Hasta Adam Olarak Nitelendirilen Osmanlı İmparatorluğu'nun Son Yılları
"kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var."
çar nikolay pavloviç romanov - saint petersburg (1853)
birinci dünya savaşı'ndan hemen önce batıdaki muadili olan osmanlı imparatorluğu ile benzer bir sonu yaşamaya yakın olan çin imparatorluğu dağılmaktayken avrupa'nın emperyalist güçleri yine birbirine rakip durumdadır, lakin çekişmeleri denizlerde süregitmektedir. söz konusu osmanlı olduğunda ise çökmeye yüz tutmuş imparatorluğun taksimi için verilecek olan mücadele karada gerçekleşecektir ...
20. yüzyılın başında osmanlı imparatorluğu'nun hakimiyeti altında bulunan karadeniz ile marmara arasındaki istanbul boğazı ve marmara ile ege arasındaki çanakkale boğazı, hepimizin malumu olduğu üzere bilhassa rusya için hayati bir önem taşımaktadır ve tabiri caizse rus ekonomisinin soluk boruları konumundadır. rus ihracatının yaklaşık %90'ı buradan dışarı gitmekte ve güney rusya sanayilerini ayakta tutmak için gereken ne varsa yine ekseriyetle mezkur bölgelerden gelmektedir. nitekim 1911-1912 yılları arasında gerçekleşen italyan savaşında (bkz: trablusgarp savaşı) osmanlılar çanakkale boğazı'nı kapatmış ve güney rusya'da ekonomi anında durma noktasına gelmiştir. hülasa boğazlardan güvenli geçiş rusya için hayati bir meseledir.
antant güçleri 1914 başında, doğu anadolu'daki kısmen ermenilerle meskun vilayetlere özerkliğe yakın bir statü tanımaları için osmanlı devleti'ne baskı yapmaktadırlar. özellikle hristiyan ermeniler rusya'nın maşası olabileceklerinden, bu ve buna paralel olarak arap vilayetlerindeki ingiliz / fransız çıkarları kolaylıkla osmanlıların sonunu getirecektir. bütün bu gelişmelerin ışığında istanbul, kapanın kapanmasını beklemeden berlin ile irtibata geçecektir ... o dönemde almanya, osmanlıları en az tehdit eden büyük güç konumundadır. hatta alman kayzeri, islam'ın koruyucusu kesilmiş (tabi ki çıkarları doğrultusunda) ve sultana onay ile destek nişanesi mahiyetinde istanbul'un asya yakasında germen şatolarını andıran devasa bir gar binası armağan etmiştir (bkz: haydarpaşa tren garı). 1913 sonunda ise alman generali liman von sanders fiilen karadeniz ile ege arasındaki boğazları savunan bir osmanlı kolordusunun komutanı olarak atanacaktır. rusların bu gelişmeye tepkisi gecikmese de, osmanlı topraklarına onlarca uzman subaydan oluşan bir alman askeri heyeti gönderilmesinin önüne geçemeyeceklerdir. her halükarda, istanbul'daki yeni rejimin başının almanların adamı olduğu gün gibi ortadadır: almancayı neredeyse kusursuz konuşan ve almanların hayran olduğu türden bir askeri enerjiye sahip olan enver paşa. o ve diğer ittihatçılar genelde balkanlar'dan gelmektedirler ve ulus devlet inşasının orada nasıl yürütüldüğünü birinci elden öğrenmişlerdir. almanya bu gözü pek ve vatanperver subaylar için adeta bir mıknatıs hüviyetindeyken, ingiltere veyahut fransa siyasi hasımların başlıca modelleri konumundadır. nitekim balkan savaşları'nı izleyen umutsuzluk ortamında yıldızı yükselenler, enver ile arkadaşlarıdır ve alman askeri heyetinin aralık 1913'te sirkeci garı'na gelişi, 8 ay sonra gerçekleşecek olan cihan harbinin geri sayımını başlatan etkenlerden biri olacaktır.
