Gaziemir'de Yıllardır Zehir Saçtığı Halde İlgilenilmeyen Nükleer Atık
dw türkçe'nin videosuyla bir kez daha hatırladığımız, geçen 10 yıllık sürede sonuca bağlanmamış karanlık bir olay bu.
bu olayla ilgili atık probleminin ortadan kaldırılması dışında, üstünde durulması gereken başka önemli bir konu ise bu atıkların oraya nasıl getirildiği ve gömüldüğü olmalıdır.
faaliyetine 1940'lı yıllarda başlayan firmanın işleyiş sistemi, dışarıdan getirdiği kurşun içerikli hurdaları geri dönüşüm tesisinde işleyip üretimini yaptığı kurşunu işleyebilir haline getirmek üstüne kuruluydu. bu noktada şuna da değinmek gerekiyor ki tarih boyunca yaygın bir şekilde kullanılan kurşunun 19. yüzyıla gelindiğinde insan sağlığı ve çevre üstünde birçok hasara sebep olması gerekçesiyle gelişmiş ülkelerin büyük çoğunluğunda kullanımı katı düzenlemelerle yasaklanıyor ya da azaltılıyor. (bkz: kurşun zehirlenmesi). fakat türkiye gibi az gelişmiş ülkelerde bu sınırlamalar daha esnek ve bu nedenle insan sağlığını ve doğayı tehdit eden bu zararlı metalin kullanımı hala yaygın. fakat yine de bu demek değil ki bu konuda belirli düzenlemeler ve kurallar söz konusu değil.
bu tarihsel bilgiden sonra tekrar konumuza döndüğümüzde; söz konusu fabrika, çalışanlarının bu ağır metale maruz kalmasından ötürü hukuka yansıyan çeşitli şikayetlerle karşılaşıyor bu süreçte. fakat her ne hikmetse bu şikayetler fabrikanın faaliyetlerini gerçekleştirirken (veya sonlandırırken) insan ve doğaya zarar vermesinin önüne geçemiyor. ve bu durum aynı fabrikanın yurt dışından nükleer atık kategorisindeki çöpleri alarak fabrikasında işleyip sonrada aynı yere gömerek bugünkü korkunç tabloya yol açmasına kadar devam ediyor.
bu noktada konuyla ilgili şu can alıcı bilgiye değinmekte fayda var; kurşun, yapısı itibarıyla radyasyonun dışarıya yayılmasını önlemek için nükleer maddeleri kaplamada dünya genelinde en çok kullanılan materyal. (bkz: lead shielding) sanıyorum bu bilgiyi öğrendikten sonra atıl fabrikanın arazisinde gömülü bu nükleer atıkların oraya neden ve nasıl geldiği biraz daha netlik kazmamıştır. anlaşılıyor ki söz konusu fabrika bilerek veya bilmeyerek yurt dışından kurşun kaplı nükleer atıkları ülkeye getirerek tesislerinde geri dönüştürerek işine yarar hale getirdikten sonra, bu işlemeden geriye kalan tehlikeli atıkları yine kendine ait araziye sonuçlarını göz ardı ederek gömmüştür. bütün bunlar gerçekleşirken bu yasa dışı faaliyetlerinin denetleme mekanizmalarına takılmaması, burada çok ciddi bir ihmalin ve usulsüzlüğün olduğunu açıkça ortaya koyuyor. bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda bugün karşılaşılan tablonun kazanma hırsının yarattığı usulsüzlükler ve bu usulsüzlüklerin yetkili mercilerce denetlenmemesi sonucu oluştuğu aşikar.
bu usulsüzlük ve denetimsizliği maddeler haline somutlaştırmak gerekirse
1. söz konusu fabrikanın üretim esnasında çalışanlarının ve çevre halkının sağlığını tehdit eden yöntemlere başvurması.
2. yetkililerin hem üretim sürecini yeterli kadar denetlemediği hem de başlıkta söz konusu olan nükleer atıkların ülkeye sokulması esnasında gümrük denetimini yeterli ölçüde sağlamaması.
3. atıkların fabrika arazisine gömülmesi her ne kadar fabrikanın uzunca yıllar sürdürdüğü bir pratik olsa da yasal düzelmelere tabii olması ve denetlenmesi gereken bir konu olduğu hesaba katıldığında bu süreçte de ciddi bir ihmalin varlığından söz edilebilir.
