Hitler, Ekonomik Anlamda Neden Sanıldığı Kadar Başarılı Değildi?
hitler'i övmek için "1920'lerde hitler yoktu, hiperenflasyon vardı. 1930'larda hitler vardı, hiperenflasyon yoktu. demek ki hiperenflasyonu hitler yendi" şeklinde tarihten tamamen kopuk bir anlatı kullanılıyor. buna pek şaşırmamak lazım, zira hitler'i övmek kolay bir şey değil. hitler'i övmek için tarihi biraz eğmek, biraz bükmek hatta biraz da kırmak gerekiyor.
almanya'daki hiperenflasyon
almanya'da hiperenflasyon'un başlangıcı aşağı yukarı 1921. alman hükümeti birinci dünya savaşı'nı finanse etmek için her devlet gibi para basma yoluna gidiyor. almak halkı ise o anki ekonomik pahalılığı savaş dolayısıyla elde edilemeyen hammaddelere bağladığı için eline geçen parayı "savaştan sonra ne de olsa her şey ucuzlayacak" diye harcamıyor. bu da alman hükümetinin gittikçe artan miktarlarda para basmasına sebep oluyor.
tabii bir yerde hesabı ödemek lazım. o hesap ödeme, versay anlaşması uyarınca kabul edilen savaş tazminatının ilk taksidiyle başlıyor. bu tazminat dolayısıyla oluşan devasa bütçe açığı zaten morali bozuk olan halkın alman ekonomisine olan güvenini tamamen mahvediyor.
hiperenflasyonlar ekonomiden ziyade toplumsal psikolojiyle alakalıdır. mesela bizdeki "bunu düzeltirse erdoğan düzeltir" inancı neye dayanıyor bilmiyorum ama bu inanç, rasyonel olsun olmasın, toplumun geniş kesiminin ekonomiye güvenmeye devam etmesini sağlıyor. diğer kesimleri de sermaye kontrolü yöntemleriyle idare edebiliyorlar. almanya'ya dönersek, çok güçlü enflasyon beklentisi, halkın eline geçen parayı anında harcamasına sebep oluyor ve bu da kendini doğrulayan kehaneti beraberinde getiriyor. o dönem işçiler gün içinde iki defa maaş alıyorlar ve aldıkları maaşı hemen eşlerine ya da bir arkadaşlarına vererek ihtiyaçları olsun olmasın, o paranın hemen bir tüketim ürününe dönüşmesini sağlıyorlar. bu yüzden de fiyatlar sürekli tırmanıyor. burada ertesi gün bütün tüketim ürünlerinin çok daha pahalı olacağı beklentisi bu harcamaları yaptırtıyor.
alman merkez bankası buna bir noktada dur diyebilirdi ama nedense o sırada almanya'da merkez bankasının görevinin piyasada sürekli artan kağıt para ihtiyacını karşılamak olduğu yönünde bir inanç var. bu da sürekli para basılmasına sebep oluyor.
alman merkez bankası bu yöntemin işe yaramadığını fark ettiğinde 1923 ekim'de mark'ı tedavülden kaldırıyor ve yerine rentenmark'ı getiriyor. bizdeki ytl gibi düşünün. rentenmark, mark'ın 12 sıfır atılmış hali ve merkez bankası para politikasını sıkılaştırma sözü veriyor. bu da halkın ekonomiye güvenmeye başlamasını sağlıyor. yukarıda da dediğim gibi, olay tamamen psikolojik. detaylı okuma için murray rothbard, the mystery of banking, pp 67-74.
alman ekonomisi 1924'te tekrar rayına oturuyor ve enflasyon tek haneli rakamlara iniyor. hitler kısa pantolonuyla beer hall putsch'u yaparken rentenmark çoktan piyasaya sürülmüştü ve ekonomi stabilize olmaya başlamıştı. almanya bir daha hiperenflasyon görmedi.
