Gerilim Filmlerinin Babası Alfred Hitchcock'ın Hayat Hikayesi
gerilim filmlerinin efendisidir alfred hitchcock
13 ağustos 1899’da londra’da leytonstone’da dünyaya geldi. çocukluğunda arkadaşları ile arası iyi değilmiş. o yüzden okul arkadaşları ona “cocky” lakabını takmışlar.
babası ve annesi disiplin konusunda kendisine sert davranmış. babası, hitchcock beş yaşındayken eline bir not bulunan kağıdı verip onu karakola göndermiş. notu okuyan polis, alfred’i hücreye atmış. biraz bekledikten sonra da “kötü çocukların başına böyle şeyler gelir” diyerek minik alfred’i bırakmış. çünkü bu babasının polisten isteğiymiş. tabii beş yaşındaki bir çocuk üzerinde bu olayın etkisi silinmeyerek daha sonra filmlerinde de bir şekilde kullanacağı polis tarafından suçsuz yere cezalandırılma korkusu oluşmuş.
sadece babası değil annesi de disiplini sağlamak için ceza yöntemine başvurmuş. hitchcock’u yatağının önünde saatlerce tek ayak üstünde bekletmiş. bu gibi durumlardan dolayı annesi de hitchcock filmlerinde sorunlu anne olarak yansımış.
15 yaşındayken babasını kaybeden hitchcock, henley’s isimli reklam şirketinde çizerliğe başladı. londra üniversitesi’nde mühendislik eğitimi alan hitchcock, 21 yaşında famous players lasky film stüdyosu’nun londra şubesinde prodüktör yardımcısı olarak çalışmaya başladı. 1926’da alma reville ile evlendi ve iki yıl sonra ileride sapık ve trendeki yabancı filmlerinde rol alacak kızı patricia doğdu.
1922’de çektiği ilk filmi no. 13 tamamlanmadı. bunun ardından 1923’ten 1929’a kadar 10 sessiz kısa film yönetti. sessiz filmlerinde çeşitli efektlerle izleyecinin dikkatini çeken yönetmen, asıl kendi tarzını 1926’da yönettiği the lodger filmiyle buldu.
1929’da yönettiği blackmail, ingiltere’nin ilk sesli filmi olarak tarihe geçti.
1930’lar boyunca filmleriyle isminden bahsettiren hithcock, 1939’da ingiltere’den ayrılıp hollywood’a yerleşti.
hitchcock dünya sinema sahnesine adını 1940’ta hollywood’da çektiği rebecca ile duyurdu. bu filmde karısı rebecca’nın ölümünün ardından yeniden evlenen maxim’e ve rebecca’nın ölümüne odaklanan film 1940 yılında en iyi film oscar’ını kazandı.
Rebecca'nın fragmanı
suspicion, lifeboat, notorious filmleri ile kariyerine devam eden hitchcock özelikle 1946’da yönettiği casusluk ve aşk öyküsü temalı notorious filminde atom bombasında kullanılmak için şarap şişelerinde saklanan uranyum tozları sahneleri yüzünden fbi’ın takibinde kaldı bir süre.
1948’de yönettiği, gerçek bir hikayeye dayanan rope filmi usta yönetmenin ilk renkli filmidir. konusu chicago üniversitesi’nde okuyan leopold ve loeb adlı iki öğrencinin 1924 yılında sınıf arkadaşlarını katletmelerinden esinlendiği bu filminde tek mekan kullanan usta yönetmen, sahneleri hiç kesmeyip filmi gerçek zamanlı devam ettirmiştir.
1958’de yönettiği vertigo’da yükseklik korkusu olan dedektif scottie ferguson’u anlattı. baş dönmesi anlamına gelen vertigo’da, hitchcock “dolly zoom” tekniği ile izleyicilerin başını döndürürken, bu teknik sinema tarihine “vertigo efekt ve hitchcock zoom’u olarak geçti.
