TARİH 7 Kasım 2017
43,5b OKUNMA     874 PAYLAŞIM

II. Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin 12 Adaları İşgal Etmemesi Mantıklı Bir Hamle miydi?

On iki adalar Türkiye için hep hassas bir konu oldu. 2. Dünya Savaşı esnasında görünürde belli bir güçte olan Türkiye'nin kenarda kalması, adaları işgal için bir adım atmaması doğru bir strateji miydi yoksa bir kayıp mıydı? Sözlük yazarı "orko 8" anlatmış.


bilhassa ege denizi'ndeki adaların hakimiyeti gündeme geldiğine daha da alevlenen, bir tartışmanın konusudur; türkiye'nin ikinci dünya savaşı'nın dışında kalmakla doğru yapıp yapmadığı. bir iddia, türkiye'nin müttefiklerden askeri destek alsa bile kendini koruyamayacağı; diğer bir iddia ise savaşın dönüm noktası olan 1943 yılında, 12 adalar'ın karşı bir harekat ile ele geçirilebileceği şeklinde. konunun özellikle askeri boyutu, malzeme kıtlığına rağmen, beyin fırtınası yapmak için ele alınmayı hak ediyor.

1943 yılında italya safdışı bırakılmış ve almanya, doğu cephesi'nde ağır yenilgiler alıp geri çekilmeye başlamışken, yani başka bir ifadeyle ortam şartları türkiye'yi rahatlatan bir niteliğe bürünmüşken, ege denizi çıkışını kontrol açısından hayati önemi haiz adaların ele geçirilmesi bir fırsat mıydı, yoksa bir kara delik mi?

genelkurmay başkanlığı, mart 1940'ta yüksek müdafaa meclisi'ne (bkz: milli güvenlik kurulu) bir eylem planı, daha doğru bir ifadeyle plan tasarısı sunmuştu. 

bu tasarıda genel olarak şu maddeler yer almaktaydı

1. inisiyatifi düşmana kaptırmayacak şekilde davranmak,
2. balkanlar'a tecavüz durumunda bulgaristan'ı kıpırdatmamak,
3. italya ile savaş halinde müttefik ülkeler desteği ile 12 adaların işgal edilmesi,
4. türkiye içinde müttefik ülkelerin ikmalini kolaylaştırıcı önlemlerin alınması,
5. yunanistan'a taarruz edilmesi halinde selanik'in işgal edilmesinin önlenmesi,
6. romanya'ya tecavüz durumunda bulgaristan'ı kıpırdatmamak,
7. romanya'ya harekat düzenleyecek müttefikler'in ulaşımını kolaylaştırmak,
8. müttefik ülkeler tarafından akdeniz kıyılarının korunması

1940 tarihli plandaki bulgaristan'a verilen önem ve bilhassa 3. madde dikkat çekicidir. 12 adalar'ın müttefik desteği ile işgal edilmesinin düşünülmüş olmasının başlıca sebebi askeridir.

bu noktada temel askeri planlama ve yığınak stratejilerini hatırlamak gerekir:

askeri planlama stratejisi

1. riskler önceliklerine göre belirlenir,
2. mevcut olanaklar belirlenir,
3. olanaklar mümkün olduğunca dengeli dağıtılır,
4. atıl durumdaki birlikler dağıtılır, dağıtılanlar eksik birimlerle tamamlanır veya uygun yerlerde yedeklenir.

askeri yığınak stratejisi

1. risk tanımlanır,
2. risk için ihtiyaç duyulan güç belirlenir,
3. güç ihtiyaç duyulan noktada toplanır,
3a. bölgedeki mevcut güç tanımlanır,
3b. takviye miktarı belirlenir,
3c. takviye edilecek personel / malzeme belirlenir,
3d. takviyelerin hangi birliklerin yedeklerinden yapılacağı belirlenir,
3e. takviye harekatı başlatılır.

bu bilgileri aklımızda tutarak, ordunun 1943 yılındaki durumuna bakalım. 1943, 2. dünya savaşı'nın dönüm noktalarına sahne olmuş ilginç bir yıldır.

