PSİKOLOJİ 3 Nisan 2018
55,8b OKUNMA     975 PAYLAŞIM

Film ve Dizilerde Neden Bazı Kötü Karakterleri İyilerden Daha Çok Seviyoruz?

Bazı kötü karakterleri ister istemez daha çok seviyoruz ve bunun psikolojik olarak bir izahı var.

narsisistik ve paranoid tutum kitlesel ölçekte arttıkça, kötü karakterlerin sevilme oranı artıyor. hatta güncel dizilerin birçoğunun ana karakteri narsisistik ve sosyopatik özelliklere sahip.

internetin temel iletişim alanı oluşu, belki sanayi devriminden sonraki en önemli sosyal kırılmaya yol açtı. sanayi devrimi, bireyselleşmenin ilk adımı gibi görülebilir. bireyselleşme muhakkak insanlar için getirileri olan bir eğilim ancak belli açılardan olumsuzlukları da beraberinde getirdi. örneğin seri katillerin ortaya çıkışı bu döneme denk geliyor. daha önce de seri katiller var ancak sanayi devrimi ile birlikte sayılar artıyor. psikolojik zeminden bakınca bireyselleşme, çocuk ve annenin daha çok başbaşa kalması demekti ve annenin olası patolojisinin çocuk üzerindeki etkileri bu nedenle daha büyük oluyordu. toplu yaşam, çocukların geniş aile tarafından büyütülmesi, annedeki olası sorunların ailenin geneli tarafından tamponlanma ihtimalini getirdiği için, kişilik bozukluğu olan annelerin çocukları için avantaj sağlıyordu.


birçok seri katilin annesiyle sorunlu bir ilişkisi olduğu, yalnız ve kişilik bozukluklu annelerin, babaları olmadan büyüttüğü çocuklar olduğu biliniyor. sosyolojik değişimlerin bu tip ilginç psikolojik etkileri olabiliyor.

internetin temel iletişim alanı oluşu da bireyleşmenin izolasyona doğru ilerlemesine neden oluyor. insan temas seven, dokunmayı, beden dilini önemli bir iletişim kanalı olarak kullanan bir tür. sözel dışı iletişim giderek azalıyor, temas da öyle. herkes iletişim halinde olsa bile, türe özgü belli kanallar daha az kullanılır oluyor. göz teması azalıyor. bunun yanısıra internet üzerinden her şeye dair birçok bilgiye ulaşılmasına rağmen, bilgiler yalan, yanlış, manipülatif olabiliyor, insanlar bilgiye daha az güveniyor, teyit ihtiyacı duyuyor. bu izolasyon ve güvensizlik ortamı, paranoid tutumun güçlenmesine neden oluyor.

bir yandan ebeveynlik ve aile yapısı değişiyor. daha az sayıda çocuk, çekirdek aile, çalışan ebeveynler, çocuk ve ebeveyn arasında daha az göz kontağı ve iletişim (ekran saati artışı sebebiyle), rekabetçi kapitalist toplumun erişkinleri arasındaki rekabetin çocuklar üzerinden sürdürülmesi, çocukların özgünlük değil üstünlük açısından motive edilmesi, farklı sosyo-ekonomik grupların çocuklarının birbirinden tamamen ayrışması (özel okullar) narsisistik eğilimlerin ve güçlü bir ötekileştirmenin zemini oluyor.

izolasyonun güçlü olduğu coğrafyalarda okullarda yaşanan silahlı saldırıları, artan akran zorbalığını bu kırılmanın bir sonucu olarak görüyorum.

sinema, edebiyat, müzik sosyal yapıdan bağımsız değerlendirilemez. artık insanların öykündüğü karakterler gücü ne olursa olsun elinde tutanlar çünkü günümüz dünyasında önem verilen temel şey bu. sonuç olarak seksenlerin başında falconetti kitlesel olarak nefret edilen bir kötüydü, şimdi ise frank underwood hayranlıkla izleniyor.