TARİH 10 Mayıs 2021
38,6b OKUNMA     428 PAYLAŞIM

Fransa Nasıl İngiltere, Almanya, ABD'nin Gerisinde Kaldı ve En Güçlü Ülke Olamadı?

Fransa'nın neden en güçlü veya lider ülke olamadığını, tarih içinde önce İngiltere, ardından da Almanya ve ABD'nin gerisinde kaldığını inceleyen detaylı bir yazı.

bilim, kültür, sanat, siyaset, iktisat, sosyoloji ve daha birçok alanda dünyaya önemli buluşlar ve yenilikler getiren fransa, tüm bu özelliklerine rağmen en güçlü ve lider ülke konumuna gelemedi. peki fransızların önce ingiltere, sonra ise almanya ve abd’nin arkasında kalmasının nedenleri neydi?

dünya tarihinde ticaretin/finansın merkezi yüzyıllar içerisinde doğu akdeniz’den italyan kent devletlerine oradan da kıta avrupası’na kaydığında 17.yüzyılda bayrağı amsterdam devralmıştı. neticede hollanda önemli bir ülkeydi ama onu yöneten sermaye, finanse ettiği büyük devletlerin krallarını yönetemiyordu. yani siyasi güç sahibi, fransa’nın mutlak kralıyken onun finans kaynağı amsterdam’dı. bu durum ingiltere’de siyasetin ve ekonominin gücü tek elde toplanıp modern devlet ortaya çıkana kadar devam etmişti. ingiltere, 1688’de hollanda’dan örnek alarak oluşturduğu sistemde politik merkezle finansal merkezi hollanda'dan daha büyük ve mutlak bir ülkede tek elde topladığında fransa avrupa’da kendisine yeni bir rakip buldu. 18.yüzyıl sonlarında abd’ye kaybedilen bağımsızlık savaşı neticesinde gücünü kaybeden fransa kralı’nı finanse eden amsterdam, kaynağını kaybederek yerini 200 yıl sonra tamamen londra’ya yani ingiltere’ye bırakmıştı.

tabii ingilizler bu süreç içerisinde sanayi devriminin öncül dönemini yaşadılar. çelik, demir, kömür, demiryolu üretimi ve buhar gücü başta olmak üzere bir sanayi ülkesinin tüm gerekliliklerinde en yakın rakibi ve kıta avrupası'nın en büyük ekonomik gücü fransa’nın kat kat önündeydi. ingilizler, demiryollarıyla tüketim endüstrisinden ağır sanayi endüstrisine geçerek lider oldular. ancak ingiltere’nin ilerlemesi bilimsel ve teknolojik değildi. bu konuda bir yenilik ve devrim getirmiyordu.

ingiliz ekonomisinin detaylı hikayesi için:


fransa, doğa bilimleri ve mühendislik açısından ingiltere’nin önündeydi. ingiltere’nin aydınlanması bilime kuşkuyla bakarken ve daha gelenekçi ve ılımlıyken fransız devrimi bilimi teşvik etmekte, hatta radikalleştirerek pozitivizm ile onu kutsal hale getirmekteydi. hatta fransızlar, ingiltere’ninkinden daha karmaşık ve teknolojik jacquard dokuma tezgahını tasarlıyor ve daha iyi gemiler de yapabiliyorlardı. ingilizlerin eğitim sistemi de fransızlara göre daha gelenekçi ve durağandı. yine fransızlar, kendi eğitim kurumlarından lavoisier, laplace, carnot ve tabii ki pasteur gibi tıp, kimya, matematik, termodinamik gibi alanlardan dünyaya yön veren bilim insanları çıkarmışlardı. ayrıca fransa kapitalist gelişmeye en uygun kurumlara sahipti. girişimcileri ve mucitleri avrupa’nın en yaratıcılarıydı. alışveriş mağazalarını, reklamcılığı, fotoğrafı ve bir sürü teknik gelişmeyi fransızlar getirmişti. fransa, devrim sonrası yasalarında sözleşme özgürlüğünü garanti ediyor, poliçeleri ve diğer ticari kağıtları tanıyor, anonim şirketlerle ilgili düzenlemeler de getiriyordu. hatta fransa’da pereire kardeşler gibi aileler endüstriyel girişimleri teşvik eden finans kurumlarını geliştiriyor ve bu kurumlar almanya başta olmak üzere devlet-özel sektör işbirliğiyle endüstrileşmeye çalışacak tüm ülkelere ilham oluyordu.