Vertigo Efekti
hitchcock 1960’da robert bloch’un wisconsinli suçlu ed gein’den esinlenerek yazdığı romanından devrinin ötesinde olan psycho filmini çıkardı. hala günümüzde de yankısı devam eden bu filmin özenle çekip kurguladığı duş sahnesinde, bıçağın saplandığını bir kere bile göstermeden tüm gerilimi müthiş bir şekilde seyirciye yansıtarak dünya sinema tarihinde asla unutulmayacaklar arasında yerini almıştır.
usta yönetmen filmin telif haklarını satın almış, kitabın kopyalarını piyasadan toplatarak hikayenin sonunun öğrenilmesine engellemeye çalışmıştır.
hitchcock 1963’te the birds filmini çekti. denk geldiği bir haber ve daphne du maurier’in kısa bir öyküsünü birleştirdi.
bodega sahiline saldıran farklı türlerden kuşların yol açtığı dehşeti anlatan the birds filminde başrol oyuncusu tippi hendren, filmde gerçekten kuşların saldırısına uğramış. hatta alfred hitchcock ve tippi hedren arasında the birds çekimi sırasında yaşananlar 2012 yapımı the girl filmiyle aktarılmıştır.
1976’da victor canning’in romanından uyarladığı family plot kariyerindeki son filmi oldu.
cameo rollerini seven bir yönetmendi. psycho filminde ofis penceresinde, the birds filminde dükkandan çıkarken küçük köpeklerle göründü. 1927’de çektiği the lodger filminden itibaren kariyerinde toplam birçok filmde cameo rollerle karşımıza çıktı.
cameo sahneleri
psikolojik öğelerin işlenişine titizlikle önem veren yönetmen 1945’te yönettiği spellbound filminin düş bölümleri için ressam salvador dali ile çalıştı.
abd’de çektiği ilk film rebecca ile en iyi film oscarı’nı kazandı. ama kariyeri boyunca beş kere aday olduğu en iyi yönetmen oscar’ını hiç kucaklayamadı.
1979’da amerikan sinema enstitüsü tarafından yaşam boyu başarı ödülü ile onurlandırıldı. 1980’de ise kraliçe ii. elizabeth tarafından “sir” ilan edildi.
ünlü fotoğrafçımız ara güler’in yolu da alfred hitchcock ile kesişti
“onunla yaptığımız çalışmayı unutamam. onun çekimi biraz sıkıntılı olmuştu. ayaklarını ön plana alarak bir fotoğraf çekmek istedim. hitchcock da rejisör olduğu için, fotoğraf işlerini de iyi biliyor. karşımda kurnazca hareketler yapıyor. çalışırken sanki rol yapıyor, sesler çıkartıyor, oyun oynuyordu. sabah 11’de başladığımız çalışma akşam 5’te bitti. bana kızdı başlarda, sevmedi. ben içimden “yahu ben picasso’larla falan çalışıyorum, sen de kim oluyorsun! sen hitchcock’san, ben de ara güler’im” diyorum. ama sonra alıştık birbirimize. şakalaşmaya başladık. baktı ki, ben ondan daha matrak biriyim, rahat rahat çalıştık.”
tabi kendisiyle alakalı birçok rivayet var
sarışın takıntısından dolayı başrollerini sarışın kadınlara verdiği, aldığı katolik eğitimle alakalı olarak ilişkilendirilen sert ve tutucu davrandığı, kameramanıyla bütün gece kameraya zincirli kalması konusunda iddiaya girdiği ve onun kahvesine müshil ilacı attığı, kızını dönme dolaba bindirip saatlerce tepede bıraktığı söylenir.
dünya sinemasında pek çok yönetmene ilham olan, tüm zamanların en iyi yönetmenlerinden alfred hitchcock 29 nisan 1980 tarihinde hayata veda etti.
kaynak: wikiwand, listelist