1943 yılında kara kuvvetleri mevcudu, silah altına alınmış yaklaşık 1,300,000 askerden oluşmaktaydı. seferberlik mevcudunun yaklaşık 65%'i silah altına alınmış durumdaydı. 

kara kuvvetleri bünyesindeki birlikler şu şekildeydi

3 ordu
15 kolordu
41 piyade tümeni
3 süvari tümeni
1 zırhlı tümen
3 piyade tugayı
1 zırhlı tugay
1 süvari tugayı

birliklerin dağılımı ise şu şekildeydi

trakya ve boğazlar: 23 piyade tümeni, 1 süvari tümeni, 3 piyade tugayı
doğu anadolu: 15 piyade tümeni, 2 süvari tümeni, 1 piyade tugayı
ege bölgesi: 1 piyade tümeni
başkomutanlık ihtiyatı: 1 piyade tümeni

not: ihtiyat için nisbi olarak ne kadar az birlik bırakıldığına dikkat. ayrıca trakya ve boğazlar bölgesindeki birlik yoğunluğu dikkat çekicidir; ege'deki birlik sayısı da son derece önemli bir veridir.

* * *

deniz kuvvetlerimizdeki durum şu şekildeydi

muharebe kruvazörü: yavuz

kruvazör: hamidiye, mecidiye

torpido kruvazörü: peyk-i şevket, berk-i satvet

muhrip: 4 adet tepe sınıfı (adatepe, kocatepe, tınaztepe, zafer);
2 adet hisar sınıfı (sultanhisar, demirhisar)

denizaltı: 2 adet inönü sınıfı (1. inönü, ii. inönü);
2 adet sakarya sınıfı (sakarya, dumlupınar);
1 adet gür sınıfı;
1 adet ay sınıfı (saldıray);
2 adet reis sınıfı (oruçreis, muratreis)

hücumbot: 3 adet doğan sınıfı (doğan, martı, denizkuşu);
5 adet bora sınıfı (yıldırım, şimşek, bora, kasırga, tayfun)

mayın dökücü: 1 adet intibah sınıfı;
1 adet nusret sınıfı;
1 adet atak sınıfı;
2 adet sivrihisar sınıfı (sivrihisar, turgutreis)

mayın tarama gemileri: 2 adet çanak sınıfı (çanak, kavak)

yavuz, hamidiye ve mecidiye kruvazörleri her ne kadar 1. dünya savaşı dönemi olsalar da, dönemlerine göre oldukça güçlü gemilerdi. 2. dünya savaşı'nın ilk yarısında boy göstermiş büyük sınıf gemilerin çoğu 1910'ların ürünüdür, tasarım felsefesi olarak 1. dünya savaşı izlerini taşırlar ya da bu dönemde hizmete girmişlerdir.

muhrip açısından 1940'ların başında başlayan bir güçlenme görüyoruz, tepe ve hisar gemileri dönemlerinin modern tasarımlarıydı. bilhassa ingiliz "i" sınıfı o sırada bilfiil savaşta kullanılmaktaydı.

burada dikkat çeken başlıca üç husus bulunmaktadır

1. envanterdeki gemi miktarına bakıp 1943'te ege'de deniz harekatı icra edildiği zaman kaç geminin kullanılabileceğini kestiremeyiz. zira her savaş gemisi belirli periyotlarla bakıma girer ve geminin boyutu arttıkça bu süre uzayabilir. günümüz modern orta - orta üstü donanmalarındaki firkateyn sınıfı için kriter, aynı anda bir geminin denizde karakol görevinde, bir geminin her an harekata hazır, bir geminin de overholde olmasıdır. eğer o ülke deniz kuvvetlerinin üç ana filosu bulunmaktaysa, firkateyn ihtiyacı otomatikman 9 olur, eğer gemiler başka bir ülkeden ikinci el transfer edilecekse fazladan bir gemi de yedek parça için alınabilir.

dolayısıyla 1943'te hizmette görülen söz gelimi 4 hisar sınıfı muhribin tamamının olası bir harekatta kullanılabilir durumda olması düşük bir ihtimaldir.

