EKONOMİ 26 Mart 2018
18,8b OKUNMA     890 PAYLAŞIM

Gelir Adaletsizliği Kavramı Neden Her Ülke İçin Aynı Şekilde Yorumlanamaz?

Gelir adaletsizliği ve gelir eşitsizliği arasındaki fark, bizlere bu değerlerin neye göre değişip değişmeyeceğini de anlatıyor.
iStock

gelir adaletsizliği ile gelir eşitsizliğinin bambaşka kavramlar olması ve dahi gelir adaletsizliği kişinin anlayışına göre farklı boyutlarda tanımlanabilirken gelir eşitsizliğinin objektif bir ekonomi-matematik gerçeği olması ufkunuzu açabilir.

gelir eşitsizliği en temel haliyle bir ekonomide elde edilen gelirin kişilerce hangi oranda paylaşıldığının göstergesidir. 0 ile 1 arasında değişen gini katsayısı ile ölçümü yapılır ve 0 ise bütün gelirin muntazam bir şekilde paylaşıldığını, 1 ise bütün gelirin tek bir kişide toplandığını gösterir.

gelir adaletsizliği ise tanımlaması biraz daha karmaşık bir mefhumdur. çünkü adaletsizliği tanımlamak için ortaya konulan adalet anlayışı, ortaya koyan kişinin/kurumun dünya görüşünden bağımsız olarak ele alınamaz. örneğin soğuk savaş döneminden kalma radikal bir komüniste göre sıfıra eşit olmayan her gini katsayısı gelir adaletsizliğine bir örnektir.

bugün dünyada hakim olan ekonomik sistem kapitalizm olduğuna göre, gelir adaletsizliği kavramını kapitalizm çerçevesinden değerlendirecek olursak bunu merkez kapitalizm ve çevre kapitalizm olmak üzere iki farklı boyuttan ele alabiliriz.

merkez kapitalist ülkelere bakacak olursak, bunların birçoğunda güçlü bir kamuoyu ve yerleşik demokratik kültürler olduğunu görürüz. kapitalizm'in ilk filizlendiği bu ülkelere bugün bakacak olursanız, adaletsiz bir gelir eşitsizliğine karşı çok sert tepkiler verildiğini görürsünüz. bu eşitsizliğe adaletsizlik kavramını kazandıracak olan temel unsursa katma değer üretimi olmaksızın elde edilmiş olmasıdır.

eğer mevcut yasaları çiğneyerek elde edilmiş ise sistemin bekası için derhal cezalandırılması ilgili kurumların sorumluluğundadır. eğer yasalardaki açıklardan dolayı elde edilmişse, yasalardaki açıklar derhal yasama organı tarafından yeniden düzenlenir ama ilgili kuruma hukuk geriye işleyemeyeceğinden dolayı bir ceza verilmez, bu noktada sistem sadece geleceğe dönük tedbirler alabilir. ama on yıllarca geçmişi olan bir sistemde artık bu tarz açıkların giderek azaldığı da bir vakıadır.

bütün bu önlemlere rağmen kapitalizm gelir eşitsizliği de ve toplumsal tansiyonlar açısından daha önemlisi servet eşitsizliği de yaratmak zorundadır. servet eşitsizliğinin neden oluştuğunu daha önce miras maaş oranı üzerinden açıklamaya çalışmıştım:


bir ekonomi durmaksızın artan bir ivmeyle büyüyemez

ekonomik büyüme değil ama büyüme ivmesi azalmaya başladığı andan itibaren önceki dönemden elde edilen kümülatif gelirlerden oluşan sermayenin ekonomideki ağırlığı artmaya başlar ve biz bunu gelir/servet eşitsizliği olarak görürüz.

bugün dünyadaki servet eşitsizliği gelir eşitsizliğinden bu nedenle çok daha ciddi boyuttadır.

bugün merkez kapitalist ülkeler, kapitalizm demokrasi ile bütünleşik bir halde bütün kapsayıcı kurumlarıyla uyumlu şekilde bu sistemi kurmuş olmalarına rağmen kaçınılmaz hale gelen gelir eşitsizliğinin toplumsal katmanlar gözünde gelir adaletsizliği olarak algılanarak toplumsal tansiyonları yükseltmesi riskinden kendilerince haklı olarak çekinmektedirler.

