KÜLTÜR 27 Mart 2019
30,5b OKUNMA     561 PAYLAŞIM

Günümüzde Ayırt Etmesi Gittikçe Zorlaşan İki Değer: Yüksek Kültür vs Popüler Kültür

Yüksek kültür ve popüler kültür arasındaki farka dair, tarihsel süreçler de eklenerek hazırlanmış bir deneme yazısı.

Nedir bunlar?

Popüler Kültür veya Pop Kültürü: 20. yüzyıldan sonra özellikle toplumsal modernleşme ile toplu kültür olarak yayılan, kavram olarak kültürel gelişmeleri ve günlük uygulamaları kapsayan, aynı zamanda genel ve tarafsız olarak eski halk kültürü kavramı yerine geçen kültür.

Yüksek kültür: "Yüksek" kavramıyla bir sınıfın ayırt edici özelliği ve bu ayırt ediciliğin korunması kastedilmektedir. Yüksek kültür seçkinler sınıfının kültürüdür: Geçmişin yüksek kültür ürünlerini (klasikleri) içerir; keşfedici, yaratıcı ve devrimci bir kültürdür, yani geleceğe de dönüktür; en mükemmel kültürdür. Tiyatro, bale, klasik müzik, güzel sanatlar, şiir gibi...

İkisi arasındaki farka ve tarihlerine bakan bir inceleme

tarihsel olarak yüksek kültür, eski yunan’da akademilerin kurulması ve takibinde yüksek sanat ve alçak kültüre ait sanat arasında belirgin bir ayrımın kabul edilmesiyle belirginleşmiştir. o döneme hakim olan hümanizmin etkisiyle sanat, tanrı’nın ‘kendisine en yakın varlık olarak’ yarattığı insanı yüceltmiş ve kültürel eserler de bu bakış açısına göre değerlendirilmiştir

ancak bu süreç, modernizmle birlikte değişmeye ve daha ılımlı bir hal almaya başlamıştır. yüksek sanata meydan okunmuş, sanat ile günlük yaşam arasındaki ayrım aşındırılmaya başlamıştır. kapitalist sistemle gelen yeni düzen ile birlikte bu akımın şiddeti yoğunlaşmış ve sanat, müzelerden ve sınırlı bir yüksek tabakanın himayesinden çıkmış ve kültürel öğeler yavaş yavaş tüketim ürünlerinde, televizyon imgelerinde, insan jestlerinde ve bedeninde, kısacası her yerde ve her şeyde kabul görmeye başlamıştır. bu durumu açıklayıcı bir yüksek sanat tanımı olarak donalt kuspit’in şu değerlendirmesi ele alınabilir:

"yüksek sanat mutlu azınlığa hitap ediyor olabilir, ama mutsuz çoğunluğa seslenmez. yüksek sanat onların günlük yaşamlarında karşılaştıkları insanları, yerleri ve şeyleri anlamalarına yardım edemeyecek kadar çapraşıktır kesinlikle"


bu alıntıda ele alınan yüksek sanatın kitlelere erişimi önündeki engeller büyük oranda sanatı anlamanın gerektirdiği bilgi birikimi ve bu bilgi birikiminin kitlelerin tamamına ulaştırıl(a)maması ile açıklanabilir. böylece bilgiden yoksun çoğunluk; medyanın, iletişim araçlarının vb. etkisiyle hâkim kültür söylemini belirleyerek popüler kültürü güçlendirirler. daha rahat ve kolay tüketilebilen geçici kültür görünümleri piyasaya egemen oldukça, yüksek kültüre ayrılan alan da gitgide daralır, popüler kültürse altın çağını yaşamaya başlar.

günümüze yaklaştıkça -teknolojinin ve küreselleşmenin de etkisiyle- kültür üzerindeki bu etki gitgide daha da artmıştır. bir zamanların yalnızca zenginlere hitap eden kültürel etkinlikleri, teknolojik ilerleme sayesinde neredeyse kitlesel bir erişime ulaşmış ve böylelikle yüksek kültür ile popüler kültür kavramlarının arasındaki sınır iyice zayıflamıştır. yüksek statü göstergesi olan ve üst sınıfı alt sınıftan ayırarak kimlik inşa süreçlerine etki eden pek çok eğilim, artık bu ayırt edici özelliğini kaybetmiştir.

bu geçiş pek çok düşünür tarafından sanatın özünü sıradanlaştırdığı ve hatta sonlandırdığı gerekçesiyle şiddetli bir şekilde eleştirilmiştir. söz konusu sınır ortadan kalktıkça ve çağdaş teknolojinin etkisi yoğunlaştıkça, yeni bir toplum türü ortaya çıkmış ve bu toplumdaki popüler kültür marcuse’ın ifade ettiği gibi “bir yandan insanları daha rahat, yaşamlarından daha memnun kılarken bir yandan da aslında şeytani kötülükte olan, yoksulluğa göz yuman, masum köylülere emperyalistçe savaş açan, ancak etkisiz kaldıkları sürece içerideki aykırı seslere izin veren bu toplumsal sisteme karşı çıkma özgürlüklerini insanların elinden almıştır." (bunu bi yere not almıştım, hangi kitabında bilemem) yani insan manevi özünü ve gerçek benliğini -ikili kimlik kurgularından birini tercih ederek kendi karşıtını ötekileştirdiği modern anlayışa kıyasla- daha da fazla yitirmiş, üstelik durmadan değişen ve çoğul kimlikler arasından kendisine uygun olanı seçmek zorunda bırakıldığı bir trend dünyasında yaşamaya mahkum olmuştur. bu akışa uymayan bir bireyin içinde yaşadığı toplumun bir parçası olabilmesi neredeyse imkânsızdır. artık televizyondan, sanal iletişim ağlarına, bestseller'lardan, dinlediğiniz müziğe ya da kullandığınız cep telefonuna kadar her öğe toplumdaki konumunuzun bir işareti olacaktır.


