BİLİM 2 Ekim 2017
18,1b OKUNMA     885 PAYLAŞIM

Görüyor Olduğumuzu Sandığımız Işık Aslında Algımızın Yarattığı Bir Oyun mu?

Sözlük yazarı "limon kimyon zorro", görme eylemine ufukları katlayacak bir perspektiften yaklaşmış. Birçok kişinin sorgusuz sualsiz kabul ettiği gerçekleri sorgulayarak başka cevaplar çıkarımı yapan yazarın görmek konusunda yapmış olduğu ilgi çekici yorumuna bakalım.
iStock


7 milyar insanın %99.99'unu oluşturan insanlar, gerçekten ışığı görebildiklerine inanıyorlar.

onlar için hayatın çok daha kolay olduğunu düşünüyorum. siklemeden, merak etmeden, anlamadan, sadece itaat ederek, boyun eğerek, tren gibi koyulduğu rayda giderek yaşamak eminim ki huzur vericidir.

bu anlatacağım gerçeği hiç fark etmeden yaşayıp ölen milyarlar, nasıl oluyor da kendi öz benliğine saygı duyabiliyor şaşırıyorum.

kafamızın içinde bir beyin olduğunu biliyorsunuz.

kafatasının ışık geçirmediğini biliyorsunuz.

gözün ışığı elektrik sinyallerine çevirdiğini biliyorsunuz.

peki hiç merak etmiyor musunuz gerçek ışık nasıl bir şeydir acaba diye? 

zira şu anki haliyle hiçbirimiz dünyanın gerçekte nasıl gözüktüğünü bilmiyoruz. çünkü biz gerçek anlamda hiç ışık görmedik.


bunu biraz daha metaforik hale getirirsek, bizim "görmek" dediğimiz şeyin aslında gerçek objenin elektrik ile aktarılabilecek yeni bir formata dönüştürülmesi olduğunu anlayabiliriz. harika bir manzarayı mors alfabesiyle bir arkadaşınıza tarif ettiğinizi düşünün. işte gözün yaptığı tam anlamıyla budur. görüntüyü alır, kodlar, beyne görüntünün elektrik halini yollar.

aynı şey tatmak, koklamak, duymak ve hatta dokunmak için de geçerlidir.

bir koku aslında var olan bir molekülün burun tarafından elektrik sinyaline dönüştürülmesinin sonucudur. molekülün gerçek kokusunu asla bilemeyiz. aynı molekülün bir başkasına başka şekilde kokup kokmadığını bilemeyiz. bize kötü kokan bir molekülün bir başka canlıya harika gelip gelmediğini bilemeyiz.

yani daha ötesine gidersek bizlerin, beyne ulaşan bilgilerin dünyasında var olduğumuz gerçeğini fark etmeden yaşamak, tartışmasız bir cehalettir. bizler fiziken gerçekten bir dünyada mıyız, bunu da bilemeyiz. boşlukta havada asılı bir sinir yumağı mıyız, nehirde bir plankton muyuz, dinazor muyuz bilemeyiz.


işte tam da bunları düşünen rene descartes varlığını dayandırabileceği tek noktayı, var olup olmadığını sorgulamasına yarayan düşünmede bulmuştur.

"düşünüyorum öylese varım" demek, diğer hiçbir duyuma güvenemem çünkü varlıkları ve verdikleri şüphelidir demektir.

düşünün.

varsınız ama neredesiniz?

çevremizde bir şey var mı?

bizden başka kimse var mı?

limonun bir tadı var mı?

ışık, aydınlık, renk var mı?

varsa neye benziyor?

(bkz: erkeklerdeki renk algısı/@limon kimyon zorro)
(bkz: öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler/@limon kimyon zorro)