Hayatın Vazgeçilmez Kuralı Olan Oyun Teorisini New York Mafyası Üzerinden Anlatan Harika Bir Yazı
iletişim bölümü öğrencisiyim, matematikçi, mühendis, ekonomist falan değilim, laf salatası yapıp da insanlara bişi anlatmak yerine "yeaa işte biz böyle zekiyiz anlatabiliyoomoyoom bunlarla falan uğraışyoruz yeaane" ayağı yapmak yerine biraz da prisoner's dilemma denen enstantaneden yola çıkarak kendimce bu teoriye uygun bir durum anlatacağım.
amerikan mafyasını bilirsiniz (daha doğrusu amerika'daki sicilya mafyasını). 1900'lerin başlarından hatta biraz daha öncesinden beri sicilya klanları, hatta sicilya vs. italyan klanları, new york city ve türevi bölgelerde birbirleri ile güç savaşı yaptılar, patronların patronu kim olacak diye...
sicilyalılar arasında olanı meşhur castellammarese savaşıdır. detayına girmeyeceğim (bkz: lucchese ailesi/#44979152) burada açıklaması var bu savaşın. sonuç olarak sicilyalı iki patronun birbirleriyle kim new york city'nin ağası olacak savaşıdır.
bu savaşın yalnızca daha çok hemşeri ölmesine, polisin daha çok tutuklama yapmasına; irlandalıların, zencilerin ve diğer gangsterlerin sicilyalılar birbirleriyle savaşırken yol almalarına neden olduğunu sezen genç sicilyalı gangsterler (bkz: lucky luciano), (bkz: frank costello), (bkz: carlo gambino) gibi, bu iki adamın savaşına niye daha fazla meydan bırakalım diyip, ikisini de öldürmüşler, akabinde de mafya komisyonu'nu kurmuşlardır.
komisyon'da new york city, beş büyük mafya ailesi arasında bölüşülmüştür. bunlar: (bkz: gambino ailesi), (bkz: bonanno ailesi), (bkz: lucchese ailesi), (bkz: genovese ailesi) ve (bkz: colombo ailesi) olmak üzere ailelerdir (isimleri sonradan bu hali aldı başta farklıydı).
her neyse, şimdi mevzu şu: bu aileler de sürekli olarak birbirleriyle mücadele halindeler. birbirlerinin kuyularını kazıyorlar. mesela ilk yıllarından süregelen bir hizipleşme var, bir yanda daha yenilikçi gambino, genovese ve lucchese, diğer tarafta daha gelenekçi bonanno ve colombo. buna rağmen hiçbir zaman, komisyon kurulduktan sonra bir aile, diğerine resmen savaş ilan etmedi. hiçbir aile, diğer ailenin patronunu, patronların patronu (capo di tutti capi) olarak tanımak zorunda kalmadı.
he ne oldu ?
daha dominant aileler oldu. daha dominant patronlar geldi ve gitti. aileler, rakip aileler içinde isyancıları destekleyip iç savaşlar başlattılar. ama mühim olan nokta: daha büyük düşmanın polis, devlet ve diğer suç organizasyonları olduğunu bildiler (örn: rus mafyası veya gangstalar), ve içte her ne kadar sürtüşme olsa da, dışarıya mümkün mertebede yansıtmadılar.
yeri geldi komisyon, patron atamaları yaptı. yeri geldi komisyon, fazla azıtan dikkat çeken patronları oy birliği ile temizleme kararı aldı (bkz: carmine galante). ne olursa olsun, muhtemel savaşları aynı masada çözdüler.
he bu arada, aralarında hala deli gibi rekabet var. mesela manhattan inşaat işleri, veyahut brooklyn liman işletmeleri, haraç toplanan bölgeler, idare edilen işçi sendikaları, bölgelere göre kumar ağları, uyuşturucu satılan bölgeler vs. üstüne hep mücadele ettiler ve her daim rakiptiler, ama buna rağmen savaş başlatmadılar.
