TARİH 8 Temmuz 2025
4b OKUNMA     123 PAYLAŞIM

Gunboat Diplomacy, Japonya’nın Kaderini Nasıl Tersine Çevirdi?

Silahların gölgesinde yürütülen diplomasiye "gunboat diplomacy" denir; yani nezaket diliyle değil, top sesleriyle konuşulan bir dış politika. 1853'te Amerikan donanmasının Japonya kıyılarına demirlemesi, iki asırlık yalnızlığı bitiren tarihi bir kırılma noktasıydı Japonlar için.

gunboat diplomacy, uluslararası ilişkilerdeki, "abi sadece konuşmaya geldik" cümlesinin, kapıdaki 2.10'luk bodyguard'ın gölgesinde kurulmasıdır. savaş gemisi diplomasisi kavramı, diplomasinin kibar dilinin bittiği ama savaşın henüz başlamadığı o tekinsiz ve gergin alanda oynanan, dünyanın en yüksek bahisli poker oyunudur.

hikaye ise şöyle:

tarih 8 temmuz 1853. japonya'nın başkenti edo'nun (günümüz tokyo'su) körfezinde, balıkçı tekneleri her zamanki gibi sakin suların üzerinde süzülüyordu. iki yüz yirmi yıldır dış dünyadan yalıtılmış yaşayan bu millet için zaman, kendi ritminde, yavaş ve öngörülebilir akıyordu.

ta ki o gün, ufukta akıl almaz bir anomali belirene dek. rüzgara ve akıntıya kafa tutarak ilerleyen, yelkensiz, devasa ve kapkara dört canavar... bacalarından, aktif bir yanardağ gibi kesif, siyah dumanlar püskürtüyorlardı. halkın ve yerel yöneticilerin ağzından tek bir kelime döküldü: "kurofune*".

bu gemiler, sadece birer ticaret veya keşif aracı değildi. onlar, komutan matthew c. perry komutasındaki amerikan donanmasının, "gunboat diplomacy" adı verilen stratejisinin vücut bulmuş haliydi.

perry, elinde başkan millard fillmore'dan bir mektupla gelmişti ama asıl mesajı, gemilerinin bordasındaki topların gölgesinde saklıydı. bu, tarihin en cüretkar ve en ustaca sahnelenmiş psikolojik operasyonlarından biriydi.

perry'nin dehası, sadece askeri gücünde değil, bunu kullanma şeklinde yatıyordu. japonların kendisini oyalama ve alt düzey bürokratlarla görüştürme çabalarını küçümseyerek reddetti. "ben, amerika birleşik devletleri başkanı'nın elçisiyim ve benim muhatabım ancak japonya'nın en üst düzey yöneticileri olabilir” diyordu.

bu tavır, katı bir hiyerarşiye sahip olan tokugawa şogunluğu'nu bir krizin içine itti. bu gizemli ve kibirli barbarla ne yapacaklarını bilemiyorlardı. perry, ateş açmıyordu ama gemilerinin toplarını tatbikat amacıyla ateşleyerek (içleri boştu) edo körfezi'ni barut dumanıyla ve top sesleriyle dolduruyor, gücünü kanlı bir yola başvurmadan gösteriyordu.

mektubu bıraktıktan sonra "gelecek bahar, cevabınızı almak için daha büyük bir filoyla döneceğim" diyerek ayrılması, japonya'yı tarihinin en büyük iç kriziyle baş başa bıraktı.

ülke ikiye bölündü: "kaikoku" (ülkeyi aç) diyenler, bu teknolojik üstünlüğe direnmenin anlamsız olduğunu ve hayatta kalmak için batı'yı öğrenmek gerektiğini savunuyordu. diğer yanda ise "joi" (barbarları kov) diyen onurlu samuraylar, sonuna kadar savaşılması gerektiğini haykırıyordu.

perry 1854'te geri döndüğünde, sözünü tutmuş ve filosu neredeyse iki katına çıkmıştı. ama bu kez yanında sadece daha fazla top değil, aynı zamanda savaş gemisi diplomasisi'nin "havuç" kısmını oluşturan inanılmaz hediyeler getirmişti.

yokohama kıyısına, şaşkın samurayların ve yöneticilerin gözü önünde minyatür bir buharlı tren için raylar döşetti. trenin, kendi kendine dumanlar çıkararak küçük bir daire içinde dönmesi, izleyenler için büyücülük gibiydi.

bir diğer hediye ise bir telgraf makinesiydi. bir milden daha uzağa anında mesaj gönderebilen bu teknoloji, japonların idrak sınırlarını zorluyordu.

perry'nin mesajı açıktı: "bizimle dost olursanız, bu harikalara sahip olursunuz. bize karşı durursanız, bu harikaları mümkün kılan gücün diğer yüzüyle tanışırsınız."

hatta perry, cüretkarlığını bir adım öteye taşıyarak japon yetkililere iki beyaz bayrak hediye etti. mesajı netti: "kaçınılmaz olarak aramızda çıkacak bir savaşta yenilmeye hazır olduğunuzda, bu bayrakları sallarsınız."

bu teknoloji ve güç gösterisinin ortasında, iki kültürün tuhaf bir karşılaşması da yaşandı. japonlar, gururla en güçlü sumo güreşçilerini amerikalıların önüne çıkardı. bu devasa adamlar, dev pirinç çuvallarını omuzlarında oyuncak gibi taşıyarak güçlerini sergilediler. amerikalılar ise buna, en iri ve güçlü denizcileri arasında bir boks maçı düzenleyerek cevap verdi. iki farklı dünyanın güç anlayışı, yokohama sahilinde karşı karşıya geliyordu.

sonuç kaçınılmazdı. japonya, onurlu bir yok oluştansa, pragmatik bir hayatta kalma yolunu seçerek kanagawa antlaşması'nı imzaladı ve iki asırlık yalnızlığına son verdi.

ancak hikayenin en sarsıcı ve ufuk açıcı kısmı burada bitmez. perry'nin kara gemileri'nin açtığı o kapı, japonya'nın içine sadece batılı tüccarları değil, aynı zamanda inanılmaz bir değişim hırsını da soktu.

o gün duyulan utanç ve çaresizlik,meiji restorasyonu'nu ateşledi ve japonya'yı yarım asır içinde dünyanın en büyük sanayi ve askeri güçlerinden birine dönüştürdü.

savaş gemisi diplomasisinin öğrencisi, zamanla stratejinin ustası haline geldi. ve kaderin acı bir cilvesiyle, perry'nin gemilerinin edo körfezi'ne girmesinden 88 yıl sonra, o gemilerin torunları olan japon uçakları, öğretmenleri amerika'nın pearl harbor'daki donanmasını hedef alacaktı.

kara gemiler, sadece japonya'nın değil, tüm dünyanın tarihini değiştiren bir tsunaminin ilk dalgası olmuştu.