Irk Diye Bir Şey Gerçekten Var mı?
insan türü için bırakın biyolojik/genetik olarak temellendirilmesi çok zor olan "ırk" kavramını, aslında insanların hiçbir biyolojik tını taşımayan; lingüistik, tarih ve sosyoloji gibi ilimlerin konusu olan "millet"lere bölünmesinin bile ilmen doğruluğu su götürür.
bundan 10-12 sene önce asrın yetiştirdiği en büyük yiğitlerden bir tanesi, her ne kadar lafzen yanlış da olsa (zira ırk ile millet aynı şey değildir) "türk diye bir ırk" yok deyip bir münakaşa başlatmış, fatih altaylı bile topa girmiş, saçma sapan mevzular konuşulmuştu. yani aslında adamın dediği kısmen doğru. "türk" ne demek? bu ulus devletle tâbiyet ilişkisi olan, türkçe konuşan, kültürü benzeşen insanlar demekse böyle bir "millet" mevcut şu anda, evet. fakat bundan 500 sene önce "türk" ne demekti? bundan 1000 sene önce "türk" ne demekti? 2000 sene önce "türk" ne demekti? onlar kendilerini nasıl tanımlıyorlardı? nasıl konuşuyor ve yaşıyorlardı? bugün onlarla bir alâkamız var mı şu anda? muhtemelen pek yok. o zaman onlarla aynı etnik kökenden nasıl geliyor oluyoruz? aradan geçen asırlar müddetinde onlarca farklı toplum ile karıştık, aile kurduk, soy verdik. din değiştirdik. göçebeydik, yerleşik hayata geçtik. dilimiz bambaşka bir hâle geldi, tarz-ı hayatımız da öyle. o hâlde göktürklerin, oğuzların, şunların bunların biz ne kadar devamıyız?
veya "boşnak" ne demek? müslüman güney slavı. bunlar müslüman olmasa muhtemelen sırplardan hafif değişmiş dilleri dışında, bölge halklarından hiçbir farkları olmayacaktı. e bir millet, etnik kökene bağlı olarak ifade edilmiyor muydu, burada dine referans veriliyor? demek ki, sosyolojiye bakacağız. dolayısıyla millet mefhumu ile genetiğin bir alâkası yoktur. meselâ ruslar kimdir? ruslar, zannedilenin aksine asya steplerinde yaşayan bir kavim değildi. asırlar önce oralara sefer yapan, kuzeyli bir nordik kavimdirler; gidip de oradaki slavları yenip tahakkümleri altına almış ve sonrasında "slavlaşmış"lardır. şimdi bunlar ile geldikleri yer arasında ne kadar bağ kalmıştır? slav mıdırlar, kuzeyli midirler? cidden bilmiyorum, onlara sormak lazım.
ve buna rağmen, "millet" dediğimiz yapılar, ulus devletler çağında, devletlerin yarattığı mitos'larca kurulmuş şeylerdir bir taraftan. bunun türkiye'deki mazisi daha bir asır filan. türk şöyledir, böyledir, şunlar da türktür, bunlar da türktür... emin olun, ulus devletlerin hepsi böyle tarihî mitos'lar inşa ede ede kendilerince toplumu dâhil edebilecekleri bir üst kültür ve kimlik yaratmaya çalışmışlardır. ulusların "millî bilinç" ile uyanıp ulus devletleri kurduğu ise bu "mitos"un en büyük sonuçlarından birisi. bu biraz tavuk ve yumurta meselesine benzer fakat aslında milletlerin tarihlerini kuran, onlara "sen busun, böylesin" diyen, genelde ulus devetlerin ta kendileridir. bunlardan evvel, devletlerin ellerinde olan enstrümanlar ve kapasiteleri, zaten eğitim vb. yoluyla topluma evrensel bir üst kimlik vermeye yetmiyordu.
tabiî yanlış anlaşılmasın; ben türk yok, alman yok, italyan yok, demiyorum. bunlar elbette ki var. çünkü bu aslında sosyolojik bir şey; dil ve kültür birliğine sahip, fenotip olarak aşağı yukarı benzer bir topluluk nerede yaşıyor? fransa'da. tamam, bunlar fransızdır. ama fransız ne demektir? franklar, bir cermen kavmidir. fransızca ise avamî latinceden teşekkül etmiş bir latin dilidir. yani bunlar latinleşmiştir, denilebilir. şimdi fransızların tarihini yazacaksın. bunlar ne kadar cermen ne kadar latindir? bizimkini yazacaksın. biz rumlaştık mı? öyleyse bu kötü bir şey mi? kötü değildir elbette de çekik gözlü göktürkler ile ya da orta asya bozkırında yaşayan diğer türkî kavimler ile pek bir ilgimiz olmadığı da ortadadır.