boğazların almanların kontrolüne geçmesi rusya'yı çok korkutmuştur, evet fakat öteki tarafta da bir alman imparatorluk rüyası söz konusudur. daha doğrusu orta avrupa rüyası, zira avusturya macaristan imparatorluğu da uzun süredir yakındoğu'da ticari ve siyasi nüfuz peşinde koşmaktadır ve onların ticareti de, almanların çok gerisinde değildir. dönemin belki de en büyük beynelmilel çekişmesi, berlin'i bağdat'a bağlayan, almanya'nın finanse ettiği bir demiryolu projesi ile ilgilidir (yukarıda bahsini geçirdiğimiz üzere kayzerin sultana "hediye" ettiği gar, bu projenin bir parçasıdır) ve 1914'e gelindiğinde, istanbul'da bir de yeni bir alman büyükelçilik binası inşa edilir (bkz: alman başkonsolosluğu) (bkz: taksim). çatısını bezeyen gösterişli kartallardan mütevellit kuş kafesi olarak da anılagelen bu devasa bina, ittihatçılardan tabiri caize kukla muamelesi gören padişahın boğaz kıyısındaki ikametgahı olan dolmabahçe sarayı'na da tepeden bakmaktadır ... almanların, günümüzde beşiktaş olarak adlandırılan ilçede ve çevresindeki tesiri o denli etkili olacaktır ki; ülkemizin güzide kulüplerinden olan, asırlık çınar beşiktaş jimnastik kulübü'nün simgesi olan kartal da dahi kendini gösterecektir. (beşiktaş kulübü'nün resmi tarih anlatısında kara kartal simgesinin hikayesi; "beşiktaş 1940-41 sezonunda hiç yenilmediği için bu lakabı aldı. o dönemin zorlu rakiplerinden süleymaniye ile oynadığı maçta beşiktaş, 1-0 öne geçmesine rağmen geriye çekilmeyerek ataklarını sıklaştırdı. bu durum karşısında heyecanlanan taraftardan balıkçılık yapan mehmet galin, 'haydi kara kartallar, bastır kara kartallar' şeklinde tezahürat yaptı. beşiktaş, 6-0 kazandığı karşılaşmada yeni lakabına da kavuştu." şeklindedir.) velhasıl o zamana dek rus - alman çekşimesi, almanya'nın avusturya - macaristan'a verdiği gönülsüz destek ile alakalı olarak dolaylı bir rekabet hüviyetindedir. ancak almanların istanbul'a yerleşmesiyle birlikte artık doğrudan bir çatışma söz konusu olacaktır ...
cihan harbinin başlamasıyla ve bilahare osmanlı imparatorluğu'nun almanya'nın yanında savaşa iştirak etmesiyle birlikte savaşın nasıl bir boyut kazanacağı neredeyse tüm dünya kamuoyunun merak konusu olmuştur. ilk olarak almanlar, halife- sultan cihat ilan edince tüm islam aleminin ingilizlere karşı ayağa kalkacağına büyük umutlar bağlamış olsa da, pek çok yerde çağrı dikkate alınmamıştır. yine, osmanlı ordusu kafkasya'da enver paşa'nın büyük ihmalkarlığın dolayı ağır kayıplara uğramış durumdadır. arap vilayetlerinde de isyan işaretleri belirmekte ve doğu akdeniz'de ingilizlerin ciddi bir hamlesi osmanlı'yı savaş dışı bırakabilir gibi gözükmektedir. 1914 sonunda ingiltere ruslara istanbul'u teklif etmiş ve bütün osmanlı imparatorluğu'nu müttefikler arasında paylaşmayı planlayacak kadar ileri gitmiştir. açıkçası almanlar dışında osmanlı'nın ciddi bir direniş gösterebileceğine itibar eden yok gibidir. ancak beklenmeyen olacak ve türkler bitti demeden bitmez sözünün gerçekliği bir tokat gibi batı emperyalizminin yüzünde hayat bulacaktır ...
