TELEVİZYON 11 Mayıs 2023
30b OKUNMA     286 PAYLAŞIM

İzlemesi Biraz Yorucu Olan Netflix Yapımı: Terzi Dizisinin İncelemesi

Çağatay Ulusoy, Salih Bademci, Olgun Şimşek ve Şifanur Gül gibi isimlerin başrolde olduğu yeni Netflix dizisi Terzi nasıl olmuş?


anadolu'daki engelli insana bakış açısı

mantık hatalarını, eksiğini bir kenara bırakırsak, genel olarak anadolu’da engelli insanlara bakış açısını gösteren bazı doğrular barındıran bir hikaye terzi dizisi.

yıllar yılı özel eğitimde çalışmış bir psikolojik danışman olarak, benzer olaylarla çok karşılaştım. zihinsel engelli erkek çocuklarını bir süre sonra evlendirmeye hevesli iki tip ebeveyn vardır. birincisi, bakıcı niyetiyle evlendirmek isterler. nitekim, anne - baba bir süre sonra fiziksel ve mental olarak düşmeye başladığında bu bireylerin bakımı da zorlaşır. onlar da ekonomik sıkıntı çeken, kimi kimsesi olmayan, bir sebepten evlenip yuva kurma ihtimali olmayan kadınlara talip olurlar. yoksul, kimsesiz, belki de kırsalda hakkında dedikodu çıkmış kızları besleme olarak alır oğullarıyla evlendirerek oğullarına kendileri öldükten sonra da baksın diye eş seçerler. biraz da sorumluluğu başlarından atmak isterler. yabancı uyruklu kadınlar da böyle işlere sıcak bakar. sonuçta hem ekonomik sorunlarından kurtulur hem de vatandaşlık almış olurlar.

bir diğer tip de oğlunun zeka engelini kabul etmeyen tipler. bunlar ciddi ciddi oğullarının yuva sahibi olup hatta onlara bir torun verebileceğine inanırlar. gerçek bir karı koca olacakları beklentisiyle düğün dernek evlendirirler.

netflix'teki terzi dizisinde de benzer bir sorun gündeme gelmiş, burada bir yalan yok. hanım ağanın oğlunu tekrar baş göz etmeye çalışması da bu bağlamda anlaşılır.


gelgelelim terzi'de işlenen hikayenin kendi içindeki garipliklerine

(eser miktarda spoiler içerir.)

öncelikle, olgun şimşek’in engelli rolü doğru dürüst bir çerçeveye oturtulmamış. 20 yıllık tecrübeme dayanarak; 45-50 yaşına gelip de hala çocuk parkında takılan, bütün gününü oyun oynayarak geçiren bir zeka engelli erkekle karşılaşmadım. davranış olarak 4-5 yaş tutum gösterip, algı olarak her şeyi anlayan, mantıklı olarak birkaç basamak soru cevap ile sohbet yürüten bireye rastlamadım. yani bunlardan biri olacaksa diğeri olmaz. allah’ın her günü gün boyu oyun oynayacak orta ağır mental olup bir de hiperaktivitesi varsa; odaklanıp da sohbet etmesi, mantıklı duygusal neden sonuç ilişkileri kurması mümkün olmaz mesela.

gün içinde serbest dolaşan, kendine veya başkasına fiziksel zarar verdiği gösterilmeyen anlatılmayan birinin durup dururken zincirlenmesinin mantığını anlayamadım. sakinleştirmek için basit bir ilaç yeterli olacakken bağlamak dövmek gibi yöntemlere başvurulmasını çözemedim. mesele kontrol altında tutmaksa, akşamüstü verirsin ilacı sabaha kadar uyutursun. sopayla dövmekten daha insancıldır en nihayet. hal böyle olunca olgun şimşek’in oyunculuğu da itici yorucu bir hal almış.


senaryo zaten felaket ötesi! her sıkıştığında kapı dinleterek sorun çözmek, o da olmadı masa altından ses kaydı almak... tesadüflerden medet... yürüyen prensip peyami’nin iki günde körkütük aşık olması, annesine ulaşmak için neyzen oluvermesi... zorlama ki ne zorlama.

kardeş evliliği ne münasebet. hadi diyelim böyle bir manyaklık var. kızı yetimhaneye neden bırakırsın! kardeşler birbirini tanımasın uzak büyüsün dedin. peki kızı yetimhaneden teyzesine nasıl ilettin! direk veriverseydin teyzeye. teyzenin kocası nasıl bir onursuz sünepe ki iş veriyorlar diye bu sapıklığa alet oluyor! yani gerçek hayatta kim böyle bir şeye razı olur!

kız istanbul’u bilmeden peyami’nin evini nasıl buluyor da zart diye evde bakıcı olarak bitiyor! ajanstan teyit almak neden kimsenin aklına gelmiyor! kimliğini bari sormaz mısın eve yatılı aldığın insanı! hırlı mı hırsız mı, hele ki bu kadar hassas bir konuda!


