İLİŞKİLER 14 Şubat 2018
310b OKUNMA     1311 PAYLAŞIM

Evlilik ve Eş Seçimi Konularına Bakışınızı Derinleştirmesi Oldukça Muhtemel Üç Bilimsel Teori

Sözlük'ün ünlü yazarlarından "immanuel tolstoyevski"nin aktardığı liberteryenizm, seçim paradoksu ve stopping problem üçlüsünün kapsama alanı ilişkilere dair çoğu şeyi açıklayabilecek genişlikte.
Cashback (2006)


azılı bir bekarsporlu olarak, klişe evlilik muhabbetlerini uzatmak yerine, türkiye sınırları dışında da geçerli olan bazı ilginç şeylerden bahsedeceğim

1) liberteryenizm ve evlilik müessesesi

2) seçim paradoksu ve mutluluk

3) optimal stopping veya "sekreter problemi"

1) evlilik müessesesine karşıyım arkadaş. ama bir sor niye karşıyım. bunu anlatmak için önce evlilik fikri ile evlilik müessesesini ayırayım.

evlilik: çiftler arasında uzun vade bir anlaşma. şartları kişilere kalmış. yazılı da olur, sözlü de.

evlilik müessesesi: devletin bu anlaşmayı onaması ve o vatandaşlara ayrıcalıklı bir statü tanıması.

devletin bu işlere burnunu sokmasının tarihsel bir mantığı var: bekarlar, özellikle de bekar erkekler, devlet açısından sorun. gidip ondan bundan çocuk yaparlarsa miras sorunu artıyor. yahut suça veya muhalefete daha meyilli oluyorlar. hiçbirini yapmasalar, bu sefer de çocuk büyütmedikleri için nüfus yaşlanıyor ve sosyal güvenlik sistemleri açık veriyor.

(çin bu sebeplerden ötürü sıkıntıda mesela. yılların tek çocuk politikası sonucu, fazladan 33 milyonluk bir erkek nüfusu var).

fakat devletin bu derece burnunu sokmasına karşıyım. evli çiftlere tanınan maddi kolaylıklar (az vergi, kredi imkanları), bekarların evlileri sübvanse etmesi demek. üstelik çocuk bakımı yardımı buna ek. bu makul mü? bence değil, yukardaki sebeplere rağmen.

ama işin manevi kısmı daha da kötü. çünkü devletlerin resmi evlilik tanımları, tarihsel nedenlerden ötürü, ahlaki/dini bir yargıyı da beraberinde getiriyor. ve bu büyük problem.

gay evliliklerinin bu kadar gürültü koparması bunla alakalı. batıdaki devletler sözde liberaller, peki niye buna bir çırpıda izin vermedi çoğu? liberalizmin tüm temeli, reşit insanların özgürce kontrat yapabilmeleri değil mi? o devletler tarafsız ve laik bir notermiş gibi kendilerini pazarlıyorlar ama en önemli noterlik misyonunu bir din adamı gibi yapıyorlar. hem de aşırı tutarsız bir din adamı gibi...


örneğin, kadın dövmekten sabıkası olan bir adam rahatça evlenebilir. günah olmasına rağmen defalarca kocasını aldatmış bir kadın evli kalabilir. ama sicilleri temiz iki erkek veya iki kadın, ne kadar örnek bir ikili olursa olsunlar, bu payeyi edinemezler. devlet, kendi çıkarlarını gözeten rasyonel bir aktör olsaydı, daha düzenli bir toplum yaratmak için ikinci tip beraberlikleri teşvik ederdi.

gayler nüfusun ufak bir kısmı ama bu etki herkes için geçerli: bekarların bir yaştan sonra dışlanmalarını düşünün. yahut dul kalan kadınların kısıtlarını. bunlara yol açan "değerler", devletin mührüyle onaylanıyor, meşrulaştırılıyorlar. sonra da, evlilik öncesi bakireliğini kaybetti diye öldürülen kızın hesabını, bu devletin savcısının sormasını bekliyoruz. kendi kendini yiyen bir yılan gibi.

alternatif ne? devlet ile 3'lü bir anlaşmaya girip, onun tekelindeki bir damgayla "bundan zarar gelmez" statüsü kazanmak yerine, değişik vakıflar kendi değerlerine göre kendi sertifikalarını verebilirler.

bu sayede, hem illa beraberliklerini "resmileştirmek" isteyenler mutlu olur, hem de bu çeşitlilik, mevcut binary sistemi yıkar. yani "normal-anormal"e denk gelen evli-bekar sınıflandırması zayıflar.

