasyon olan çukurbağ mahallesi'nin, bugün sahile yaklaşık 700 metre kadar mesafede ve içeride kalmış olan bu camii'den yaklaşık bir kilometre daha içeride olduğunu düşündüğümüz takdirde izmit'in tarihindeki depremlerin ve denizin doldurulmak suretiyle ne kadar geri itildiğinin bilgisini de bu vesileyle vermiş olayım.

kazı çalışmalarının sonunda umut ediyorum ki imparatorluk tarihinde oldukça ehemmiyet arz etmekte olan bu yapı, gidip görülebilecek bir seviyede gün yüzüne çıkartılmış olur.