ancak tüm bu olumlu göstergeler fransa’yı ekonomide asla lider bir ülke yapmadı. hatta önce ingiltere’nin, ardından da abd ve almanya’nın gerisinde kalmasına engel olamadı. peki eksik olan neydi? öncelikli cevap ülke içi dinamiklerdi. fransa’da feodalizm, devrim sonrası kaldırılıyordu. ancak tarım reformu, kapitalist gelişmenin istediği sınırın da ötesine geçmişti. fransız devrimi’nin özgürleşen tarım işçilerinin kentlere gelmek için bir nedenleri yoktu. fransa’daki hiçbir siyasal rejim toprak sahibi köylülerin mülklerini tehdit etmiyordu. bir bölümü dışında ücretli toprak işçilerinin de durumları kötü değildi. bu sebeple özgür ama topraksız tarım işçileri kentlere azar azar geliyorlar, köylerdeki mülk sahipleri ise görece rahat durumlarını bozup büyük girişimcilik örnekleri sunmuyorlardı. böylece sermaye bakımından sömürgelerinin de yardımıyla hayli güçlü olan fransız girişimciler, ihtiyaç duydukları işgücünü bulamıyorlardı. fransa’nın paris dışında gelişmiş ve göze çarpan bir kenti yoktu. fransız ekonomisinin kapitalist bölümü, köylülüğün ve küçük burjuvazinin oluşturduğu hareketsiz temel üzerine inşa ediliyordu. endüstri, emeğin içine girecek bir boşluk bulamamıştı. kırsaldakiler görece rahat ve istikrarlıydı. böylece şehirleşme diğer sanayi devi rakiplerine oranla daha düşük kaldı. örneğin 19.yüzyılın ortasında yeni yeni sanayileşmeye başlayacak olan ve fransa’nın yarısı nüfusa sahip almanya’daki 50.000 nüfus üzeri kent sayısı fransa’dan fazlaydı.

yine 1890 yılına gelindiğinde fransa’daki kentleşme %26 iken, rakipleri ingiltere ve almanya’da sırasıyla %62 ve %28’di. bu sebeple ülke içinde büyük ve geniş bir pazar oluşamadı. sanayicileri zenginleştirecek ucuz mallar, yeterince büyük ve genişleyen pazardan yoksun kalıyordu. fransız sermayesinin tüketim endüstrisine yatırılması için sebep yoktu. bu yüzden girişimciler batmamak için kitlesel tüketim malları yerine lüks mallar üreterek belli grupların ihtiyaçlarına yatırım yapmak durumunda kaldılar. bankerler de para kazanabilmek için ülke dışındaki endüstrileri kalkındırdılar. keza fransız sermayesi, ağır sanayi yatırımları için de ülke dışını tercih ediyordu.

fransızlar sahip olduğu maddi ve bilimsel birikim sayesinde teknik uzmanlık yardımıyla ingiltere dahil tüm avrupa’ya büyük miktarlarda sermaye ihraç etti. 1850’lere doğru dışarıya aktarılan sermaye miktarı bazında ingiltere’den sonra fransızlar geliyordu. fransız girişimciliği 1840’larda italyan kentlerinde avrupa’nın gaz şirketlerini kurmuş ve ispanya ile kuzey afrika’da da kurmak üzere anlaşmalar yapmıştı. yine fransız sermayesi almanya ve iskandinavya dışında kıta avrupası'nın her noktasında demiryollarını finanse ediyordu. avrupa dışında asya’da da etkindi. osmanlı imparatorluğu gibi sanayileşememiş çevre ekonomilerde de fransız sermayesi en büyük paya sahipti. tüm demirbaş ülkelerin sanayileşmelerini tamamladıkları 1914 yılını durak noktası olarak seçtiğimizde, dış ülkelere sermaye aktarımının ingiltere’de %43 iken fransa’da %20, almanya’da ise %13 olduğunu görmekteyiz. o tarihlerde hala iç pazarını güçlendirmekle ilgilenen geleceğin süper gücü abd’nin ise arkalarda kaldığını söylemek gerekir. yani avrupa’nın en güçlü 3.ekonomisi durumuna düşen fransızlar, sermaye ihracında almanların önünde 2.sıradaydı. bu sermayenin birçoğu da bilimsel altyapıya sahipti.

böylece fransa, güçlü sermayesine rağmen ingiltere gibi iç pazarı genişletecek ve ileri seviye kentleşmeyi tetikleyecek bir üretim anlayışına sahip olamadı. ingiltere, zamanla ve düzenli ilerleyen bir sistemin içerisinde önce kentlerini yavaş yavaş oluşturup kendi pazarını yaratmış, ardından ise dışarıya açılarak süper güç haline gelmişti. sömürgelerinin üretim yöntemlerinin taklidi, hindistan’ın engellenmesi, tüketim endüstrisiyle kentleşme ve ağır sanayiyle gelen liderliği oluşturacak ingiliz politik ortamı fransa’da yoktu. fransa’nın politik ortamı; devrim ve ardından gelen terör dönemi, 80 yılda kurulan 3 cumhuriyet, 2 imparatorluk ve tüm kıtayı saran napolyon savaşları’na ev sahipliği yapmıştı. böylesi siyasi bir istikrarsızlık ve sürekli değişim ve rövanş ortamı, sermayenin rakiplerine nazaran ülke içinde daha az kalmasının en önemli nedeni olmuştu.

