SİNEMA 17 Ağustos 2021
35,3b OKUNMA     654 PAYLAŞIM

İran'ın Dönüşümünü Anlatan Persepolis'te Dünya Halklarına Yapılan Uyarılar

İran'daki toplumsal dönüşümü mükemmel anlatan 2007 yapımı animasyon film Persepolis'ten alınması gereken birçok mesaj var.

son 20 yılımız 'yok canım, bu kadarını da yapmazlar' dediğimiz ne varsa yapmalarını izlemekle geçti. mesela cumhuriyet gazetesi'nin 'tehlikenin farkında mısınız' reklamları çıktığında, 'insanları korkutmayın, iran mı olacağız ahaha' diyorlardı. işte kaderin cilvesiyle bugün ne halde olduğumuzu görüyoruz.

yalnız, zamanında yetmez ama evet reklamı yapmıştım fakat sonucu tahmin edemedim demenin bir anlamı yok. çünkü tarih aslında uyarılar ile dolu. pfff tarih kitapları tuğla gibi sıkılıyom ben derseniz de alın size mis gibi persepolis filmi var.

persepolis ilk başta iran şahının devrilmesinden sonra yaşanan olayları anlatıyormuş gibi görünüyor. bu da ekonomiden sosyolojiye kendi öz dinamiklerinin geçerli olduğu spesifik bir konu olarak algılanabilir ancak daron acemoğlu'nun why nations fail kitabına göz atarsanız iran'da yaşanan olayların güney amerika'dan afrika'ya hatta iran'ın komşusu olan birtakım ülkelere kadar geçerli olduğunu görebilirsiniz. şimdi bu filmde dünya halklarına yapılan uyarılar nelermiş bir bakalım.

1. süreklilik de devrim kadar önemlidir

halkların en genel yanılgılarından biri devrimin yapıldığı anda amacına ulaştığını düşünmeleridir. aslında bu bir noktaya kadar anlaşılabilir çünkü 20 30 sene baskı altında yaşadıktan sonra cesaret edip işleri değiştiren herkes bir nebze zafer sarhoşluğuna kapılacaktır. bu anda dostluk kardeşlik gibi hisler onlarca yıl devam edecekmiş gibi düşünülebilir ancak dünyadaki kötülüğün bu kadar çabuk yenilme ihtimali yok. zaten kaostan beslenen bu insanlar fırsat kollayacaktır her zaman.

persepolis'te de bu konuyu görüyoruz. iran halkı şahı neden gönderdi? özgürleşmek için. peki yerine kimi getirdiler? özgürlük konusunda şahtan daha beter olan mollaları. iyi de bu iş nasıl oldu? çünkü iran devrimi sırasında bu idealleri devam ettirecek bir kadro çıkaramadılar. her ne kadar devrim humeyni nedeniyle başlamış gibi algılansa da aslında mücadelenin içinde seküler ve sol görüşlü pek çok insan da vardı ve bu topluluk istedikleri özgürlüğü sağlayacak kadroları yetiştiremedi. onun yerine özgürlüğü mollalardan beklediler. sonuç şuan ortada.

bu durum dünyanın her yerinde geçerli. fransız devrimi'nde öne çıkan grup halk olmasına rağmen gücü ele geçiren burjuva oldu. türkiye'de de aynı şekilde mustafa kemal atatürk önderliğinde başlatılan devrimler, halkın kazanımları demokrat parti'ye emanet etmeye karar vermesiyle zarar gördü.

buradan çıkaracağımız sonuç şu; halk hareketlerinin yapması gereken en önemli işlerden biri kazanımları koruyacak nesilleri hızlı bir şekilde yetiştirmek olmalı. yoksa bu değişimlerin değeri bilinmez ya da değerleri korumaya çalışan insanlar azınlık hale gelir ve harf inkılabının ne işe yaradığını kavrayamayan insanlara laf anlatmak zorunda kalırlar.


2. ahlak hiçbir zaman ahlakla ilgili değildir

bu kısma ahlak nedir diye giriş yapmak isterdim ama direkt böyle sorarsam yanıt vermek çok uzun sürer. onun yerine ahlak ne değildir diye sormak daha mantıklı. persepolis'in verdiği yanıtlar ise şöyle; mesela insanların giydiklerine, dinlediklerine, kimi nasıl sevdiklerine burnunu sokmak ahlak değildir.

peki neden bu davranışlar yapılıyor? çünkü toplumun bozuk normlarını arkana alıp eğer bizim istediğimiz gibi davranmazsan toplumdan dışlanırsın demek insanları yönetmeyi kolaylaştırıyor. siz alkol zaten günah, kız arkadaşımın elini dışarıda tutmasam da olur diye düşünürken aslında kendi hayatınızdan taviz vermeye başlıyorsunuz ve yönetimin güdümüne giriyorsunuz. içinizden gelmese de size söylenene uyuyorsunuz ve sizin bu durum hakkında ne hissettiğiniz kimsenin umurunda değil artık.

