Geert Hofstede'nin Ülkelerin Kültürel Farklılıklarını Analiz İçin Kullandığı Teori
geert hofstede'in ülkeler arasındaki kültürel farklılıkları analiz etmek için geliştirdiği bir teoridir bu. teoriyi ilk geliştirdiğinde hofstede, yalnızca 4 kültürel boyutu incelemiştir lakin daha sonra çalışmalarını genişletmiş ve 6 kültürel boyutun analizini ortaya koymuştur.
bu boyutlar:
1) individüalizm - kolektivizm (individualism versus collectivism, ivc)
2) belirsizlikten kaçınma endeksi (uncertainty avoidance, uai)
3) güç mesafesi endeksi (power distance index, pdi)
4) maskülenlik - feminenlik (masculinity versus femininity, mvf)
5) kısa vadeli - uzun vadeli oryantasyon (long versus short, lvs)
6) hoşgörü - kısıtlayıcılık (indulgence versus restraint, ivr)
şeklindedir. şimdi bu maddeleri kısaca izah edelim.
1) individüalizm - kolektivizm
bildiğimiz gibi batıda kolektivizm doğuya göre güçsüzdür. girişimciliğin ödüllendirildiği kapitalist bir sistemde bireyciliğe önem veren toplumlarda ekonomik kalkınmanın ve endüstrileşmenin daha kolay olması doğal bir durumdur. buna ilaveten; modernitede bir tarafta çekirdek aileler, diğer tarafta geniş aileler norm iken postmodern toplumda çekirdek aile kurumunun da giderek çözülmeye başlamasıyla (bkz: aile/@highpriestess) durum farklı bir çehre kazanmıştır.
individüalist toplumlar her ne kadar gelir adaletsizliğinin daha fazla olduğu ön yargısı ile etiketlenseler de, abd'de jeff bezos gibi bir adamın olmasının ortalama bir abd vatandaşının yaşam standardını düşürmediği, bu toplumlardaki sosyal mobilitenin göreceli kolaylığı, orta sınıfın genişliği ve genel refah düzeyinin yüksekliği göz önünde bulundurulması gereken ayrıntılardır.
grup ilişkilerinin güçsüzlüğü yargının işleyişine de yansır. birey odaklı yargı daha adil iken, kolektivist toplumlarda hak ve hürriyetlerin belirli gruplara özgü olduğunu gözlemlemek mümkündür. bireycilik, nepotizmle değil liyakat ile barışıktır.
bir ülkedeki eğitim sisteminde de bireyciliğe yaklaşıldıkça öğrencilerin fikir ve bilgi edinimleri daha temel bir hedef olurken öğretmen otoritesi ve ezbercilik güç kaybeder. bu devletçiliğin güç kaybetmesi ile de yakından ilişkilidir.
2) belirsizlikten kaçınma endeksi
bir ülkede belirsizlikten kaçınma skoru yükseldikçe muhafazakârlık artar. yüksek bir belirsizlikten kaçınma skoru, zenofobiyi ve duygusal davranışların da baskınlığını beraberinde getirir. zıttı ise tolerans, duyguların bastırılması ve yeniliklere açıklık şeklinde kendisini gösterir.
politikaya ilgi ve protesto kültürü bu skorun düşük olduğu ülkelerde daha kuvvetlidir. skor yükseldikçe yasalar spesifikleşir ve devletin müdahale alanı genişler. skor düştükçe yasalar azalır ve esner.
bir medeniyetin geleceği için önem arz eden dinin neden etkili olduğunun açıklamaları max weber'e kadar dayanır. protestan veya budist bir topluluğun, müslüman veya katolik bir topluluğa göre daha düşük bir belirsizlikten kaçınma skoruna sahip olması anlaşılabilirdir. yine cinsiyet rollerinin isveç'te güçsüz olması da bu kültürel boyut ile ilişkilidir.
dahası, "belirsizlikten kaçınma" faktörü psikolojik olarak tehditlere karşı temkinli olmayı beraberinde getirdiğinden bu faktörün etkin olduğu bir gelenekte büyüyen bir çocuğun dünyanın acımasız bir yer olduğuna henüz küçüklüğünde inandırılma olasılığı yüksektir. aksi bir senaryoda ise çocuğun müşfik bir dünyaya inanması daha olasıdır. bunun da oyun teorisi için ifade edeceği anlam yadsınamaz.
insan ilişkilerini oyun teorisi bağlamında simüle eden güzel örneklerden biri evolution of trust adında bir interaktif oyundur. (incelemek isteyenler için: evolution of trust) bu oyunda farklı karakterlerin kooperasyona bakış açılarının genel sonucu nasıl etkileyebileceğini utilitaryen bir bakış açısı ile inceleyebilir, ileri aşamalarda sistemi kendi isteğinize göre modifiye edebilirsiniz.