fransa, 1870’lerden sonra gelişen almanya’nın da arkasında kalmaya başladı. almanya’nın teknik kapasitesini oluşturan bilim insanları ağırlıkla fransız kurumlarında yetişmiş veya ülkelerinde kurdukları kurumlarda fransız bilim insanlarını ve ikisatçılarını örnek almışlardı. o tarihlerde sömürgeci geçmişe sahip olmayan alman sermayesi fransızlardan hayli zayıftı. yine de ülke içinde devlet otoritesine sadık gelişmiş bir endüstriyel bankacılık sistemi, doğal kaynakların doğru aktarımı ve istikrarlı ve birleşme-genişleme üzerine çizilmiş siyasi bir ortam almanya’yı fransa’nın üzerinde bir üretim ekonomisi haline getiriyordu. ingiltere’deki cambridge ve fransa’daki polytechnique gibi seçkin üniversiteleri olmayan almanların liseleri iyiydi ve çok sayıdaydı. böylece fransız ve ingilizler gibi az sayıda kişiye üstün bir eğitim vermek yerine çok sayıda nüfusa kitlesel olarak ve yeterli seviyede eğitim verebiliyorlardı. alman liseleri teknik yönelimli bir lise türü olan realschule olarak anılıyordu. almanya, böylece ingiltere’nin endüstri devriminin başlangıcındaki girişimci yaratma politikasının bir benzerini eğitimde kullanarak eğitimli bir nüfus oluşturmuş ve mühendislik temelli ikinci endüstri devrimine öncülük ediyordu. bu da eğitimde üst düzey bir rekabet ortamı getiriyordu. almanlar aynı zamanda buhar gücü olarak 1850’de 4 kat gerisinde olduğu fransa’yı sadece 30 yıl içerisinde büyük bir farkla geçerek 1880’de avrupa’nın 2. buhar gücüne sahip ülkesi haline geldi. 1870’e gelindiğinde ise almanya, avrupa içerisindeki endüstriyel üretim payı açısından fransa’yı geride bırakarak 2.sıraya yükseldi. keza kendisini 1891’de elektriğin başkenti ilan eden paris’e rağmen almanya, geliştirdiği kimya vb. endüstrilerindeki tedarik ihtiyacının da etkisiyle elektrik üretiminde de fransa’nın hayli önünde yer alacaktı.

alman ekonomisinin detaylı hikayesi için:


abd ise fransa’nın tam tersine sermaye sıkıntısı çekmekte ancak talep kaynaklı sermaye ithaline ihtiyaç duymaktaydı. bunun için en uygun aday ise ingilizlerdi. abd’nin insan gücü eksiği de vardı. bunu da büyük çoğunluğu avrupa’dan gelen ve nüfusunu 4’e katlayan göçler sayesinde edinecekti. teknik beceri için gerekli know-how bilgisi de yine göçle gelen avrupalılarla oluşturulacaktı. amerika’nın istediği şey, yer altı kaynaklarını işletmek için gerekli donanım ve büyük topraklarındaki bu kaynak merkezlerini birbirine bağlamak için gerekli ulaşım fonksiyonlarıydı. detayları başka bir yazının konusu olan bu olaylar neticesinde abd, aynı zamanda yeni teknolojik gelişmelerin ve mühendisliğin de merkezi haline gelmeye başladı. ağır sanayi üretiminde almanya ile birlikte bir dev haline gelen abd, ilk 3 sırayı ingilizler ve almanlarla paylaşırken fransızlar ise sıraladığımız tüm bu nedenler neticesinde ekonomik anlamda 4.sıraya düştüler. öyle ki fransa’nın üretim gücünü anlamamıza yarayacak olan 19.yüzyılın en önemli ekonomik göstergelerine baktığımızda; çelik üretiminde abd, almanya ve ingiltere’nin 1870’de tüm dünyanın %80’ine, 1914’te ise %70’ine sahip olduğunu görüyoruz. pik demir üretiminde ise yine bu 3 ülke, 1850 yılında tüm dünya üretiminin yaklaşık %70’ine, 1914’te ise yaklaşık %80’ine sahiplerdi.

ingiltere’nin kendine has finans ve siyaseti ortak paydada toplayan politik ortamı, coğrafi avantajı, sömürgeleri doğru yönlendirebilmesi ve serbest pazar ortamı onu lider haline getirerek fransa’yı 18.yüzyılın başında 2.sıraya itmişti. fransız devrimi, fransız akademileri ve buradan çıkan bilim insanları ve iktisatçıları, ingiliz sanayileşme modeline alternatif yeni teoriler ve kurumlar geliştirmiş ve tüm kıta avrupası’na ilham olmuşlardı. ancak bu ilham, devletin hakemliğinde finans ve sanayiyi tek merkezde toplamayı başaran başta almanya olmak üzere diğer kıta ülkeleri tarafından örnek alınıp kendilerine has şekilde başarıyla kullanılırken fransa’nın kendine özgü sorunları onu yine lider ülke yapamadığı gibi dünya ekonomileri arasında ingiltere ve almanya’nın ardından 3.sıraya geriletti. yeni dünyanın gelişen ülkesi abd ise, fransa’nın tam tersi niteliklere sahip, sermaye ihracı yerine sermaye ithali ve yine kendine has bilimsel atılımlar, teknolojik gelişmeler ve girişimcilik örnekleriyle büyüyerek dünyanın yeni süper gücü haline gelecekti. fransa ise artık 4. sıradaydı.