PSİKOLOJİ 28 Temmuz 2025
4,9b OKUNMA     121 PAYLAŞIM

İyilik, Aslında Sadece Zayıflıktan Doğan Bir Sorumluluk mudur?

Onurlu anlamlar yükleyip durduğumuz iyilik, aslında sadece bir zayıflık mı? Güçlü olsaydık iyi olmaya o kadar da ihtiyaç duymaz mıydık?
Steve Rogers

iyiliğin zayıflıktan doğan bir zorunluluk olduğuna dair önermeyi gördüm ve duraksayıp düşünmeden edemedim. çünkü hem bilimin verdiği ipuçlarıyla hem de kendi yaşadıklarımla çelişen bir iddia. üstelik sadece çelişmekle kalmıyor, biraz derinlemesine bakınca tamamen çöküyor.

önce beynimizin gizemli derinliklerinden başlayalım bu masalı paramparça etmeye

iyilik davranışı, beynimizin evrimsel süreçte en son gelişmiş olan, en karmaşık yapıda bulunan ve en fazla enerji harcayan bölgelerini devreye sokup çalıştırıyor. empati kurabilmek için temporal lobumuzla frontal lobumuz arasında karmaşık bir dans başlayıp gelişiyor, karşımızdakinin ruh halini okuyabilmek için yüzlerce nöron ağı uyum içinde birlikte çalışmaya koyuluyor, uzun vadeli sonuçları hesaplayabilmek için ise beynimizin matematikçisi sayılabilecek bölgeleri seferber olup harekete geçiyor. bunlar ilkel, otomatik tepkiler değil; tam tersine bizi diğer canlılardan keskin çizgilerle ayırıp farklılaştıran en gelişmiş, en sofistike yeteneklerimiz.

evrimsel perspektiften yaklaştığımızda da durum nietzsche'nin “iyilik zayıfların silahıdır” diyerek savunduğu görüşle hiç örtüşmüyor

karşılıklı yardımlaşma mekanizması sayesinde ayakta kalıp direnmeyi başardık biz bu acımasız dünyada, birbirimizi dişleyip yiyerek değil. güçlü kalmasını başarmış toplumlar her zaman yardımlaşmasını, dayanışmasını bilen toplumlar oldular, birbirinin kuyusunu kazıp ayağını kaydıranlar değil. çünkü gerçek güç, kendi güvenini başkasının zayıflığından besleyip alan sahte gücün tam aksine, başkasını da güçlendirmeyi başarabildiğinde ortaya çıkıp kendini gösteriyor.

kendi yaşam deneyimlerimden hareketle, tereddütsüz söylüyorum bunu: en çaresiz kaldığım dönemlerde, ruhum paramparça olup dağılmışken, kendi yaralarımla boğuşup durduğum zamanlarda iyilik falan yapamıyordum. o karanlık dönemlerde kendimi ayakta tutmak bile büyük bir mücadele gerektiriyordu, başkasına el uzatacak ne enerjim ne de kapasitem vardı ortada. iyilik ancak kendi ayaklarımın üzerinde sağlam durabildiğim, içsel huzur dediğimiz o eşsiz dinginliğe ulaşabildiğim, kendimle barış imzalayıp uzlaştığım zamanlarda fışkırıp çıkıyor içimden. çünkü boş kaseden yemek servis edilemez, suyu bitmiş kuyudan su çekilemez.

nietzsche'nin bu konudaki temel yanılgısı, köle zihniyetinin kinden beslenmiş sahte iyiliğiyle özgün, doğal iyiliği birbirine karıştırmasından kaynaklanıyor. evet, bazı insanlar iyiliği bir maske olarak, gösterişli bir performans olarak kullanıyor; kendi eksiklerini, derinlerde sakladıkları korkularını, güvensizliklerini örtbas etmek için. ama bu durum gerçek iyiliğin yokluğunu kanıtlamıyor ki. sahte para piyasada dolaştığı için gerçek paranın değeri sıfırlanmıyor, değil mi?

günümüz ruh biliminin titizlikle elde ettiği bulgulara göre, başkalarına yardım eden, iyilik yapan insanlar daha mutlu, daha sağlıklı yaşıyor, daha uzun ömürlü oluyor ve dahası depresyon riskini bile dramatik şekilde düşürüyor. yani iyilik yapmak güçsüzlükten doğmuyor, tam tersine güçten besleniyor ve o gücü daha da artırıyor. adeta pozitif bir döngü yaratıyor.

hayatımın akışında tanıdığım en geniş kalbe sahip insanlar, paradoks gibi görünse de aynı zamanda en güçlü karaktere sahip insanlardı. bunlar “hayır” demeyi ustaca biliyordu, sınırlarını net şekilde çizmeyi başarıyordu, ezilmiyordu, yıkılmıyordu ama aynı zamanda ellerinden geldiğince de yardım edip destek veriyordu. bu zayıflık değil, olgunluk; acizlik değil, özgüven; zorunluluk değil, bilinçli tercih.

belki de asıl mesele tam şurada düğümlenip kalıyor

performans iyiliğiyle kalpten gelen, içten doğan iyiliği ayırt edebilme becerisine sahip olmak. birincisi gerçekten zayıflıktan, ikincisi ise sağlam güçten kaynaklanıyor. ve bu ikisini birbirine karıştırıp aynı potaya atmak, iyiliği toptan reddedip yok saymak kadar büyük ve telafisi güç bir hata işlemek demek.