2. hizmetteki mayın dökücü ve tarayıcı gemilerin sayıları vurgulamak isterim. mayın dökücü gemilere ağırlık verilmiştir, sebep açıktır: boğazların mayınlanması. buna mukabil mayın tarayıcı gemi açısından eksiklik bulunmaktadır. aslında "eksiklik" tanımlaması burada öznel niteliktedir, zira o dönemki taktik ve stratejik ihtiyaca göre mayın dökücü gemilere ağırlık verilmesi isabetli bir karar idi: boğazlar'dan alman, rus veya başka bir ülkenin çift yönlü geçiş yapmasını engellemek. mayın tarayıcı gemilerin önemi, taarruzî harekatta önem kazanacaktı, amfibik harekat gibi; burada madde #3 devreye giriyor.

3. amfibik harekatlar, hele hele hedef bir ada ise, plan ve icrası en zor harekat türlerindendir (birincilik için hava indirme harekatları ile kapışırlar). hafızam yanıltmıyorsa, amfibik taarruzlarda 50% - 75% civarı kayıp makul derece olarak kabul edilir, zira düşman hazırlıklıdır, katmanlı savunma kademesi oluşturmuştur ve üstesinden gelinmesi gereken deniz, meteoroloji vb şartları vardır.

söz konusu olası harekatın hedefi olan ege adaları türkiye'ye çok yakındır, ancak bu durum, amfibi harekat için elzem olan bazı ihtiyaçları ortadan kaldırmaz, ki en hayati olanlarından biri çeşitli boy ve tonajda çıkarma gemileridir. içindeki personel ve araç - gereç, malzemeyi koruyabilecek zırha sahip çıkarma gemileri olmadan, bu tür bir harekata kalkışılması büyük bir risktir, alınması türkiye şartları açısından makul olmayan bir risk.

türkiye ege'de bir taarruzî harekata girişseydi, karşısında yugoslavya ve yunanistan harekatına katılmış birlikleri bulacaktı.almanya 1941 yılında yugoslavya ve yunanistan'a saldırırken üç ayrı ordular grubu kullanmıştı:

list ordular grubu

sorumluluk bölgesi güney yugoslavya ve yunanistan idi.

görevi, yugoslavya'nın yunanistan ile irtibatını kesmek; arnavutluk'tan ilerleyecek italyan birlikleri ile birleşerek yunanistan'a yürümek; selanik'i batıdan işgal kuşatmak; batı trakya'yı işgal ederek ege'ye inmek.

kleist ordular grubu

sorumluluk bölgesi orta ve doğu yugoslavya idi.

görevi, belgrad'ı ele geçirmek; kuzey grubu ile temeşvar - belgrad, güney grubu ile sofya üzerinden niş - belgrad istikametinde ilerlemek idi.

veichs ordular grubu

sorumluluk bölgesi kuzey yugoslavya idi.

görevi, zagreb ve saraybosna'yı ele geçirmek idi.

list ordular grubu selanik'i işgal ettikten sonra batı trakya'da ilerlemiş, buradan bir kolu sırayla, taşoz - semadirek - limni - midilli - sakız adalarını işgal etmiştir. ana sıçrama noktalarını oluşturan bu adaların çevresinde de istihamlar kurulmuş, bilhassa ege'deki müttefik filolarına karşı kıyı savunma bataryaları tesis edilmiştir.

* * *

bu bilgiler ışığında şu yorumları yapmak mümkündür

1. türkiye 1943 senesinde askeri açıdan kuvvetli sayılabilecek bir durumda idi. ancak gücü, olası bir işgale karşı savunmaya ancak yetecek kadardı; ihtiyaç ve imkanlar da bu yöndeydi.

