SUÇ 25 Kasım 2025
2,7b OKUNMA     27 PAYLAŞIM

Hapishaneler Suçu Önlemek Yerine Suçu Besliyor Olabilir mi?

Hapishaneler, suçluları topluma kazandırmak yerine, onları yeni suçlara yönlendiren yapılar haline gelmiş olabilir mi?

modern ceza adalet sistemleri, hapishaneleri suçun azaltılması, toplumsal düzenin korunması ve bireylerin ıslah edilmesi amacıyla kullanmaktadır. ancak hapishanelerin tarihsel gelişimi ve güncel işleyişi incelendiğinde, bu kurumların söz konusu amaçları gerçekleştirmekte yetersiz kaldığı görülmektedir. aksine, hapishaneler çoğu zaman bireyleri yeniden suça yönlendiren, suçun sürekliliğini sağlayan ve toplumsal eşitsizlikleri derinleştiren yapılar olarak işlev görmektedir.

michel foucault’ya göre hapishane, yalnızca suçluları kapatan bir kurum değildir; aynı zamanda birey üzerinde gözetim, disiplin ve itaat üreten bir iktidar teknolojisidir. bu disiplinci yapı, suçun ortadan kaldırılmasını hedeflemez; suçun belirli sınırlar içinde devam etmesini sağlar. böylece devlet, güvenlik söylemi üzerinden meşruiyet kazanır. loic wacquant da modern hapishanelerin özellikle alt sınıfları kontrol etmek amacıyla kullanıldığını ve neoliberal devletlerin yoksulluğu yönetmek için cezalandırma stratejilerine başvurduğunu belirtir. bu açıdan hapishane, yalnızca hukuki değil, aynı zamanda ekonomik ve siyasal bir araçtır.

hapishanelerin caydırıcılık işlevi de tartışmalıdır. dış dünyada ekonomik güvencesizlik, işsizlik ve barınma sorunları yaşayan bireyler için hapishane, korkulacak bir yer olmaktan çıkabilmektedir. bazı durumlarda hapishane, temel ihtiyaçların karşılandığı daha öngörülebilir bir ortam olarak algılanabilir. bu durum, cezalandırmanın temel dayanağı olan “korku yoluyla caydırıcılık” ilkesini geçersiz kılar.


rehabilitasyon eksikliği, hapishaneleri bir “suç okulu”na dönüştürmektedir. erving goffman, hapishaneleri “total institutions” olarak tanımlar; burada bireyler özgün kimliklerini kaybeder ve kurum tarafından şekillendirilir. bu süreçte mahkûmlar yeni suç teknikleri öğrenir, suç ağları kurar ve kriminal kimliklerini pekiştirir. hapishane sonrası topluma dönüşte ise etiketleme teorisinin işaret ettiği üzere, birey “suçlu” damgasından kurtulamaz . sabıka kaydı nedeniyle iş bulamayan, sosyal olarak dışlanan eski mahkûmlar için yeniden suç işlemek çoğu zaman tek geçerli seçenek haline gelir.

bu yapısal sorunlar, suçun bireysel bir sapma değil, sistem tarafından yeniden üretilen bir olgu olduğunu göstermektedir. eğer hapishane bireyi topluma kazandırmak yerine ondan koparıyorsa, bu kurum toplumsal bütünleşmeyi değil dışlanmayı teşvik ediyordur. dolayısıyla suçun gerçekten azaltılabilmesi için cezalandırma merkezli bir yaklaşım yeterli değildir. sosyal eşitsizliklerin giderilmesi, rehabilitasyon programlarının geliştirilmesi ve yeniden entegrasyon politikalarının güçlendirilmesi gerekmektedir.

sonuç olarak hapishaneler, mevcut halleriyle suçla mücadele eden değil, suçu yeniden üreten yapılar haline gelmiştir. bu nedenle ceza adalet sisteminin amacı bireyi kapatmak değil, topluma geri kazandırmak olmalıdır. aksi takdirde hapishane, toplumsal düzeni korumak yerine, suç döngüsünü sürekli hale getiren bir mekanizma olmaya devam edecektir.

**foucault, michel. discipline and punish: the birth of the prison. vintage books, 1995.

**goffman, erving. asylums: essays on the social situation of mental patients and other ınmates. anchor books, 1961.

**lemert, edwin. social pathology. mcgraw-hill, 1951.

**wacquant, loic. punishing the poor: the neoliberal government of social ınsecurity. duke university press, 2009.