benim burada anlatmak istediğim, daha işin ilimine, bilimine, biyolojisine girmeden dahi, yani "ırk" kavramını tartışmaya açmadan dahi, sırf dilsel ve sosyolojik olarak insanlığı "ulus"lara ayırmanın bile aslında o kadar net bir şey olmadığıdır. insan en fazla şunu bilebilir: anam türk, babam türk. türkçe konuşuyor, aydınlı. bu kadar. emin olun, ulus devletler öncesinde de zaten insanların benlik algısı bu kadardı: soy sop ve din.
gelelim ırka... ırk, aslında biyolojik bir kavram. aynı cins ve türe ait canlıları sınıflandırırken, türün altında fenotipsel olarak çok benzer özellikleri paylaşan populasyonları nitelemek için ortaya atılmıştır. inek, öküz falan filan... bunlar bir türdür. fakat bunların farklı coğrafyalarda farklı özellikler gösteren bazı "ırk"ları vardır. bunlar homojen bir fenotipe ve benzer davranışlara sahip olduklarından diğer ırklardan ayırt edilebilir. biyolojide ırklar nasıl oluşur? coğrafî izolasyon sonucu oluşan aynı gen havuzu içerisinde sürekli döllenmekten. böylece aynı coğrafî şartların promote ettiği genler (zira burada mutasyon ve adaptasyon ortaya çıkacaktır) nesilden nesle geçer ve zamanla populasyonun genetiği bu yönde değiştiğinden, fenotipsel yani dış görünüş olarak da bunlar kendini belli etmeye başlar. "türleşme" denilen ayrı bir şey vardır ki bu izolasyon çoooook uzun müddetler devam ederse mümkün olabilir. yani "ırk" olmak için, aynı ırka mensup olanların kesinkes ırk dışına göre daha çok genetik benzerlik göstermesi gerekir.
hayvanlarda böyle olduğu gibi, insan topluluklarında da aynı durum câridir: yukarıda bahsettiğim koşullar altında, belirli gözle görülebilen fenotip özellikleri paylaşan insan grupları elde edersiniz; çekik göz ya da siyah ten, bunların en belirgin olanlarıdır. fakat renkli gözlerden kafatası biçimlerine kadar uzun bir skalaya kadar bunları genişletmek mümkündür. bunların var olma sebebi, coğrafî şartlardır. kuzeydeki insanların gözleri, uğradıkları bir mutasyon sebebiyle renklidir ve bu kalıtsal hâle gelmiştir. afrika'dan çıktığı iddia edilen insan türünün güneşle münasebeti kuzeye doğru farklılaştığı için bu dezavantajı izâle etmek üzere, kuzeylilerin ten renkleri açılmıştır. bu durum, onların marifeti olmadığı gibi, bugün göze güzel görünmesi de kültürel bir inşadır. bunu belirtmek "hayır, hintliler de norveçliler kadar güzel" manasına gelmiyor. fakat norveçlileri güzel kılan, onlara verili gelen bir genetik miras olmaktan ziyade coğrafya ve iklimin tesiridir.
zira şimdi insanların, "farklı ırk" olarak addedilen populasyonlarının genetiğine bakıyorsunuz, hatta rastgele toplumlardan rastgele insanlar seçiyorsunuz, aralarında kayda değer, ciddi farklılıklar bulamıyorsunuz. insanların umumî genetik benzerlik oranı, yüzde 99.4 ila 99.9 arasında değişir. iki tane "türk" arasındaki genetik benzerlik, bir "türk" ile bir "japon" arasındaki benzerlikten az çıkabilir. yani evet, atıyorum bir japonun gözleri çekiktir fakat kan grubuna gidersen o "ırksal" özelliğin kaybolduğunu görürsün, bakarsın ki türkteki kan grubu, japon "ırksal kabulü" ile daha çok uyum sergiler. bu gerçekten mümkün olan bir şey. demek ki, insan türünde biyolojik olarak temellendirilebilecek bir "ırk" aramak yersiz olur. dolikosefal/brakisefal ya da amigdala büyüklüğü veya iq puanları muhabbetleri de büyük oranda spekülasyondur. genlerin bunlara tesiri; birincisi, kasıtlı olarak abartılmaktadır; ikincisi, bunlar ekseriya tek bir gen tarafından zaten kontrol edilmez ve üçüncüsü, genlerin etkisi, uygun çevre ile münasebet olmaksızın yoktur. yani bir genin aktive olması için belirli bir çevre gerekir. dolayısıyla atıyorum, afrikalı zenciler geri zekâlı diyorsun. norveçlileri oraya koysan, yeterli zaman içerisinde o hâlde onlar da geri zekâlı olacaktır. demek ki afrika kıt'asına kimi koysan geri zekâlı olacak...