3. dünyayla bağınızı kesmeyin

bir insan iron maiden sevmeyebilir, metallica dinlemeyebilir, netflix dizilerinden hoşlanmıyordur belki. bu tamam. şimdi olayı bireysel olarak düşünün, ben bu diziyi sevmedim evdeki herkese de yasaklıyorum demek (herkesin yetişkin olduğunu düşünelim) ne kadar mantıklı? kimse demez mi kardeşim, benim aklım yok mu ne yapacağıma niye sen karar veriyorsun diye?

bu sorunun düzgün bir cevabı yok ama baskıcı rejimler bunları söylemeye devam edecek. bunun iki nedeni var. birincisi bu tür rejimlerin ayakta kalabilmek için dış düşmanlara ihtiyacı var. (dıjjj güçler) eğer dizilerde filmlerde başka ülkelerdeki insanların da size benzer dertleri olduğunu görürseniz dış dünyaya düşman kesilmeniz daha zor olur. ikincisi de eğer amerika'daki ya da avrupa'daki insanların hayatlarını görürseniz yönetimin tırtlığı daha çok gözünüze batar. bu nedenle iktidarın ilk saldıracağı şeylerden biri evrensel olduğu için kültür sanattır ve bunların korunması elzemdir.


4. baskıcı rejimler altında yaşanan özgürlük gerçek değildir

bu bizim ülkemizde de sıkça yaşanan bir durum. mesela bir vergi geldiği zaman ilk alkol sigaraya geliyor. bu durum ilk başladığında insanlar kendilerini tütüne geçtim ben daha sağlıklı, birayı evde yapıyorum hobi gibi oluyor diye kandırmaya başladı. tamam çok seviyorsan ve vaktin varsa evde yap da şu an bir mekanda bira oldu 30 lira onu nasıl yapacağız? dışarıya çıkıp iki bira içmeyelim mi? hepimiz elde fırça fıçı mı temizleyelim?

ayrıca siz kendinize istediğiniz kadar balon yaratın. işler öyle bir noktaya gidiyor ki gelip sizin balonu bir şekilde patlatıyor adamlar. mesela ülkenin çok çok büyük çoğunluğu gibi elinizde internetten başka eğlence kalmadı diyelim. yolda spotify'dan şarkı dinliyorsunuz, eve gelip yemek yerken youtube'dan video izliyorsunuz, yatmadan önce de netflix'ten iki dizi patlatıyorsunuz. bunları yaparken derdiniz ülkede anarşi çıkarmak falan değil, sadece kafa dağıtmak. ancak spotify ve youtube'da haber kanalları var, netflix zaten afedersin lgbt, bu nedenle bir bürokrat 72 milletin kullandığı bu servisleri sen kullanamazsın diyor. sebep? çünkü biz rahatsız olduk ve çözüm olarak senin özgürlüklerini kısıtlamaya karar verdik. tmm.

5. kadının aktif olarak yer almadığı her toplum yozlaşır

persepolis filminde kadınların toplumdan nasıl sistematik şekilde silindiğini izliyoruz. durum türkiye için de üç aşağı beş yukarı aynı. mesela burada kadın cinayetleri ideolojiktir denmesinin bir sebebi var. gecenin o saatinde orada ne işi varmış denmesinin bir sebebi var. iyi hal indiriminin de tutuksuz yargılanmaların da sebebi var. burada amaç kadınlara korku yaymak (ki başarıldı bu) ve onları toplum dışına itmek.

peki bu ne işe yarayacak? kadınlar toplumdan çekildiğinde erk'e doğal olarak halkın yüzde ellisinden üstünsünüz mesajı verilir. mesela hiçbir vasfı olmayan bir gerizekalı sırf erkek olduğu için kendisini kadın bir avukattan üstün görecektir. bu hissi de rejim sağladığı için hem yönetim ne derse eyvallah diyecek hem de işler sarpa sardığında elinde sopasıyla sokağa çıkacaktır. böylece rejim korku ve sindirme ile varlığını sürdürebilecek hale gelir.
...

sonuç olarak ben de isterdim ki ne bileyim new york'ta üniversite okuyan gençlerin anlatıldığı bir filmi izleyip aa aynı biz lan diyeyim ama eşleşmeyi bula bula persepolis'te buldum. tabii bu bir film sadece. işleri değiştirme gücü yok ama en azından içinde bulunduğumuz durumu analiz etmemize yardımcı oldu. o da az şey değil bence.