(elbette devlet işin içinden tamamen çıkamaz. mesela miras davalarında son merci olması lazım).

bu fikirlerin daha ayrıntılı bir halini, geçen sene ekonomi nobeli kazanmış thaler'in nudge kitabında bulabilirsiniz. veya şu wiki sayfasında.

2) seçim paradoksu ise "the paradox of choice - why more is less" kitabının ana konusu

özetle: klasik liberalizme göre, seçim özgürlüğü ve seçenek sayısı, refah ve mutlulukla doğru orantılıdır. ne kadar seçenek, o kadar iyi.

konumuza uyarlarsak, evlenmeyip serbest kalmak iyidir. hele erkekler için. çünkü erkeğin "piyasa değeri" olan zenginlik ve statü zamanla yükselir. e zaten çocuğu da geç yapabilir. o yüzden zaman geçtikçe seçenek sayısı artacak.

fakat davranışsal ekonomi diyor ki, seçenek ile mutluluk arasındaki ilişki bir çan eğrisine benzer. seçeneklerin fazlalığı bir noktadan sonra insanı paralize eder.

mesela süpermarketlerde, bir ürünün 10'dan fazla çeşidi olursa, o ürünün toplam satışları düşüyor. raflarda tek bir çeşit çikolata olması çok kötü ama 15 çeşit çikolata olması da kötü. niye?

insanlar bazen daha en başta "ya en iyi seçimi yapamazsam" endişesine kapılıp, reyonu çabuk terkediyorlar. ya da bir seçim yaptıktan sonra buyers remorse etkisini yaşıyorlar ("kesin daha iyisi vardı, yanlış şeyi almışız"). bu kötü tecrübenin bıraktığı tat yüzünden gelecekteki alışverişler düşüyor.

bunun konumuza uyarlaması ilginç, çünkü süpermarketlerdeki gibi 10-15 seçenekten değil, tinder'daki milyonlarca seçenekten bahsediyoruz. kız arkadaşımı bugün bırakayım, en geç bir ay içinde daha güzel ve zeki birini bulacağıma eminim. fakat onu bulduktan sonra da aynı şeyi düşüneceğim.

dolayısıyla evlilik gibi, alternatiflere erişimi yapay biçimde kısıtlayan stratejiler, bu endişeleri azaltma görevi görüyor. düğünlerin pahalı ve zahmetli olmalarına da bu açıdan bakılmalı. bir anlamda gemileri yakıyorsun, ben artık bu yola baş koydum diyorsun. ve kendini mutlu olduğuna ikna etme mekanizmalarını tetikliyorsun.

tam da bu sebeple, pahalı bir araba almış birinden, arabası hakkında objektif bir değerlendirme yapmasını beklemeyin. çikolatanın aksine, araba daha kalıcı bir seçim olduğundan, beynimiz buyer's remorse etkisini azaltmak için fazla mesai çalışacaktır.

örneğin benim ananem 15 yaşında evlendirilmiş. şansına, dedem düzgün biri çıkmış. ananem 25'ine gelip hayatı yeterince tanıdığında, "eh, daha iyisi var ama bizimki de fena değilmiş" diyerek "fena olmayan" bir hayat sürmemiş, tersine aşık olmuş. ve tam 80 sene boyunca aşık kalmış. dedem de ölene kadar ona aşık kalmıştı. benim kadar seçenekleri olsaydı, bu kadar mutlu bir birliktelikleri olmazdı muhtemelen.

"onlarınki daha iyi, eskiye dönelim" demiyorum. seçim paradoksundan kaynaklı bu tradeoff'u (feragat etme, takas) herkesin farketmesini istiyorum sadece.