18 mart sabahı itilaf devletlerine ait 16 savaş gemisi, çanakkale boğazı'nın serin sularında belirdiğinde felaketlerine doğru seyir etmekte olduklarının farkında değillerdir. 7 mart'ı 8 mart'a bağlayan gece yüzbaşı tophaneli ismail hakkı bey ve müstahkem mevkii mayın grup komutanı yüzbaşı hafız nazmi akpınar bey komutasındaki nusrat mayın gemisi, düşman gemilerinin projektörlerine aldırmadan anadolu yakası tarafında bulunan erenköy'deki karanlık liman'a mayınlarını bırakmış ve bilahare ingilizler deniz ve hava keşifleri yapmış olsa da bu mayınları bulamamışlardır. müttefik donanmasının bölgeye intikaliyle 3 savaş gemisinin batması bir olmuş ve hemen akabinde 3 gemisi de ağır hasar alarak harekattan çekilmek durumunda kalmıştır. denizde yaşadığı beklenmedik hezimetin ardından itidalini korumaya çalışan ingiliz donanma komutanı ian hamiltonartık umutlarını karaya çıkartılacak olan işgal gücüne bağlamış durumdadır ...
itilaf kuvvetleri, çanakkale boğazı'nda yaşadıkları hezimetten bir ayı aşkın bir süre sonra yani 25 nisan 1915'te gelibolu yarımadası'nın güneybatı ucu civarında kara çıkarmasını gerçekleştirebilmişlerdir. çıkarma esnasında ingilizler ağır kayıplar vermiş ve arazi koşullarının çok zorlu olduğunun idrakine varmışlardır. ormanlık ve tepelik arazilerde, aşağıdaki ingiliz mevzilerine yukarıdan bakan türk istihkamı söz konusudur ve bilhassa avustralyalı ile yeni zelandalı gönüllü kuvvetler zor bir alandadır (bkz: anzak koyu). bütün bunlara ek olarak işgal kuvvetleri adına içecek su dahi lojistik bir problem teşkil etmektedir ve suyun temini, yukarıdaki türk mevzilerinden ateşe maruz kalan açık botlar ile gerçekleştirilmektedir. elle tutulur bir başarı elde edilemeyen 3 ayın ardından ağustosta 3 yeni tümenle birlikte ingilizler daha kuzeyde, suvla koyu'ndan karaya bir çıkarma daha yapmaya çalışmışlar ancak bu girişim de hüsran ile sonuçlanmıştır. bu esnada hiçbir varlık gösteremeyeceklerini düşündükleri türkler ise çökmek bir yana, olağanüstü bir direniş göstermişlerdir. çanakkale savaşları'na damga vuran bir diğer unsur ise 20. yüzyılın yetiştirdiği en büyük siyasi / askeri deha olan mustafa kemal atatürk olacaktır ...
nihayetinde londra'daki hükümet bu girişime olan inancını yitirmiş ve 1916 yılının ocak ayının başında çanakkale harekatına son vermeye karar vermiştir. çanakkale muharebeleri'nde itilaf güçlerinin kaybı 500.000, osmanlı imparatorluğu'nun ise en az 250.000 kişi civarında olmuştur. savaşın bu döneminde ingilizlerin türkler karşısında aldığı başka yenilgileri de söz konusudur; örneğin bir etkisizlik destanı olan bağdat harekatı (1915 / 16 kışında durdurulmuştur) ya da kutü'l amare'de türklerin elde ettiği önemli zafer gibi ...
konuya dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere; birkaç yıl evvel kaybettiğimiz kıymetli hocam norman stone'dan birinci dünya savaşı, basil liddell hart'tan birinci dünya savaşı tarihi ve andrew wiest'ten birinci dünya savaşı tarihi & fotoğraflar, haritalar, çizimler adlı eserleri tavsiye ediyorum.