locarno dönemi ve büyük buhran
1925'te locarno anlaşması ile almanya ile fransa arasındaki buzlar tamamen eriyor. bu dönem iki savaş arasındaki en istikrarlı dönem. abd almanya'ya düşük faizli kredi sağlıyor ve almanya bu kredi ile fransa'ya olan savaş tazminatını ödüyor. fransa da bu para ile abd'ye savaşta çektiği kredileri ödüyor. yani bir borç silme mekanizması* var ve bu durum bütün ekonomileri olumlu etkiliyor.
büyük buhran'ın başlaması ile abd almanya'ya kredi sağlamayı bırakıyor ve almanya fransa'ya, fransa da abd'ye olan borçlarını ödeyemiyor. locarno dönemi de bu şekilde bitiyor. büyük buhran tüm dünyada olduğu gibi almanya'da da tüketimi azaltıyor, bu da deflasyona sebep oluyor. deflasyon arzu edilen bir şey değil, zira halkta "paramı şimdi harcamayayım, bir ay sonra daha değerli olabilir" düşüncesi oluşunca tüketim dibe vuruyor. bu da işsizliğe sebep oluyor. artan işsizlik tüketimi daha da azaltıyor. hoş bir durum değil.
yani hitler iktidara geldiğinde almanya'nın ekonomik sorunu hiperenflasyon değil, işsizlikti.
erken nazi dönemi 1933-1936
nsdap iktidara ilk geldiğinde büyük bir altyapı atılımına girişiyor. bugün bildiğimiz autobahn ağı da bu dönemde yapılan altyapı projeleri içinde. bu projeler düşmekte olan istihdamı geçici olarak arttırıyor ve tüketimi teşvik ediyor. artan tüketim istihdamı daha da arttırıyor. esasen akp'nin ilk dönemindeki duble yol ve havalimanları projelerinden ya da çin'de ekonomi her durgunluğa gittiğinde başlayan saçma inşaat projelerinden farklı bir strateji değil.
fakat her inşaat balonunun bir sonu vardır ve almanya'nın balonunun sonu 1934 sonu 35 başı civarında geliyor. istihdam tekrar düşmeye başlıyor. bu noktada iki ayrı ve birbirinden bağımsız çözüm üretiliyor. ilki yahudilerin ülkeden kaçmaya başlamaları. bu sayede hem istihdam oranı artıyor hem de kaçan yahudiler mallarını haraç mezat satınca fiyatlar düşmeye başlıyor. ikincisi de silahlanmaya başlanıyor. silahlanma demek yeni istihdam demek.
fakat hala daha ekonomideki durgunluk halka yansıdığı için almanya konuyu ekonomiden değiştirmek adına renanya*'ya asker gönderilmesine karar veriliyor. alman generaller bu konuda çok isteksizler, zira o sırada almanya'nın cidden bir ordusu yok. 2000 kişilik mekanize bir tabur renanya'ya gönderiliyor. eğer fransa saldıracak olursa gerisin geri kaçma planı yapılıyor. fakat o sırada fransız hükümeti çok da popüler olmadığı için, fransız ve britanya hükümetleri versay'ın şartlarının adil olmadığını bildikleri için ve yükselen komünizm tehlikesinden dolayı askeri bir müdahele yapmaya cesaret edemiyorlar. hitler de dış politikadaki saldırgan davranışlarıyla gündemi iç politikadan uzaklaştıran sayısız devlet adamından birisi oluyor.
silahlanma, mefo ve anschluss
almanya silahlanmaya aslında 1934'te başlasa da bunun açıktan yapılması 1936'yı buluyor. özellikle ilk silahlanma döneminde halen versay anlaşmasına uyuluyor havası yaratmak için açıktan para harcanmak istenmiyor. bu amaçla mefo adında paravan bir şirket kuruluyor ve bu şirket alman silah üreticilerine almanya merkez bankası'nın da kefil olduğu tahvillerle ödeme yapıyor. bu tahvillere verilen merkez bankası garantisi sadece beş yıllık ve bu süre ileride çok önemli olacak.