şu da var: komisyon'un kurulduğu yıllarda: luciano istese bonanno'yla savaşıp onu da yok etme noktasına gelebilirdi. veyahut ilerleyen yıllarda carlo gambino güçlendiğinde atıyorum lucchese'yi yok edebilirdi. vincent gigante ve anthony casso bir olup gambino ailesi ve john gotti'yi ortadan kaldırıp, onlardan kalacak olan büyük parsayı paylaşabilirdi. ama klanlar olarak kar edip organizasyonel olarak zayıflayacaklarına, biraz daha zayıf kalmayı göze alıp ana temaya zarar gelmemesini tercih ettiler.
ya da şöyle bir örnek verelim: sınıfta bir çeteniz var. rakibiniz bir çete daha var ve aynı sınıftasınız. rakip çetenin yaptığı büyük bir kopya operasyonunu hocanıza öttüğünüzde: hocanız yüksek ihtimal çok daha sıkı önlemler alacaktır: belki rakiplerinizi zarar ettirmeyi başaracaksınız, evet o sınav için ve gelecekte de kopya çekmeleri zorlaşacak ama, siz de bu durumdan zarar edecek, alınan önlemlerce yıpratılabileceksiniz. ayrıca diğer çeteyle aranız iyice açıldığından, yönetimin x bir tutumuna karşı bir olma, beraber hareket etme krediniz de ortadan kalkacak.
anlatabildiysem ne mutlu (zira bu konuda uzman değilim ben de anladığım kadarını yazıyorum).
oyun teorisi hakkında biraz daha okuduktan sonra burada teorinin temelini ve çıkış noktasını yazmak istiyorum.
aslında bu teori, iktisadi temelli bir teori ve şirketler gibi para kazanan kurumlar için stratejik yönden çok yönlü düşünme gibi şeyler sağlıyor sanıyorum. şöyle ki: normalde şirketler, direkt ve pragmatist olarak kar odaklı düşünürler, olay 'olabildiğince fazla' yani maksimum kar, kazanç elde etmektir ve aldıkları tüm reklam, arge, sosyal ilişkiler, hammadde ithalatı ve iç alımı, satış, taşıma, hiyerarşik düzen, yönetim şeması kararları bu yönde alınır. olay tamamen 'maksimum kazanç'tır. tabii yasaları çiğnemedikleri vs müddetçe.
oyun teorisi ise, daha önce de burada yazıldığı gibi, esasen çok yönlü ve fonksiyonlu düşünebilmeye dayanıyor. yukarıda bir yazarın açıklamasından yararlanarak anlatmak gerekirse benzer bir örnek de ben vereyim: karşınızda size tüfeğini doğrultmuş bir katil var. siz ise çalıların ve ağaçların olduğu bir yoldasınız. katilin üstünüze ateş edeceğini tahmin ederek eğilirsiniz: fakat aynı zamanda katil de sizin vurulmamak için bunu yapacağınızı düşünerek aşağı nişan alabilir. veyahut da çalıların arkasına atlamayı hesaplarsınız ama karşınızdaki de bunu düşünür. karşılıklı olarak her ihtimali düşünürsünüz, sonraki hamlelerinizi (birbirinizin) hesaplarsınız.
daha iyi bir örnek (bu arada baya uçuyorum farkındayım umarım insanları aşırı yanlış bilgilendirmem): (bkz: lufthansa soygunu)'nu gerçekleştiren jimmy burke'ı emsal alalım. detaylı bilgi almak isteyenler için (bkz: jimmy burke), bu herif, ufak çaplı bir kriminal, yani haraç, kumar, kargo kamyonları soygunları vs. gibi aktivitelerden para kazanıyor. bir gün lufthansa kargo terminalinde çalışan birince gelen istihbarat sonucu da bu soyguna kalkışıyor ve akabinde bugünün parasıyla 20 milyon dolara yakın bir para soyulması operasyonunun beyinliğini yapıyor.
şimdi: maksimum kazanç elde etmek meselesinde jimmy burke bunu gerçekleştirdi değil mi ?
ama oyundaki diğer etkenler neler ?
