SİYASET 11 Temmuz 2025
12b OKUNMA     128 PAYLAŞIM

İki Devletin Sınırları Arasında Sıkışıp Kalan Sahipsiz Bölgeler

Kimselere yar olmayan bu toprakların bir listesi, buyrun.

modern ulus ve devlet düzeni sınırlarla işler; ama bu sınırlar sanıldığı kadar kesin, keskin, doğal ya da adil değildir. çoğu zaman çizimler, diplomatik hesaplar ya da yerel uyumsuzluklar sonucu ortaya çıkar ve bazı bölgeler öyle bir gri alanda kalır ki hiçbir ülke sahip çıkmak istemez. bu yazıda öncesinde bu gri bölgelerden bahsedeceğim ve ardından sınırların ne kadar siyasal, esnek ve hatta çelişkili olduğuna değinerek akabinde de avrupa birliği bağlamında nasıl bir çifte standartla kesiştiğine bakacağız.

eğer siz de en geç 80'lerde doğmuş iseniz, ilkokulda türkiye'nin yakın çevresi haritalarında ırak-suudi arabistan arasında baklava şekilli bir tarafsız bölge olduğunu hatırlıyorsunuzdur: (bkz: ırak - suudi arabistan tarafsız bölgesi).


bu bölge, 1922’de ingiliz mandası altındaki ırak ile suudi arabistan arasında sınır çizilirken, çölün ortasında kesin sınır belirlenemediği için “ortak kullanım” amacıyla tarafsız bölge ilan edilmesinden kaynaklıydı. burası, iki ülkenin ortak hak iddiasında olduğu, ancak doğrudan yönetmediği bir bölgeydi. petrol kaynaklarının keşfi ve körfez savaşı sonrasında, 1981 ve 1991 yıllarında iki ülke aralarında bölgeyi ikiye bölüp fiilen haritalardan kaldırdılar.

mısır ve sudan arasında yer alan bir tawil üçgeni de ender rastlanan “terra nullius” yani sahipsiz topraklardan biridir. bu garabetin sebebi, iki ülkenin aynı anda iki farklı sınır çizimini savunmasından kaynaklıdır.

anlaşmazlığın kökü, ingilizler tarafından iki sınır çizimi olmasından kaynakldırı. 1899’da ingilizler, sudan ile mısır arasındaki sınırı 22. enlem olacak şekilde çizdi. bu sınır çizgisi teknik olarak doğrusaldı. ancak 1902’de, yine ingiliz yöneticiler bu çizimi pratik bulmayıp, yerel kabilelerin kullanımına göre idari bir sınır daha belirledi. bu sınır, enlemi baz alan çizgiden sapıyordu.

mısır, 1899 sınırını savunmakta, yani siyasi olarak 22. enlemi esas almakta, sudan ise yerel kabilelerin yaşadığı alanlara göre esnetilmiş idari 1902 sınırını savunuyor.

her iki ülke de değerli olan halaib üçgeni’ni almak için, önemsiz ve kurak olan bir tawil’i karşı tarafa bırakmaya çalışır. sonuç olarak ortaya çıkan 2,000 km²’lik bu kara parçası, resmi olarak hiçbir ülkeye ait değildir.


benzer bir durum sırbistan ve hırvatistan arasında da yaşanıyor. bu sefer sahipsiz kalan toprakların nedeni nehrin yatağındaki değişimle ilgili.

1940’larda yugoslavya döneminde, tuna nehri üzerindeki sınır nehir yatağına göre çizildi. o dönemlerde nehir daha kıvrımlıydı. zamanla üzerine yapılan baraj, taşkın kontrolü ve kanal çalışmaları sonucu nehir mühendisliği etkisiyle tuna’nın akışı daha doğrusal bir hale getirildi. sırbistan, nehrin bugünkü doğal akışını temel alarak sınır çizgisinin yeniden tanımlanmasını savunuyor. hırvatistan ise sınırların 1940’lardaki eski nehir kıvrımlarına göre çizildiği kadastral haritaları esas alıyor.


tuna boyunca birkaç benzer “sahipsiz” alan daha vardır. bu durumu fırsat bilen bir çekyalı aktivist, 2015’te bu bölgede “liberland” adlı mikrodevleti ilan etmiş, ancak girişimi her iki ülke tarafından da tanınmamıştır.

sırbistan’ın avrupa birliği üyelik süreci bu sınır meselelerinden bağımsız değil. ab, sırbistan’ın üyeliği için kosova ile ilişkilerini normalleştirmesini, yani fiilen onun bağımsız bir varlık olduğunu kabul etmesini bekler. ancak kosova hala daha 5 ab ülkesi (ispanya, yunanistan, romanya, slovakya, kıbrıs) tarafından tanınmamakta. yani birliğin kendi üyeleri bile kosova’nın devlet statüsünde hemfikir değilken, sırbistan’a bu konuda baskı uygulanmaktadır.

üstelik daha da çarpıcı bir örnek, kıbrıs’ın 2004 yılında ab’ye "birleşik bir ülke" gibi alınmasıdır. ada fiilen bölünmüş durumda olup, türk yönetim 2004’teki annan planı’na "evet” demiş, buna karşın rumlar planı reddetmiş ama yine de ödüllendirilmiştir. ab fiilen sadece güneydeki rum yönetimini uygulama alanı olarak kabul etmekte, kuzeydeki varlığı ise yok saymaktadır. dolayısıyla ab, fiili olarak bölünmüş bir ülkeyi, "birleşikmiş gibi" aldı ama şimdi sırbistan’a, "bölünmüş bir toprak parçasını tanı" diyip yine kendisi ile çelişiyor.

ab’nin bu yaklaşımı, ilkeler temelli değil, çıkar temelli bir genişleme politikası güttüğünü açıkça gösteriyor. kosova konusu, batı balkanlar'da nato ve abd'nin doğrudan etkisiyle şekilleniyor. kıbrıs konusunda ise yunanistan ve rumların ab içindeki lobi gücü belirleyici.

sırbistan gibi ülkeler için bu durum, “ab’ye alınmak için kendi toprak bütünlüğünden taviz vermek zorundayım” hissi yaratıyor. bu da ab’ye yönelik güveni sarsıyor, ve batı karşıtı söylemlere zemin hazırlıyor.

sonuç olarak

tüm bu okumalar, sınırların doğal değil, geçici diplomatik uzlaşmalarla şekillendiğini gösteriyor. haritalar, siyasetin ve uluslararası çıkarların yansımasıdır. kısaca, bir sınır ne kadar kalın çizilirse çizilsin, asıl sınır çizgisi, haritada değil siyasette yer alır.