SİNEMA 7 Mart 2022
17,8b OKUNMA     373 PAYLAŞIM

Gotham Atmosferinin Çok İyi Yansıtıldığı The Batman Filminin İncelemesi

Robert Pattinson'ın başrolde olduğu The Batman filmi sonunda vizyona girdi. Gotham'ın karanlık atmosferini sevenlerin genel olarak memnun kaldığı bir film gibi gözüken The Batman'in incelemesi.

süper kahramanlar aynı kalamaz. hepsinin belli bir karakteristiği var tabi ama yeni bir çizgi roman, dizi ya da film yaparken en önemli şey elinizdeki karakterin temelini zamanın ruhuna uyarlamaktır. mesela körfez savaşı çıktığında süper kahramanlar artık sokakta gangster kovalayamaz daha devletler arası bir konumda mücadele etmeleri gerekir. ancak bu uyarlama kısmında yeni filmi yapacak insanların birincisi zamanın ruhunu iyi gözlemlemesi gerekir (her ne kadar villain olsa da joaquin phoenix'li joker filmi buna güzel bir örnektir) ikincisi de karakteri iyi anlamaları gerekir. örneğin vigilante olmasına rağmen batman'i rastgele birini öldürürken gösteremezsiniz hiç bir zaman.

batman de aslına bakarsanız uyarlaması en zor kahramanlardan biridir. çünkü batman gayet depresif, karanlık biridir. marvel'ın getirdiği ve zamanın ruhuna işleyen espri anlayışını kullanmaya çalışırsanız bu mekanik çalışmaz. ayrıca süper teknolojiler kullanmasına rağmen noir bir dedektif yönü de vardır. filme heyecan gelsin diye teknoloji işini abartırsanız o karanlık havayı elinizden kaçırırsınız. şimdi 04 mart itibariyle vizyona giren yeni filmde bu alanda neler yapmışlar bir bakalım.


öncelikle tabi ki robert pattinson'ın batman'inden bahsetmek gerekiyor

çünkü böyle ikonik roller devredildiğinde izleyiciler tarafından yeni gelen oyuncu illaki reddedilir. bu james bond'da da böyledir, superman'de de böyledir, hatta sürekli oyuncu değiştiren doctor who'da bile böyledir. robert pattinson da nedendir bilmiyorum hala twilight'taki performansıyla hatırlanıyor. ki aradan geçen yıllarda oyunculuğunu ispatladığı pek çok yapımda yer aldı. pek ses getirmeyen the devil all the time'daki rolü bile yeterli olur aslında ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu anlamak için. bu nedenle rolün altından kalkabileceği üç aşağı beş yukarı belliydi zaten.


ancak batman'i hem oyuncunun, hem filmin nasıl yorumladığı da önemli bir nokta. bu filmde bruce wayne henüz iki yıldır batman. ve christian bale'in batman'i gibi operasyon adamı havası da yok. mesela filmin başında joker takipçisi çeteyi dövdüğü sahneye bakalım. burada suçlu psikolojisini çözmüş bir batman değil, suçlulardan gerçekten nefret eden bir intikamcı görüyoruz. ayrıca öfke problemiyle birlikte henüz travmalarını atlatamadığına, olaylardan hızlı bir şekilde etkilendiğine de şahit oluyoruz. ha derseniz ki batman hayatının hangi evresinde travmalarını atlatmış ki? burada haklısınız zaten ama bruce wayne / batman'in en güçlü özelliklerinden biri kendi psikesine olan hakimiyetidir. yoksa killing joke olayından sonra ortalama insanın akıl sağlığını koruması mümkün değil zaten. buradaki batman ise henüz bu kontrole sahip değil.

filmin batman'i yorumladığı en ilginç nokta ise bruce wayne'in nasıl zorlandığını mümkün olan en insani şekilde ele alması. normalde batman "all men have limits. they learn what they are and learn not to exceed them. i ignore mine." diyen bir karakter. ancak bütün gece şehrin en büyük suçlularının peşinde koştuktan sonra vurup kafayı yatmak kolay bir iş değil. buradaki batman'in de hafıza sorunları yaşadığını görüyoruz. ayrıca şahit olduğu şeyler normal bir insanın kaldıracağı türden işler değil. örneğin riddler'ın arkasında bıraktığı herhangi bir suç mahalini görmüş biri zaten bir hafta uyuyamaz.

batman de tüm bu olumsuzluklardan bire bir etkileniyor ve film batman'i 40'larda ve 50'lerde zirvesini gördüğümüz noir dedektiflerden biri gibi ele alıyor. dış ses olsun, sürekli yağmur yağması olsun, ben bir şeyler yapıyorum ama dünyadaki kötülük aslında değişmeyecek havası olsun hep bu estetiğin ürünü. ki bu aslında zamanın ruhunu temsil ediyor bir yerde ve uyarlama konusunda filmi bambaşka noktalara taşıyor.