1. diğerleri de bu soygunda yer aldılar ve polise ötme ihtimalleri, etrafta konuşma ihtimalleri birer tehdit.
2. soygunun yarattığı sansasyon: ufak tefek soygun suçlarına göz yumsa da, ya da en azından namus davası haline getirmese de, böyle büyük çaplı bir soygun devlet ve medyanın fbi'a ''çözün bunu ulan, bulun bu şerefsizi'' minvalinde baskı kurmasına sebep oldu.
3. paranın bir kısmını mafya'ya ödemek zorunda kaldı burke, buradan da bilgi sızması olabilir.
4. jimmy burke'un çetesi içindeki para kavgası: o kadar büyük para gelince herkes daha fazla istemeye başladı ve çete içi tüm dengeler alt üst oldu.
sonuç olarak maksimum kar hedefi gerçekleşse de, oyundaki diğer oyuncular ve faktörler arasındaki dengeler, bu maksimum kar yüzünden alt üst olup değişiyorlar ve sonunda bakalım noluyor:
1. soygunu gerçekleştiren ekip sağda solda bunun havasını atıp pahalı şeyler alarak hazine ve fbi dedektiflerinin dikkatini çektiler (bkz: goodfellas).
2. fbi mevzuyu gerçekten çok önemsedi ve jimmy burke'un üstüne gidildi. mekanına dinleme cihazları kuruldu, takibe alındı vesaire.
3. bunun detaylı etkilerini bilmiyorum ama şuna neden olabilirdi: mafya baktı ki burke iyi para getiriyor, onun üstüne daha fazla gidebilirdi (jimmy burke italyan değil irlandalıydı dolayısıyla mafya üyesi olamazdı fakat lucchese ailesi tarafından korunuyordu, yine de başka mafya ailelerince soyulmaya başlayabilirdi).
4. burke'un çetesi içindeki huzursuzluk, para muhabbetleri sonucu burke, çetesini bütün üyelerini tek tek öldürdü. ötmemeleri için de yani 2. madde için de bir önlem.
sonuçta bu süreç, henry hill'in (burke'a çalışan bir başka irish) ötmesine ve burke'un hayatının geri kalanını hapiste geçirmesine neden oldu.
yani ? maksimum kar, uzun vadede zarar getirdi: çünkü jimmy burke için oyunun dengesi bozulmuş oldu.
aynı şekilde: siz maksimum kar düşünen bir şirketsiniz mesela, ufak bir plastik ürün satan şirketiniz var. örneğin büyük ve tam bir kapitalist piyasanın hakim olduğu bir ülkede iş yapıyorsanız, atıyorum piyasaya ilk girişinizde, rakiplerinize nazaran tercih edilmek için çok ucuzdan mal satıp ana sermayenizden yediniz. evet piyasayı ele geçirdiniz diyelim bir süre, fakat sonuç olarak fiyatları aşağı çekmiş olacaksınız: ve piyasanın çoğuna tedarik yapıyorsanız, sonuç olarak fazla üretim yapmanız gerekecek, hatta tedarik yaptığınız şirketler arttıkça üretiminiz de buna paralel artmak zorunda kalacak. sonuç olarak, uzun vadede yaptığınız bu hamle sizi de vuracak ve bozulan dengeler sebebi ile kaybetmeye başlayacaksınız. yani düşmanlarınızı ekarte etmeniz uzun vadede yararınıza olmayacak.
ya da diyelim ki üretim gücünüzün sınırlı olmasına karşın maksimum kar hedefi ile süper hiper bir reklam kampanyası yaptınız, atıyorum bir meşrubat şirketisiniz. ve dolayısı ile yaptığınız iyi reklam tercih edilmenize neden olacak: çok tercih edilince yine fazla üretim yapmanız gerekecek. diyelim yaptınız: o zaman üretim masraflarınız artacak ve ürünlerinizi zamlandırmak zorunda kalacaksınız. satış fiyatlarınız artacak. rakipleriniz ise belli bir satış sınırını koruyup fiyatlarını da aşağıda tuttular ise bir süre sonra size nazaran tercih edileceklerdir.