Hz. Muhammed'i En Büyük Devrimcilerden Biri Sayan Siyaset Adamı: Hikmet Kıvılcımlı
Kimdir?
türkiye sol tarihinin en büyük ve en özgün teorisyeni. 1930'larda kurduğu yayıneviyle marksist klasikleri türkçeye ilk o çevirmiş, 100'ü aşkın eser vermiştir. ayrıca türkiye'de en çok hapis yatmış (22,5 yıl) aydınlardan biridir.
kitaplarında en dikkat çekici yanlardan biri kuran'dan alıntılar yapmasıdır. türkiye'de kapitalizmin gelişimi adlı kitabında en tepeye kuran'dan bir ayet koyarak başlamıştır. hz muhammed'i ise tarihte büyük devrimciler adlı kitabında marx'ın, engels'in, lenin'in yanında tarihin en büyük devrimcilerinden biri olarak sayar. 1957 yılında (kurduğu vatan partisinin seçim turları sırasında) yaptığı eyüp sultan konuşmasından sonra dava açılmış ve mahkumiyet almıştır, ilginç olan davanın gerekçesidir: "dini siyasete alet etmek".
bir dönemin en aktif tkp üyesi olmasına karşın, daha sonra çeşitli nedenlerle bu partiden ayrılan ve kendi arkadaşlarıyla 1950'lerde vatan partisi'ni kurmuş sosyalist türk devrimcisi. doktor lakabıyla bilinir. bilinmeyen bir özelliği halkçı eğilimleri nedeniyle müslümanlığı seçmesi ve sol çevrelerde inancını dile getirmekten kaçınmamasıdır. bu yönüyle biraz hüseyin hilmi'yi andırır. hz. muhammed'i dünyanın en büyük devrimcisi olarak da nitelendirmiştir kendisi. düşüncelerini oluştururken marx-engels-lenin başta olmak üzere marksizm'in teorik birikimden faydalandığı kadar, içinde yaşadığı toplumun gözle görülür gerçekliklerinden yararlanırdı. hayatının önemli bir bölümü hapishanelerde geçti.
Kendisini farklı kılan özellikleri
türkiye sol tarihi içinde doktor ismiyle anılan hikmet kıvılcımlı’yı eylemci kimliğiyle beraber öne çıkaran en önemli unsur, özgün bir yazın olan “tarih tezleri”dir. kıvılcımlı’nın, temeli marx ve engels’in tarihsel materyalizmine dayanan teorileri ve yazıları komünist kimliğinden dolayı sosyal bilimler literatüründe özenli bir biçimde dikkatlerden kaçırılmış olsa da okuyucuları ve takipçileri açısından önemli bir yere sahiptir. sosyal bilimler içinde özellikle sosyal-kültürel değişme kuramları dahilinde ele alınabilecek, özgün bir dile sahip kıvılcımlı’nın tarih tezleri bir anlamda, tarihsel materyalizme, marksizme olan inancının ve eylemci karakterinin de bir sonucudur.
kıvılcımlı’yı özel kılan noktalardan biri özgün bir dil kullanmasıdır. hatta bu dil ve terminoloji zaman zaman öylesine özgünleşir ki, belki de bilimsel literatür içine dahil edilmemesi için bahane olarak kullanılabilecek bir takım nükteler vardır bu dilde. murat belge’nin deyimiyle çoğu zaman “geberen” kapitalizm ya da “zortlama” gibi duygusal aşırılıklara düşer. dilin bilimsel kullanımından uzaklaşarak kişisel duygulara yer veren içe dönük bir ideolojik dille konuşur. dolayısıyla kendi terminolojisini oluşturmuştur kıvılcımlı. ancak burada onu önemli kılan ya da kılacak olan nokta tarih tezi’dir. kıvılcımlı’nın tezleri esasen tarihin bir yorumlamasını içermekle beraber yükseliş-çöküş kuramları içinde yer alabilecek niteliklere sahiptir. bu amaçla kıvılcımlı yine kendi eserlerinden olan tarih-devrim-sosyalizm çalışmasının henüz giriş kısmında, kendisi için kritik olan sorunu açıklar ve “araştırmamızın konusu budur” der. sorunsallaştırdığı şey medeniyetlerin kuruluş ve yıkılış kanunlarıdır. hatta bunu sadece kendisinin değil insanlığın temel sorunsallarından biri olarak açıklar ve “medeniyetler kuruldu kurulalı insanlığı en çok düşündüren ve heyecanlandıran problem budur. tarihin en büyük destanları o problem için yakılmıştır; en büyük dinler ve inançlar o problem üzerine kurulmuştur” açıklamasını yapar.
kıvılcımlı diğer bütün disiplinlere nazaran tarihe çok fazla önem vermiştir. örneğin, o da tıpkı marx gibi sosyolojiye "methiyeler" düzerken, diğer disiplinler gibi sınırlılıkları olduğunu, açıklamalarını bu sınırlılıklarla yaptığını ifade eder. söz gelimi, sosyoloji insanlığın belirli bir çağ içinde başından geçenler ve toplumsal ilişkiler üzerine oldukça büyük ve aydınlık bilgilere sahipken, o çağların birinden ötekine geçiş kanunları hakkında gereği gibi bir aydınlatmadan uzak kalmıştır. onun için en geçerli olan tarihtir. öyle ki, “her şimdiki olay, geçmiş olayların sonucudur. bugünün gerçekliği, ister istemez dünün gerçekliklerinden çıka gelmiştir. bugüne dek gelmiş geçmiş gerçekliklerin topuna birden bilim dilinde tarih adı verilir” derken ona atfettiği önem açıkça fark edilebilir. ona göre gerçekliksiz bir tarih olmadığı gibi tarihsiz bir gerçeklik de mümkün değildir.
Final notu kendisinden gelsin
“burjuvazi bizi gizli yargılamak istedikçe. biz hapishaneden çıkışımızdan, yolda gelişimizden, mahkeme koridorlarından geçişimizden, mahkemenin ilk duruşma, son karar celselerinden, kapı altlarında bekleyişimizden, hapishane içinde yaşayışımızdan, özetle her yerden ve her şeyden yararlanarak; olanak bulursak yüksek sesle, bulamazsak fısıldayarak, ağzımızı dikerlerse kaşımızı gözümüzü oynatarak yüzümüzle; yüzümüze maske geçirirler, peçe takarlar ise başımız, elimiz, kolumuz, ayağımızla; elimize kelepçe, boynumuza lâle, kolumuza zincir, ayağımıza pranga takarlarsa, duruşumuz, oturuşumuz, hatta giyinişimizle… öldürülürsek cesedimizle, gömülsek mezarımızla; yakılarak dumanımız havaya savrulsa heyulamızla, hatıramızla… her neyle olursa olsun, ajitasyonumuzu yapacağız! burjuvazi bizi istediği kadar ezsin, sıksın, kapasın, biz bir delik bulup kızıl soluğumuzu halka duyuracağız! ve bu uğraşmamızda, en sonunda, hep burjuvazi yenik, biz galip çıkacağız; burjuvazi zarar edecek, biz şekilden kaybettiğimizi sorunun içinden, görünüşte kaybettiğimizi gerçekte, lafta kaybettiğimizi halkın gönlünde mutlaka ve mutlaka kazanacağız!”