tüm batman külliyatının en güzel özelliklerinden biri de çok çok iyi yazılmış villain'lara sahip olmasıdır

joker zaten de two face, riddler, scarecrow gibi otursanız üzerine tez yazabileceğiniz mükemmel örnekler var burada. bu filmde de riddler'ı kullanmışlar. ancak riddler'ı da tuzaklar kurup anlamsız aksiyon peşinde koşan bir karakter yerine neo-noir bir havada işlemeyi tercih etmişler.

peki hangi özellikler bu değişimi sağlamış? öncelikle riddler bir seri katil psikolojisine getirilmiş. karşılaştırma yapmak gerekirse örneğin seri katiller bir şekilde yakalanmak ister. (bkz: edmund kemper) riddler da yaptığı plana göre bir kafe'de polise teslim oluyor. ayrıca insanlardan ne kadar üstün olduklarını kanıtlamak için polisle ve toplumla oyun oynamaya çalışırlar. polise mektup yazan veya bulmaca bırakan (bkz: the zodiac killer) pek çok seri katil örneği var. riddler'ın seri katil psikolojisine yakın olduğu bir diğer nokta da hatırlanmak ve iz bırakma düşüncesi. pek çok seri katil gerçek hayatında kenara itilmiş insanlar olsalar da çok büyük ego'lara sahiplerdir. bu nedenle çarpık narsisizm özellikleri göstererek toplumu en rahatsız edici şeyleri yaparak hafızalara kazınmak isterler. batman, tutuklanan riddler'a kimse seni hatırlamayacak dediğinde o ana kadar soğukkanlı duran karakterin birden bire zıvanadan çıkması da bu yüzden. zaten riddler'ı canlandıran paul dano'nun tedirgin edici gülümsemesinden gözlüklerine, vücut dilinden bakışlarına kadar seri katil psikolojisinde birini canlandırdığını çok net şekilde anlayabiliyoruz. bu da karakteri ortalama bir süper kahraman kötüsünden çok çok çok daha tedirgin edici bir boyuta taşımış diyebiliriz.


filmin çekimlerine ve sanat yönetimine gelecek olursak

burada yine çok farklı bir anlayış belirlediklerini görmek mümkün. filmden çıktıktan sonra bir arkadaşımla da konuştuk bu filmin derdi temelde hikaye değil aslında. yani kim kazanmış kim kimi nerede dövmüş çok önemli değil. salondan çıktıktan sonra batman'in depresifliğini, gotham'ın karanlığını ve riddler'ın ürkütücülüğünü yanınıza aldıysanız the batman istediğini başarmış demektir.

çekimler de hep bu anlayışla yapılmış. mesela tüm sahneler bile isteye karanlık bırakılmış. hatta batman asansörden çıktıktan sonra insanları döverken sahnenin sadece kesikli olarak silahlardan gelen ışıkla aydınlatılması bu durumu ayrı bir estetiğe dönüştürmüş. bir de net alan derinliğini en uçta kullanmışlar. sahnede bir nesne bulunuyorsa sadece o net. hatta atıyorum bir kalem varsa sadece ucu net geri kalan her şey bulanık görünüyor. bu tabi bir hata değil. çünkü bu kadar ince bir net alan derinliği tutturmak dslr kamerada bile sıkıntılı bir iştir. burada amaç detaylar var evet ama dünya aslında anlaşılmaz ve karışıktır. baktığımız şey dışında (ki onun da belli bir kısmı sadece) hiçbir şeyi net göremeyiz demek olabilir.

sanat yönetimi ise yine dünyanın eksik ve tekinsiz atmosferini yansıtmak üzerine kurulu. mesela karşılaştırma için batmobile'lere bakalım. chris nolan'ın batman filmi biraz daha teknoloji hayranı bir yapıdaydı. bu nedenle kevlar yeleklerden, karbon fiber parçalardan bahsediliyordu sürekli. o üçlemede kullanılan batmobile de bildiğiniz tank gibi bir şeydi. ancak filmin evrenine göre mükemmel tasarlanmıştı. bu filmdeki batmobile ise kusursuz değil. hatta bazı tasarım hatalarına sahip. örneğin kompleks bir yapıda tasarlanmış olan motor baya aracın dışında. yani mermilere kafa atan tumbler'a göre daha kırılgan bir durumda bu araç. ufak bir patlayıcıyla aracı komple devre dışı bırakabilirsiniz mesela. yine de o köşelendirilmiş tasarım üzerine klasik amerikan arabası olması nedeniyle 40'ların noir filmlerine daha uygun bir estetiğe sahip diyebiliriz.


sonuç olarak

karşımızda batman'i sinemada (animasyonlar dahil değil yoksa batman the animated series'in eline su dökebilecek çok az yapım var) daha önce yapılmadığı şekilde ele alan, ciddi, sert ve kara film estetiğine yakın güzel bir film var. yalnızca süresi biraz kısaltılabilirdi belki insanlar o uzunluktan şikayet etmiş ama ağır atmosferli bir filmi de hızlı işletmek teknik açıdan çok doğru bir karar olmayabilir. o nedenle ben filmin süresi hakkında çok da şikayetçiyim diyemem.

ha bir de yazıyı kapatmadan son bir not: zoe kravitz çok güzelmiş, çok iyi oyuncuymuş, beğenmezsem allah da benim belamı versinmiş.