söz konusu kültürel konum çağdaş kimlik inşasını öncelikle kitlesel kültürün imaj bombardımanı yoluyla etkileyebilir. önceki dönemlerde olduğu gibi stabil, verili kimlikleri benimsemek söz konusu süreçte artık eskisi kadar kolay olmayacaktır. artık imajların belirişleri ve ortadan yok oluşları zamansız ve hızlıdır ve bu nedenle kimlik kavramı da eski birikimsel yapısını geride bırakarak bir görünüp bir kaybolan imajlar yığınından ibaret bir hal alır... türkiye ve dünyadaki trend dalgalanmalarını göz önüne alınca durum daha açık bir hal oluyor.

durmadan değişen imaj ve trendler ideal kimliğin ne olduğu, ne olacağı konusunda durmadan farklı fikir ve ihtiyaçlar yaratabilir. bu da, kendi özünden uzaklaşan insanın kimlik inşasının, popüler kültürün dalgalanmalarına göre yön değiştiren, istikrarsız ve tüketim odaklı bir hal aldığını gösterir. genç kız ve oğlanlarımızın ne denli hızlı şekil değiştirdiğini, zamana ayak uydurma çabası ile nasıl da istikrarsız görünümler aldıklarını bi düşünelim.

kültürel kitle 1960’lı yıllarda kendi kültürel kimliğini oluşturmak için büyük ölçüde işçi sınıfı hareketinden yararlanırken, 70’li yıllardan itibaren, bu harekete yönelen taaruzun ve hareketin gerilemesinin etkisiyle kültürel kitle ortada bırakılmıştır ve bu sürecin ardından söz konusu kitlenin -kimliğini para pul olayları, bireycilik, bencillik, girişimcilik, ve benzeri kaygılar çevresinde biçimlendirildiği söylenebilir. bu bilgiler ışığında ele alındığında, ortada kalan kültürel kitlelerin var olan sistemin değerlerine uyum sağlamasından başka yolu kalmamış gibi görünmektedir (bkz: couch potato).

yinelemek gerekirse söz konusu dönüşümün etkisiyle insanların kendilerini belirli bir kimliğe, belirli bir topluluğa ait hissetme duygularının da zayıflayacağı tahmin edilebilir. yukarıda da belirtildiği gibi bireylerin ilgileri, amaçları, ya da tepkileri durmadan değişebilir. bu değişken, gelişigüzel gidişat bireylerin kendilerine ne verilirse onu alması ve popüler kültür yoluyla kapitalizmin ihtiyaç duyduğu kimlikleri yaratması için en uygun zemindir. tek tipleşen bireyler, modernizmle hayatlarına giren boşlukları kendilerine sunulan bu öğelerle doldurarak baudrillard’ın tabiri ile ‘talihsiz bir takasa’ girerler. geçici zevkler ve oyalayıcılarla her an takip etmek zorunda kaldıkları trendlerin peşinde durmadan çalışır ve durmadan tüketirler. bu düzende çoğu birey tercih etmiş olduğu kimliğini neden ve nasıl seçtiğinin dahi farkına varamayarak koca bir ömür geçirebilir (biz geçirmiyoruz da noluyo o ayrı).

Jean Baudrillard

bu hususta jean baudrillard pek güzel sözler etmiş... mesela diyor ki "kültürün tüketimi sorununun doğruyu söylemek gerekirse ne kültürel içeriklere ne de "kültür izleyicisine" (...) bağlı olduğu görülür. belirleyici olan herhangi bir eseri, yalnızca birkaç bin ya da milyonlarca kişinin izlemesi değil; bu eserin, yılın arabası gibi, yeşil alanların doğası gibi, bilinçli ya da bilinçsiz olarak bugün evrenselleşmiş olan üretim boyutu içinde üretildiği için, geçici bir göstergeden ibaret olmaya mahkûm olmasıdır: bu boyut çevrim ve yeniden çevrim boyutudur. kültür artık kalıcı olmak için üretilmez" (tüketim toplumu kitabında var bu, s. 114)

böylelikle kültür artık sanayinin hizmetine girmiş ve tüketilen bir ürün olarak önceki dönemlerin yüksek kültür özelliklerine yönelik tüm etkilerden arınmıştır. tüm bu özellikleriyle hâkimiyeti eline geçirmiş olan popüler kültürün karşısında artık manipülasyona son derece açık ve kültüre de tüketim ürünü mantığı ile yaklaşan geniş kitleler bulunur ve bu akışkan kimlik örüntüsü, verileni alma ve popüler olma mantığı ile trendleri takip eder. bu durumda sanatın üretilen diğer mal ve hizmetlerden neredeyse hiçbir farkı kalmayacağı gibi, bu durumun bir sonucu olarak çağdaş kimlikler de sistemin ihtiyaçlarına göre durmadan şekillenmeyi ve bireyler üzerinde hem yenilikleri takip etmeleri için baskı hem de bunu hiçbir zaman tam anlamıyla başaramayacakları için tatminsizlik hissettirmeyi sürdürecek gibi görünmektedir.

ondan sonra vay efendim porno seksten daha zevkli geliyo, vay efendim içimde bi boşluk var acaba gidip ayakkabı mı alsam...

Tam Bir Fiyat Performans Ürünü Olan Huawei P Smart 2019'un İncelemesi

Popüler Kültürün İçinde Yaşadığımız Şeylere Bakıp Hayatımızı Sorgulatan Çizimler