mefo tahvilleri para yerine geçtiği için bu tahvilleri alan şirketler başka şirketlerden bu tahvillerle mal ve hizmet almaya başlıyor. yani alman merkez bankası açık açık para basmasa da alman ekonomisi şişmeye başlıyor. 1932'de almanya'nın borcu 10 milyar mark'ın altındayken, 1939'ların başında 19 milyar mark'a yükseliyor. bir de 12 milyar mark'lık hesaplarda görünmeyen mefo tahvili var.
silahlanmaya ayrılan bütçenin toplam bütçenin %60'ına ulaşması ile mefo tahvilleri bile ekonomiyi döndürmemeye başlıyor. yani altyapı yatırımları ekonomiyi de biraz stimüle edebilir ama silahlanmanın kimseye bir faydası yok. bu da gittikçe artan bir bütçe açığı demek. bu noktada ekonomi tamamen talan ekonomisine dönüyor. binlerce komünist ve yahudi tutuklanarak toplama kamplarına gönderiliyor ve bu sayede bedava iş gücü elde ediliyor. toplama kamplarında yaşlıların ve engellilerin öldürülmesi ile sosyal devlet üzerindeki yük azaltılıyor. tutuklananların mallarına el konuluyor ve bu insanlardan çalınan mallar, özellikle de altınlar, nazi ekonomisinin dönmesine yardımcı oluyor. bugünün parası ile 8 milyar euro'luk nazi altını isviçre bankalarından çıkıyor ki isviçre'ye hiç gitmeyen ya da gitse de nazilerle ilişkilendirilemeyen bol miktarda altın vardır.
yahudi altınları 1938-1945 arası dönemde yavaş yavaş gasp ediliyor. ama almanya'nın o sırada çok daha hızlı bir kaynağa ihtiyacı var. aradığı kaynağı ise avusturya merkez bankası'nda buluyor. anschluss'ta konuşulan konulardan birisi de avusturya merkez bankası'nın alman merkez bankası kontrolüne bırakılması. bu sayede kendi merkez bankasını tamamen yağmalayan hitler ikinci bir merkez bankasını daha yağmalama şansı kazanıyor. hitler yine de insaflı davranıyor ve avusturya şilingi alman markı'na yüksek bir kurdan sabitleniyor. bu sayede de avusturya halkının alım gücü artmış oluyor.
çekoslovakya
son bölüme geldik. burada da çekoslovakya'nın yağmalanmasından bahsedeceğim.
südetler, nüfusunun tamamına yakını almanlardan oluşan çok dağlık bir bölge. birinci dünya savaşı öncesi avusturya'ya ait olan bu bölge hiçbir halk oylaması yapılmadan çekoslovakya'ya bırakılıyor. hitler de bu mevzuyu, biraz da haklı olarak kaşıyor. sorun şu ki bu bölge her ne kadar etnik olarak alman olsa da çekoslovakya ve almanya arasında doğal bir sınır teşkil ediyor, zira südetlerden sonrası dümdüz. bu yüzden de çekoslovakya almanya'ya karşı savunma planını hep bu bölge üzerinden yapıyor. bu bölgenin münih anlaşması ile almanya'ya verilmesi ile çekoslovakya bu zırhını kaybediyor ve almanya rahat rahat bütün çekoslovakya'yı işgal ediyor.