insanlarda biyolojik olarak ırk yoksa ne var? coğrafî tesir sebebiyle oluşmuş mutasyonlar, adaptasyonlar var. bu sebeple insanların fenotipleri değişik. ama insanlar arasındaki farklar aşağı yukarı bu kadar. siz bunları taksonomik olarak türün altına "ırk" diye yerleştirirseniz, temelsiz şekilde insanları hiyerarşik pozisyonlara sokmuş olursunuz. bunların hepsinin baştan aşağı yanlış olduğunu bugün biliyoruz.
nereden ve nasıl biliyoruz? hemen başlığa, sorunsalımıza dönelim. biz, bu "ırk"ları neye göre tasnif edip hiyerarşiye dizeceğiz ve bunun için hangi zaman dilimini ele alıp bu zaman dilimlerindeki üstünlüğü, (ırk kavramı biyolojik bir kavram olduğundan) hangi biyolojik ya da genetik temele bağlayacağız?
çin, japonya, kore, tayvan... bunlar "sarı ırk". çekikler filan. 150 sene önceye git, aşağılık ve beceriksizler gibi görünüyor. ama 1000 sene önceye git, pek çok icâd ve buluşun, kültürel atılımın buralardan çıktığı görülür. bugüne gel, ekonomilerinin son derece güçlü olduğu, modern devletler yarattıkları görülür. çinlilerin 1970'ten sonra genetikleri mi, ırkları mı değişmiştir; yoksa maoizm tasallutundan kurtulup daha doğru şeyler mi yapmaya başlamışlardır? zenciler geri zekâlı ise baştan aşağı siyahî olup görece refah ve barış inşa edebilen botswana deneyimi nereye konulacak? türkler, ermeniler ve yunanlar arasında bugün genetik olarak, "ırksal" hiçbir farklılık yoktur. neden yunanlılar bizden, biz de ermenilerden zenginiz? suudîler ile yemenliler aynı etnik kökenden gelmelerine, benzer doğal kaynaklara sahip olmalarına, aynı göçebe/kabile kültürünü paylaşmalarına rağmen niçin biri diğerinden katbekat zengindir?
bu tür sorular ile başlık sahibinin soruları, tarihin ve siyasetin büyük sorularındandır. bunları incelemek için ülke araştırmaları, sosyoloji, mukayeseli siyaset gibi disiplinler doğmuştur. bu sorulara ömürlerini adamış insanlar var. keşke bu sorulara "yemenlilerin şu geni eksik, ondan böyle olmuşlar" diye cevap vermek mümkün olsaydı. emin olun buna bir yemenli de sevinir, "benim suçum değilmiş" diye rahatlardı. fakat öyle değildir.
fakat son olarak şunu söyleyeyim: modernleşme, ilerleme, şu bu konularında genellikle, "geri kalmış ülke" psikolojisiyle sürekli epistemolojik hatalar yapılıyor bu ülkede. "neden bütün büyük filozoflar avrupalı?" sorusun sormak, aslında "neden bütün büyük divan edebiyatçıları türk?" diye sormaktan farklı değil kategorik olarak. bilim dediğin şey, zannedildiği gibi nötral, değer yüksüz bir araştırma faaliyeti olarak ortaya çıkmamıştır. kilisenin ürettiği dinî bilgiye karşı, paganik hikmeti promote etmek üzere ortaya çıkmıştır. bugün "bilim adamı" diye övülen kopernik, muhtemelen güneşe tapıyordu. newton dediğin adam üç aşağı beş yukarı büyücü sayılır. heidegger bir ss subayıdır, meşhur psikolog jung ise sözde nord paganizminde bir tanrı olan wotan'a tapıyordu.
aslında aydınlanma dönemi (age of reason, reason aynı zamanda hikmet demektir), kiliseye karşı alternatif bir bilgi üretmek istemiş, bunu da pagan (kurumsal din dışı olduğundan o dönemlerde büyü de buna dahildi) metodoloji ile yapmıştır. bu metodolojinin ürettiği bilginin, sekülerleşmeyle birlikte hakikate daha yakın olduğunun fark edilmesi, dünyayı bambaşka bir hale getirdi.
neyse, velhasıl ırk yoktur. milletler vardır ama onların da geçmişi mitostan ibarettir. bizim onlarla da pek bir alâkamız kalmamıştır. milletliğin de biyoloji ile bir irtibatı yoktur.