3) güç mesafesi endeksi
diğer endeksler gibi siyaseti, eğitimi, sosyal yaşamı ve iş hayatını derinden etkiler.
güç mesafesinin yüksek olduğu bir ülkede muktedirin ayrıcalıklı olması normal karşılanır ve insanlar olduklarından güçlü görünmek için çabalayabilirler. otoriteye yüksek saygı vardır. güç mesafesi düştükçe ise güç sahibi olanlar mütevazi bir imaj yaratmayı seçerler. bisikletle işe giden politikacıların, kot pantolon ve t-shirt ile gezen milyarderlerin görüldüğü ülkeler buna örnektir.
oligarşik iktidarlar, militarizm ve otokrasi de yüksek bir güç mesafesi ile natürel bir ilişki içindedir. rasyonel tartışma kültürü böyle topluluklarda yeterince özümsenmediğinden şiddet kullanımı ile daha yaygın karşılaşılabilir.
bu skor yükseldikçe öğrencilerin eğitim hayatlarında söz sahibi olma özgürlükleri azalır. öğrenciler öğretmene daha bağımlı olur. öğretmen ve öğrenci çatıştığında ise öğrencinin aile üyeleri öğretmenin tarafını tutabilir. çünkü bu kültürlerde öğrenci ve öğretmen eşit olup kooperasyon ilişkisi içinde değildir. öğretmen hiyerarşik olarak yukarıdadır.
anekdotal verilerin en güvenilir kaynaklar olmadığını not ederek belirtmeliyim ki ben bu farklılığı bireysel olarak da gözlemledim. 17-18 yaşlarımda iken university of cambridge'de bir dönem geçirdiğimde öğretmenlerin derste yapılacaklarla ilgili olarak sürekli bizden feedback almaları, bize yaşıtları gibi davranmaları, dersler dışında da bizimle sosyal aktivitelere katılabilmeleri ve öğretmenlere isimleriyle hitap edebilmemiz dikkatimi çekmişti. türkiye'de en nitelikli okullarda dahi böyle bir rahatlık söz konusu değil. benim için bu tecrübe, university of cambridge'in global sıralamada ilk 10'da olduğunu düşündüğümde hiyerarşi kültürünün ve anlamsız baskının başarı için gerekli olmadığının, türkiye'deki algının problemli olabileceğinin bir göstergesiydi.
4) maskülenlik - feminenlik
tanımlanma biçiminden mütevellit yanlış anlaşılmaya açık bir endekstir. bu boyutu, isveç kültürüne aşina olduğumdan iki uç örnek olan isveç ve çin üzerinden kıyaslayacağım.
masküleniteden kastedilen çalışmak için yaşamak, maddi kazanç odaklılık ve cinsiyet rollerinin belirginliği iken feminenlikten kastedilen ilişkilere ve hayat kalitesine önem vermek, cinsiyet rollerinin flulaşması gibi niteliklerdir. binaenaleyh çin'in neden bu boyutta çok uç bir maskülen örnek olacağını çözümlemek zor değildir. çin aşırı derecede ekonomik büyüme odaklı bir ülke iken bu büyük ekonomi çinlilere süper bir yaşam kalitesi sunmamaktadır. bunda hem çin'deki siyasi ve iktisadi sistemin, hem de nüfusun etkisi olabilir ancak mevcut tabloyu çinliler kültürel olarak da besler.
yani çin'de ortalama bir insan yaşam kalitesini feda ederek ekonomik kazanç için daha fazla çalışmakta bir sakınca görmeyecek iken bu durum isveç'te geçerli olmaz. hatta isveçlilerin fika adında bir ritüelleri vardır. fika, iş yerlerinde verilen kahve molalarına verilen isimdir. bu molalarda çalışıyorsunuz diye isveçliler sizi alkışlamaz. aksine sizden kendinizi stresten uzak tutmanız, aşırı hırsa kapılıp da hayatta önem arz eden diğer şeyleri kaçırmamanız beklenir.
isveç'te wage gap de maskülen ülkelere göre çok daha azdır. isveç'te parlamentodaki kadın oranların 2018'de %46 olduğunu, çin'de ise bu oranın %24 olduğunu not edebiliriz.
geleneksel aile modelinin nerede daha güçlü olacağını, hangi ülkede çevreciliğe daha fazla önem verileceğini, müzakereden ziyade zorbalıkla problem çözümünün nerede daha alışılmış olacağını ise söylemeye lüzum yok.