peki neden bütün çekoslovakya işgal ediliyor? bu hep lebensraum ile anlatılır ama mevzu tamamen ekonomik. mefo tahvillerindeki merkez bankası garantisi bitmek üzere olduğu için ellerinde bu tahvili olanlar bunu paraya çevirmek istiyorlar, ama ortalıkta öyle bir para yok. para basarak da elde edilebilecek bir miktar değil bu. öyle olunca da hitler yağmalamak için üçüncü bir merkez bankası arayışına giriyor ve en yakınındaki çekoslovakya'yı görüyor. çekoslovakya'nın uygun aday olmasının başka bir sebebi de polonya ve macaristan'ın da çekoslovakya'yı tırtıklamak istemesi. polonya'nın henüz südetler almanya'ya bırakılmadan önce çekoslovakya'yı korumak için savaşa girmeye hazır olan sscb'ye geçiş izni vermemesi ikinci dünya savaşı'nı bir sene geciktiriyor. yani bu konuda hep molotov ribbentrop paktı'na laf söylense de aslında fransa, birleşik krallık ve polonya savaşın bu derece yıkımlı olmasında büyük pay sahibi.
burada bir parantez açayım: fransa ve birleşik krallık, alman ekonomisinin çökmeye yakın olduğunun farkındalar. biraz da bu yüzden südetleri verelim gitsin havasındalar. bu devletler, alman ekonomisi çöktüğünde almanya'nın sürekli fransa'nın ve birleşik krallık'ın eline bakan bir yarı sömürge olaracağını düşünüyorlar. niyetleri bu yarı sömürgeyi komünizme karşı bir kalkan olarak kullanmak. yani komünizm nefreti tıpkı bugün olduğu gibi o gün de nazizm nefretinden güçlü. bu komünizm nefreti, almanya'nın tıpkı avusturya merkez bankasını yağmaladığı gibi çekoslovakya merkez bankasını da yağmalayabileceği ihtimalinin gözden kaçmasına sebep oluyor.
almanya çekoslovakya'dan sadece merkez bankası rezervlerini almıyor. aynı zamanda çekoslovakya korunasını* alman markına göre çok düşük bir değerde tutarak, bugün bulgarların edirne'den arabalar dolusu alışveriş yapması gibi, alman tüketicilerinin çekoslovakya'yı yağmalamasına önayak oluyor. savaş boyunca çekoslovakya'nın kömür madenleri alman sanayisinin çarklarını döndüren temel enerji kaynaklardan birisi oluyor. çekoslovakya'nın askeri ekipmanları da özellikle savaşın ilk yıllarında alman ordusunun önemli bir bölümünü donatıyor. almanya'nın fransa'yı işgalinde kullandığı ekipmanların dörtte birinin çekoslovakya'dan el konulan ekipmanlar olduğu iddiaları var. hitler cidden çekoslovakya'nın etinden, sütünden ve postundan yararlanıyor.
sonuç
para birimini mark karşısında değersiz göstererek ekonomiyi yağmalama olayı sonradan danimarka'da ve norveç'te de devam edecek. fransa ise savaş esirlerinin serbest bırakılması şantajıyla almanya'ya işçi göndermeye zorlanarak yağmalanacak. hatta italya savaştan çekildiğinde italyan ordusunun beraber savaştığı almanlar, italya'ya dönmek isteyen askerleri zorla almanya'ya götürerek çalıştıracaklar.
tabii talan edilecek yer ya da köle yapılacak topluluk kalmayınca almanya son çareyi operation bernhard ile sahte pound basmakta buluyor. bu şekilde basılan paranın bugünkü karşılığı yaklaşık 5-10 milyar pound civarında.
kısaca nazi almanyası'nın bir ekonomik modeli yoktu. günü kurtaran eylemlerle sorunların ötelenmesine dayalı bir talan ekonomisi idare ediliyordu. daha savaş başlamadan yüzbinlerce yahudinin ve komünistin malları, üç merkez bankası ve çekoslovakya'nın da tamamı yağmalandı. yüzbinlerce insan köle olarak çalıştırıldı.
bu ekonomik modeli başarılı bulanlara asya ile avrupa arasından bir köprüyü kelepire bırakabilirim, hatta araç geçiş garantisi bile verebilirim.