sermaye birikiminin toplumsal meşruiyeti olan gelir adaletini sağlamak için gerekirse, emek lehine gelecekteki kazanımlarından kısmi olarak feragat etmeye hazır olan sermaye grupları da mevcuttur. bu nitelikte ise sermaye kendi ve toplumun çıkarına en uygun şekilde kullanacak argümanlar yaratır. mesela smart is the new sexy akımını ele alacak olursak, bilimin popülerleşmesi, akran zorbalığına maruz kalan akademik potansiyeli yüksek çocuğun korunması ve zorbalık yapan çocuğun cezalandırılması, chuck, the big bang theory gibi dizilerle toplumda katma değer yaratacak potansiyeli haiz kişilerin parlatılması yoluna gidilmesi ve kapitalist sistemin nitelikli emeğe yeri geldiğinde daha çok ücret vadetmesi bu yönde atılan adımların en belirginleridir.

tabii her adım bu kadar güzel değildir

yerleşik kapitalist sistem bu gelir eşitsizliğin yaratabileceği gelir adaletsizliği temelli sosyal tansiyonlara önlem olarak neoliberal uygulamaları kullanarak toplumsal kutuplaştırmalar da yaratmıştır. amerika'daki siyah beyaz çatışmasından farklı olarak, 21. yüzyıla ait yeni fay hatları inşa etmek geçer akçe olmuştur. günümüzde bunun en popüleri feminizmdir. kapitalizm ikinci dünya savaşı sonrası dönemde feminizm'den istediğini aldıktan sonra üçüncü dalga feminizm adı altında yeni adaletsizlik taleplerini feminizm ile savunur hale getirerek mra gibi kontra akımları canlandırmıştır. bu ikisi birbirini yerken arka planda kapitalist sistem yerini sağlamlaştırmaktadır. bir noktadan sonra bu toplumsal kapitalist yapıyı kapsayıcı kurumlar üzerinden tehdit eder hale geleceğinden dolayı, orta vadede feminizm de merkez kapitalist ülkelerde önemini yitirecektir.

kapitalizmin çevre ülkelerinde ise durum biraz daha farklıdır. bu ülkelerde demokrasi ve kapitalizm arasında tarihsel süreçte gelişmesi gereken birliktelik ve uyum gerçekleşmediğinden dolayı merkez kapitalist ülkelere göre gelir adaletsizliği olarak tanımlanabilecek bir gelir eşitsizliği, kapitalist sistem içerisinde olması beklenen bir gelir eşitsizliğiymiş gibi yansıtılabilir.

buna örnek olarak, çevre ülkedeki iktidarla olumlu ilişkiler kurmuş bir şirketin kamuyu zarara uğratma pahasına yüksek bedelli kamu ihaleleriyle ihya olması örnek verilebilir. bu durumun direkt olarak yansıdığı sektör ise kahir ekseriyetle inşaat sektörüdür. bunu nedeni ise inşaatta yatırım geri dönüş sürelerinin katma değerli sanayi yatırımlarına kıyasla oldukça düşük olmasıdır. 


bu noktada yapılacak en büyük hata şudur

çevre ülkelerde hakim toplumsal kültürün böyle konularda toplumsal tansiyon yaratmaya elverişsiz olduğunu iddia etmek ve dahi bu tezi savunmaktır. kültürden bağımsız olarak bu tarz sebepsiz zenginleşmeye yol açacak olan hareketler, çevre ülkedeki vergi yükünü sırtlamış kesim tarafından tepkiyle karşılanır. bu tepkisizliğin nedeni yerleşik kültür değil, düşük kapitalist bilinçtir ki bunun temeli de eğitim eksikliğinden başka bir şey değildir.

sermaye birikimi eksikliği ve birikimi olan kıt sermayenin katma değer ihtiva etmemesi nedeniyle çevre kapitalist ülkelerde vergi tabanı merkezdekinin aksine oldukça dardır. bu nedenle, katma değer üretimi sağlayan dar bir kesimin hem direkt hem de dolaylı vergilerle vergi yükünü yüklenmek zorunda bırakılması bir sonuçtur. bu duruma meşruiyet kazandırmaksa ancak ve ancak neoliberal fay hatlarını siyaseten tetikleyen stratejiler geliştirerek mümkün olabilir.

tam olarak bu nedenle

gelir adaletsizliği kavramı merkez ve çevre kapitalist ülkelerde aynı şekilde tanımlanamaz ve aynı nedenle bu tanımsal farklılıklar yerleşik kültüre bağlanamaz. bunları yerleşik kültüre bağlayan bu ülkelerdeki neoliberal siyaset yapıcılardır. aksine bu durumun nedeni ekonomik açıdan dar olan vergi tabanı, siyasi/sosyolojik açıdansa eğitim eksikliği kaynaklı kapitalist bilinç eksikliğidir.