2. her ne kadar yüksek miktarda piyade silah altına alınmış olsa da, zırhlı araç, topçu, uçaksavar ve tanksavar açısından önemli eksiklikler bulunmaktaydı. müttefikler'den çoğu zaman eksik ya da hatalı yardımlar geliyordu (gönderilmeyen tapalar, yanlış kalibre mermiler vs - bu husus tahran konferansı'nda gündeme getirilmiştir)

3. mevcut araç - gerecin idamesindeki güçlükler, taarruzî bir harekatın icra edilmesini son derece güç kılmaktaydı. örneğin he-111f bombardıman uçakları için gereken yedek parçalar, britanya savaşı (bkz: battle of britain) sırasında düşürülen ve ingiltere'nin gönderdiği alman he-111'lerinden sökülen parçalarla sağlanmaya çalışılıyordu. amfibik taarruz harekatlarında hava, kara ve deniz unsurlarının eşgüdümlü kullanılması ve taarruz momentumunu muhafaza etmeye yetecek kadar ihtiyatın bulunması mecburidir (50% - 75% kriterleri ve başkomutanlık ihtiyat birlik sayısını hatırlayalım)

4. trakya ve boğazlar'da konuşlanmış birliklerin ege'ye intikal ettirilmesi, bugünün şartlarında bile, büyük bir ikmal - yığınak harekatıdır. bu birliklerin kaydırılıp taarruz için yeterli pozisyon alması önemli ölçüde zaman gerektirdiği gibi, trakya ve boğazlar'da da büyük bir boşluğun oluşmasına sebep olacaktır. bu durumda batı trakya - bulgaristan'dan uygulanacak bir tazyiki durdurma ihtimali dramatik ölçüde azalacaktı.

5. trakya / boğazlar savunmasını güçlendirmek ve / veya ege taarruzunda kullanılmak üzere müttefik birliklerinden takviye almak tek şans gibi görünmekte. ancak burada devreye daha büyük stratejik hesaplar girmektedir. 1943 ortamında, o kritik dönemeçler ve kritik kararlar yılında müttefiklerin türkiye'ye birlik, malzeme ve araç - gereç kaydırıp ege / balkan cephesi açmayı seçmeleri gerekmekteydi, bahsettiğim takviye için. kanımca bu, müttefiklerin stratejik ağırlığı balkanlar'a vermesi ön koşulu ile gerçekleşebilecek bir durumdu. biliyoruz ki, avrupa'nın işgali konusunda churchill - stalin - roosevelt üçgeninde yoğun çekişmeler yaşanmış, balkan cephesinde ısrar eden churchill'e rağmen fransa öncelik olarak belirlenmiştir (bkz: normandiya çıkarması). ve yine biliyoruz ki, tahran konferansı sırasında ismet inönü'nün ege'deki hava üslerinin ve av uçaklarının eksikliklerini ısrarla vurgulamasına rağmen müttefikleri türkiye'ye yeterli yardım vaadinde bulunmamıştır.

şahsi kanaatim, türkiye'nin savaş sırasında tek başına 12 adalar'ı işgal etmeye kalkışmasının, haddinden büyük bir risk olduğu yönündedir. böyle bir harekat, imkan ve kabiliyetler dahilinde olması bir yana, savunmamızı zafiyete uğratma tehlikesini de taşıyordu. kuzey ve / veya doğudan bir sovyet tehdidi de hesaba katılırsa, türkiye’nin bu tür bir harekata tek başına kalkışamayacağı fikri ağırlık basıyor. müttefik yardımı ise, en temel mantık ve oyun teorisi kurallarına göre muhtemelen, "karşılıksız" olmayacak idi. 12 ada'yı yardım ile ele geçirirdik belki, ama karşılığı ne olurdu, bilemiyoruz.

diye düşünüyorum.