Hezarfen Ahmet Çelebi, Galata Kulesi'nden Üsküdar'a Gerçekten Uçtu mu?
Konuyla ilgili en büyük şüpheyi yaratan şey bu olayın yalnızca Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde geçiyor oluşu
bu olayın, evliya çelebi gibi duy da inanmacılığın sembolü, hiç güvenilir olmayan bir adamın seyahatnâmesi'nde kim bilir hangi kafayla kayda geçtiği büyük bir muammadır. lakin insanoğlu efsanelere çabuk bağlanır.
sözüm ona bu uçma hadisesi, alkollü içki tüketimini halk tabakasında dahi men etmek suretiyle alkolsüz hava sahası yaratma arzusundaki iv. murad saltanatında vuku bulur. birincisi iv. murad gibi geç bir dönemde vakayinâme yazımı had safhadadır, tahrir defteri kusursuz tutulmaktadır, istanbul hududlarındaki uçan dişi sinek bile kayda geçer. hele ki iv. murad gibi pimpirikli bir sultan, bu gibi bir hadiseyi katiyen atlamaz, şahsi rûznamesine şüphesiz hemen işlerdi. hiçbir şey olmasa, derin araştırmaları olduğu öne sürülen bu muhteremin bir takım eskizlerine, kanat tasarımlarına rastlanılması gerekirdi. lâkin evliya çelebi haricinde hiç kimse böyle bir veri işlememiştir defterine.
Dönemin haşhaş ve kenevir tüketimi
gelgelelim bu döneme tekabül eden kent yaşantısında alkolün de yasaklanması ile beraber insanlar kısmî bir içe dönüş yaşamış, kendilerini haşhaşın huzurlu kollarına bırakmıştır. benim bildiğim kadarıyla da osmanlı şehirlerinde haşhaş ve kenevir tüketimi bu dönemde had safhaya ulaşmıştır. bu gibi kafası güzel ortamlarda böylesi hikayeler uydurulması pek normaldir. adamın biri galata'dan kendini atacak bilmem nereye konacak. lakin bu kıymetli hadise hiçbir deftere işlenmeyecek. şaşılacak iştir. böyle bir zat'ın varlığını inkar etmek yersizdir. pek tabii yaşamış olabilir böyle bir insan. uçuş meraklısı da olabilir. lakin galata'dan atlayıp üsküdar'a konması şimdilik hayal ürünüdür. hele ki, sultan'ın "böyle zeki adamlar pek zararlı olur" diyerek kendisini cezayir'e sürdüğü ise hiç inanılası değildir. osmanlı ilmin memleketidir. böylesi hadiselere ehemmiyetle yaklaşılır.
Bir şeyleri duyurma merakımız
her şeyden evvel; herhangi bir mevzuda ilk olmayı gurur belleyip, yedi cihana ilan etme vazifesine sahip olan osmanlı elçileri, böylesi bir hadiseyi anadolu'dan evvel avrupa'ya duyururdu. avrupa nazarında kendisini debdebeli bir yaşam biçimine sahip, cihanşümul bir imparatorluk olarak tanıtma merakına sahip olan idari sistem böylesi bir vakayı kesinlikle dünya'ya açıklardı. resmî dünya tarihine geçerdi bu durum. bilumum kronikte satır başı edilirdi. bugüne döndüğümüzde ne görüyoruz? türk milletinden başka tanıyan yok bu hadiseyi ve bu muhteremi. zîra tarihimizi ecnebi kaynaklardan takip etmeyi bilmediğimiz için efsanelere körü körüne inanan bir milletizdir. tarihi mitolojiden ayıran en mühim husus ise bir kısım vesikadır. kayıtları vâr olan hadiseler evet yaşanmıştır ve tarihe geçmiştir. bütün bunlar bir yana yazılı kayıtlara bile körü körüne inanmak sakıncalıdır. kendisini temize çıkarmak için yalancı vesikalar işlemeye meyletmiş muhteremler malesef vardır. lâkin hiçbir resmî kaydı bulunmadığı gibi, efsane olduğu gün gibi ortada olan böylesi bir vakaya ise, resmi bir kayıt bulunana dek inanmak ancak kendini kandırmaktır.
hoştur böylesi efsanelere inanmak. lakin boştur. bildiğim kadarıyla resmi tahrirlere geçen ilk uçma sevdalısı türk, minareden atlayan imam cevheri efendidir. mamafih yere çakılmıştır.
Konuya bilimsel olarak yaklaşmak gerekirse
google rakım haritasından "41.02556183793458,28.974507593917906" enlem ve boylamlarını girerek kulenin olduğu yerin yüksekliği 48 metre, yüksekliğini de üstünkörü bir siteden 67 metre olduğunu görebiliyoruz. doğancılar ile galata kulesi arasındaki kuş uçuşu mesafe de takriben 3500 metre.
yani özetle maksimumum düşüş yaptığı yükseklik 115 metre (ki doğancılar'da indiği yeri deniz seviyesi kabul ediyorum), alması gereken yol da 3500 metre.
bu da demek oluyor ki her 1 metre düşüşte 30 metre mesafe kat etmemiz gerek. yani süzülme oranı 1'e 30 geliyor.
günümüzde bir planör dahi en yüksek hızlara ulaştığında (200-250) 1'e 30-50 bir süzülme oranı verebiliyor. süzülme oranı hızla da çok alakalı, hız değiştikçe süzülme oranı (süzülme miktarı değil) da değişiyor. ki bu hızlara ulaşabilmesi için çok daha yüksek yerlerden uçuşa başlaması ya da termal hava akımlarıyla yüksekliğini arttırması gereklidir.
o dönemde ise bu derece rijit, aerodinamik bir araç yapabilmek bana göre mümkün olamaz. bir miktar süzülme sağlasa dahi, bu süzülme oranını yakalaması çok akla yatkın değil. rüzgar da olsa termal hava hareketleri de olsa, hiç uçuş tecrübesi olmadan, kullanım açısından tamamen çıplak bir araç ile gene de mümkün olacağını düşünmüyorum.
ama bana gene sorsalar kim bu adam diye, galata'dan uçarak boğaz'ı geçen adam derim. belki de öyle biri dahi yok ama yine de uçtuğunu düşünmek güzel.