5) kısa vadeli - uzun vadeli oryantasyon
özellikle problem çözümünde izlenen stratejiler için mühim bir endekstir.
bana kalırsa bu boyutu açıklarken ekonomist jevons'un ortaya attığı jevons paradoksunu kullanabiliriz. (bkz: jevons paradoksu/@highpriestess) kısa vadeli hesap yapan bir ekonomist salt verimlilik ile kaynak tüketimi sorununu çözümleyebileceği fikrine kapılabilir lakin uzun vadeli hesap yapan bir ekonomist kaynakların eskisinden de çok tüketileceğini ve uzun vadede aynı teknolojinin daha verimli bir versiyonuna değil, yepyeni projelere ihtiyaç duyulacağını öngörebilir.
tabii bu verdiğim fazla soyut bir örnektir çünkü hofstede'e göre bu yalnızca ekonomik bir boyut değildir, boyutun genel olarak zevki ertelemek ve tasarrufu teşvik etmek ile bağlantılı olduğu söylenebilir.
6) hoşgörü - kısıtlayıcılık
bu boyut yeni sayılabileceğinden üzerinde henüz yeterince araştırma yapılmamıştır fakat kısıtlayıcı kültüre örnek olarak yine çin verilebilir. buna ek olarak, hofstede'in tolerans derken bir takım spesifik şartları vardır. mesela hofstede, cinsel normlara karşı toleransı incelerken zengin ülkeleri kendi içlerinde kıyaslamıştır. indulgent society'i restrained society ile karşılaştırırken, indulgent society için "in wealthy countries, less strict sexual norms", restrained society için ise "in wealthy countries, stricter sexual norms" diye özellikle belirtmiştir.
açıklamalarımız bittiğine göre gelelim türkiye'ye
endekslerin adları uzun olduğundan ötürü skorları paylaşırken yazının başında parantez içinde belirttiğim akronimleri kullanacağım.
türkiye:
pdi: 66
ivc: 37
mvf: 45
uai: 85
lvs: 46
ivr: 49
bu verilere göre türkiye, yüksek güç mesafesi ve belirsizlikten kaçınma endeksli, kolektivist bir ülkedir. maskülenlik - feminenlik, hoşgörü - kısıtlayıcılık, kısa/uzun vadeli oryantasyon endekslerinde ise ortalarda yer almaktadır. yani türkiye'yi türkiye yapan endekslerin pdi, uai ve ivc üçlüsü olduğunu söyleyebiliriz.
şimdi uç örneklerden çin ve isveç'e bakalım
çin:
pdi: 80
ivc: 20
mvf: 66
uai: 30
lvs: 87
ivr: 24
meâli: çin kültürü yüksek güç mesafesi endeksli, kolektivist, maskülen, pragmatik ve kısıtlayıcı olup yine de belirsizlikten kaçınma endeksi düşük bir ülkedir.
isveç:
pdi: 31
ivc: 71
mvf: 5
uai: 29
lvs: 53
ivr: 78
meâli: isveç individüalist, toleranslı, feminen, düşük güç mesafesi ve belirsizlikten kaçınma endeksli bir ülkedir.
bu veriler ışığında
özellikle pdi, uai ve ivc üçlüsü türkiye'yi yakından ilgilendirdiğinden herhangi bir türk vatandaşının kendisine yöneltmesi gereken sorular gayet basittir:
1) gerek eğitim, gerek iş, gerek aile yaşamımda ve sosyal hayatımda hiyerarşiyi, gerontokrasiyi doğal karşılamaya koşulsuzca devam etmeli miyim? edersem ve herkes benim gibi davranırsa bunun toplumsal sonuçları ne olur?
2) individüalizm gerçekten bencillik midir? bencillik ise individüalizmin baskın olduğu bir ülkede başarılı bir sosyal refah sistemi nasıl işlemektedir? nepotizm ve oligarşik yapılanmalar, kaynakların yanlış yerlere harcanmasına vesile olan kurumsal yozlaşmalar neden individüalizmin güçlü olduğu ülkelerde daha azdır?
3) belirsizlikten kaçınma hedefinden doğan ritüellerin hayatın her safhasına egemen olması dış dünyaya adaptasyonu kolaylaştırır mı zorlaştırır mı? daha çok kurala ihtiyacımız gerçekten var mı? gelecek fobilerimiz refah seviyemizi yükseltiyor mu yükseltmiyor mu?
ülkesinin çin'e değil, isveç'e benzemesini isteyen toplumlar için bu sorulara verilmesi gereken yanıtlar ortadadır. gayrisafi yurtiçi hasılaya bakarak çin'i isveç'ten daha zengin bir ülke olarak tanımlayacak toplumlar için ise "gelişim"den anlaşılan şey bambaşkadır.
kültürel alışkanlıkları ortaya çıkaran çeşitli tarihsel dinamikler olabilir. ancak unutulmamalıdır ki kültürleri yaşatmaya devam eden insanlardır.
ilgili kaynaklar: hofstede insights, andrews university, statista