peyami’nin babayı bu kadar gizlemesine ne gerek var! amcam, de geç nedir yani! adam zaten bir şey anlatamıyor.

kızı, ta ebesinin londra’sına yollamaya çalışmak nedir! yani o kadar varsıl, o kadar vizyoner, öylesine jantiyim ki geyikbayırı’nda bir bungalova değil ingiltere’ye yerleştiririm. güzel kardeşim o kadar imkanın varsa nüfustan bir memur bul, ananın ikametgahını çıkarsın sana. ne uğraşıyorsun neyzen kılığında cemiyetlerde falan!

gülseren’in işleri işte. olayı ajitasyona, melodrama çevirmek için takla üstüne takla. tv işlerinin fragmanına bile tahammülüm olmayan, meslek etiğinin içinden geçtiğine inandığım ilkesizlikte arşa çıkmış bu insanın baştan sona izlediğim tek projesidir bu. izledim çünkü dijitaldeki tüm işleri bu aralar izlemek durumundayım. lanet olası bir mecburiyet diyelim.


netice itibarıyla 

vasat bir hikaye, çağatay dışında abartı oyunculuklar... çağatay’ı ilk kez bu kadar uzun izledim ve açıkçası beğendim. salih istanbul’da doğmuş büyümüş biri olarak 1915 ermenisi aksanı yapmasını anlayamadım. nerde kaldı kardeş böyle konuşan rum!

olgun şimşek de işte. oyuncular için bu tip roller (olumlu anlamda) şov yapmaya, potansiyelini göstermeye bir fırsattır. o da coşmuş normal olarak. ancak oyunculuğu yükselttikçe gerçeklikten kopmuş. burada kabahat elbette oyuncuda değil. o açıldıkça açılacaktır tabi, hele ki olgun gibi yeteneğini ısbat etmiş biri için. burada über süper psikiyatr gülseren’in engel durumun çerçevesini net çizmesi, aşırılıklarda da yönetmenin müdahale etmesi gerekir. ancak yazar da yönetmen de tv melodramını aynen dijitale aktardığı için ‘’ohh iyi iyi ağlatırız buralarda’’ diye ellerini ovuşturarak izlemiş belli ki performansı. ortaya da böyle vasat bir iş çıkmış.

Diziyi beğenen bir Ekşi Sözlük yazarının yorumu 

öncelikle türk yapımları arasından diziyi beğendiğimi belirteyim ve detaylara geçeyim.

türk sinema ve dizilerinde çok ciddi bir cast problemi var. hatta geçen günlere dek kaliteli türk oyuncu çok az var diye düşünürken sonradan aslında bunun cast seçimindeki problem kaynaklı olduğunu düşünmeye başladım. mesela romantik komedide oynamış bir adamı (bkz: matthew mcconaughey) interstellar gibi bir filme seçip oradan dev bir yıldız doğurmak çok iyi bir analiz becerisine sahip bir cast ekibi tarafından yapılabilir ancak. fakat bu harikulade analiz becerisi çok nadir filmler dışında, hatta çoğu dizi ve filmde bana geçmedi maalesef.

terzi dizisinde başrol oynayan çağatay ulusoy meğer ne güzel adammış, nasıl güzel oturmuş role. tebrik ediyorum. salih bademci zengin ailenin sevgiden bihaber oğluna tam oturmuş. olgun şimşek) oldukça zor bir rolün altından kalmış. şifanur gül ilk defa karşılaştım kendisi ile ve kendisini de tebrik ediyorum.


genel hatları ile konu iyi işlenmiş. ilk defa zenginlik böyle göze parmak usulü değil, harbiden köklü ailelerden geliyormuş hissi bana geçti.

fakat genel olarak yeni çağ sinema ve dizilerinde yakalayamadığımız bir olay, müzik... sinemada müziğin benim için iki yeri var. birincisi, çok etkileyici çarpıcı bir sahneyi doldurmak. ikincisi ise boş sahne altını doldurmak. yani müziğin nerede girdiği ve çıktığı ve ne şiddette olduğu çok önemli. bu kadar müzik ve yavaş sahne geçişlerine artık gerek yok diye düşünüyorum. her şey hızlandı dünyada. 20 dakikaya ne filmler ne diziler sığıyor. bazen öyle yer olur ki sadece minicik bir kaç nota yeter de artar bile. hikaye zaten güçlü ise müzik sadece bir yardımcı enstrüman/ bir figüran olmadı ve en önemli ya da en geçiş yerde bir jön ile sahneyi paylaşmalı diye düşünüyorum.

genel olarak dediğim gibi, özellikle çağatay ulusoy'u tebrik ediyorum. yolu açık olsun.