şimdi gelelim atıklar araziye gömülüp fabrika terk edildikten sonraki süreçte vuku bulan olaylara
halktan giden şikayetler sonrası yetkililer tarafından bu nükleer atıkların varlığı tespit ediliyor ve 2012 yılı itibariyle bütün kamuoyu bu durumdan haberdar oluyor ve bu süreçte mülk sahipleri olan sorumlu kişilere gerekli cezalar kesiliyor. fakat aradan geçen 10 yıllık süreçte bütün bu cezalara rağmen mülk sahipleri ya da yetkili otoriteler herhangi bir çözüm yoluna gitmiyorlar ve problem ilk günkü haliyle olduğu gibi korunarak bu güne geliyor. bu noktada şunu hatırlamakta fayda var ki; bu olayda mevzubahis olan nükleer atıkların yok edilmesi neredeyse imkansız. söz konusu problem nükleer enerji üretimi yapan gelişmiş ülkelerin uzunca bir süredir gündeminde olmasına rağmen henüz efektif bir çözüm bulunabilmiş değil. (nükleer atıkları ne yapmalı/the guardian) tartışılan çözümler arasında atıkları uzaya yollamaktan en izole adalarda depolamaya kadar varan öneriler yer alsa da bu çözümlerin hiçbirisi problemi zararsız bir şekilde çözebilmek adına güvenli metotlar olarak görülmüyorlar. çünkü nükleer atık yok olmuyor ve her ne yapılırsa yapılsın doğaya ve canlılara bir şekilde zara veriyor. fakat yine de bu sorun insanların aç gözlü bir şekilde nükleer enerji üretmesinin önüne geçemediği için gelişmiş ülkeler tüm bu risklere rağmen nükleer enerji ve dolaylı olarak nükleer atık üretimine de devam ediyorlar.
bu üretimi gerçekleştiren ülkeleri incelediğimizde ise söz konusu ülkelerin bu atıklar konusunda iki farklı yönteme başvurduklarını görebiliyoruz . bunlardan bir tanesi bu atıkları henüz bu problem üstüne yeterince düşünmemiş ve mevzuat geliştirmemiş türkiye gibi az gelişmiş ülkelere yollamak- ki aslında söz konusu gaziemir olayında da karşımıza çıkan durum bu; diğeri çözüm ise, kendi ülkelerinde eğer yeterli alan varsa, insanlardan uzak bir bölgeye atık merkezi inşa etmek. fakat bu durumda da genelde bu tarz ülkelerde yaşayan bilinçli bölge halkının tepkisiyle karşılaşıyorlar. bu duruma örnek teşkil edecek ülkelerden bir tanesi amerika olabilir. 1987 yılında, ürettiği nükleer enerji neticesinde ortaya çıkan atıkları depolamak için nevada çölünde yer alan yucca dağı'na bir radyoaktif atık merkezi inşa ederek bu atıkları gelecekte oraya taşıma yolunda adımlar attı ve bu süreçte bölge halkının haklı tepkileriyle karşılaştı. fakat bu tepkilere rağmen atık merkezinin inşasına başlandı ve yakın bir gelecekte faaliyete geçecek bu merkez. yucca dağı radyoaktif atık merkezi
yukarıda anlattığım detaylar ile nükleer atık mevzusunun ne derece hassas bir konu olduğu anlaşılmıştır diye umuyorum. şimdi tekrar gelelim başlığa mevzubahis olan gaziemir olayının hukuki süreç başladıktan sonra nasıl bir çıkmaza girdiğine. bu noktada atıkları temizlemekle yükümlü tutulan şirket sahiplerinin şu itirazının olayın çözümlenmemesi ile ilgili kayda değer bir detay olduğunu düşünüyorum. söz konusu şirket bu itirazında atıkların bertarafından tek sorumlunun kendisi olmadığını, bu atıkları bertaraf etmenin hukuken ve fiilen mümkün olmadığını ileri sürmüştür- ki yukarıda bu atıkların ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığını ve zararı aza indirmenin yollarının da oldukça zor olduğunu belirtmiştim. fakat burada şirketin itirazının haklı bir itiraz olmasının başka bir sebebi daha olduğunu söyleyebiliriz; yazının ilk yarısında, süreçteki usulsüzlüklerin denetiminde ihmal olduğuna değinmiştim; işte tam da bu sebepten şirket aslında diyor ki ben bu atıkları ülkeye sokarken de bunlardan kurtulmamızın mümkün olmadığı zaten belliydi ve bunu biliyorduk, bu yüzden sorumluluğu usule uymayan ben ve denetleme esnasında ihmale sebebiyet veren yetkililerin birlikte üstelemesi gerekiyor- ki oldukça haklı bir gerekçe olduğu söylenebilir.
son olarak, geçmişte yaşanmış bu elim olaydan gelecek adına dersler çıkarabilmemiz adına birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum. bildiğiniz gibi türkiye geçtiğimiz yıllarda rusya ile anlaşarak mersin akkuyu'ya bir nükleer santral inşa etme yolunda çeşitli adımlar attı. (bkz: akkuyu nükleer enerji santrali) ancak ortada çözümü olmayan bir nükleer atık sorunu söz konusuyken bu karar biz burada yaşayan insanlar için nasıl bir tehdit arz ediyor bunu bir kez daha gözden geçirmemiz gerek diye düşünüyorum. bu konuda türkiye barolar birliği'nin yayınladığı bu yazının okunmasında fayda olacaktır: akkuyu nükleer santralı'nı yapmaya karalı mıyız?