"kendini mutluluğa inandırmak", seçenekleri kısıtlamanın tek sonucu değil. belki daha da önemlisi, uyum çabanı da arttırıyor. eminim ki dedem ve ananem birbirlerine baştan cuk diye uymadılar, çaba göstermek zorunda kaldılar. oysa ben "piyasadayken", kimseyle uyum göstermeye çalışmıyordum, fabrika ayarı bana uyumlu birilerini arıyordum. çünkü bu daha kolaydı.

fakat işte insanlar, puzzle parçaları gibi, bir kere birbirine uydu mu sonsuza kadar öyle gitmiyorlar. hayat ve şartlar değiştikçe, puzzle da değişiyor. illa o uyum sağlama yeteneğini edinmek lazım bir şekilde. yoksa ilişkiler belli bir süreyi veya derinliği geçemiyor.

ve bu "derinlik" hususu çok önemli. sadece o tip ilişkilere has bazı tecrübeler var. illa mutlu tecrübeler değil bunlar. daha ziyade çocuk sahibi olmak gibiler: acıtsa da sevindirse de, bir dengi olmayan bir şey. ancak yeterince uyum çabası ve zaman yatırımıyla açılacak kapılar bunlar.

(hatırlatayım, "evlilik" kavramını, evlilik müessesesi gibi dar anlamıyla kullanmıyorum. resmi nikah, birlikte yaşamak, açık ilişki, çocuk, vs, tüm bunlar opsiyonel. genel olarak, ilişkiniz "herhangi" bir resmiyet kazandıkça -mesela ailelere söylendiği zaman- commitment ve uyum çabası artıyor, seçim endişesi azalıyor.)

peki bunca zahmete değer mi, orası kişiden kişiye değişir. dan bilzerian gibi yaşamak da var, dalai lama gibi yaşamak da. hepsi ayrı tecrübe kümeleri bunların. mesela açık evlilik bana en uygun çözüm. hem biriyle beraber gelişmeyi ve yaşlanmayı tadıyorsun, hem de kendini hapsolmuş hissetmiyorsun. başkasının midesi kaldırmayabilir.

her halükarda evlilik ve benzeri anlaşmalar

- kadınların üreme stratejilerinin kültürel düzlemdeki galibiyetine,
- bu sayede erkeklerin mağdur olmasına,
- ama beyinleri yıkandığı için yapmakta ısrar ettikleri kötü bir ekonomik tercihe

indirgenecek konular değil.

3) stopping problem

diyelim bir ara uzun vade bağlanmak isteyenlerdensiniz. ilk geleni de seçecek haliniz yok. ne kadar bekleyeceksiniz?

%37. doğru cevap bu.

bu problem olasılık biliminde epey klasiktir. optimum strateji şu: yaşayabileceğiniz maksimum ilişki sayısını düşünün. atıyorum, 100 olsun. ilk 37'sine kadar kimseye bağlanmayın. burası keşif dönemi. 37'den sonra ise, o ana kadar gördüğünüz seçeneklerden daha iyi olan ilk seçeneğe atlayın.

tabii bir ihtimal, bulabileceğiniz en iyi seçenek 20.'si olabilirdi, o zaman onu çoktan kaçırmış oldunuz. veya 40. seçenek, ilk 37'sinden iyi olduğu için seçilecek. ama 62.'si hepsinden iyiydi, onu da kaçırdınız, geçmiş olsun.

fakat yine de en iyi strateji bu. grup ne kadar büyük olursa olsun (10, 100 veya 100 milyon, farketmez) grup içindeki en uygun kişiyi seçme ihtimaliniz %37 ve bundan iyisi mümkün değil. (evet hem serbest keşif eşiği 37, hem de optimumu bulma şansı 37).


tabii bunu yarı-ciddi yazıyorum, çünkü eş seçimi daha karmaşık bir senaryo. mesela pas geçtiklerinin bir kısmına geri dönebilirsin, bu bir avantaj ve %37 limitini arttırıyor.

öte yandan, her pas geçişinin bir fırsat maliyeti'i var (opportunity cost). yani %90 uyumlu bir eşle bugün başlayacağın bir birliktelik, 5 sene sonra karşılacağın ve %95 uyumlu olacak bir eşten daha değerli ("derinlik" muhabbetine istinaden). bu da %37 limitini aşağıya çeken bir etki. yani çok da kafayı takmamak lazım en uygun eşi bulmaya.

bunu ilişki sayısına değil de, ilişki süresine bağlı olarak da yapabilirsiniz. kadınlar için belki bu daha uygun olur, hamilelik sınırını düşününce. diyelim 35'ine kadar son kararını vermiş olmak istiyorsun, çünkü en geç 37'de doğum yapacaksın. görece dolu ilişkilere 20'sinde başlasan, 15 senen var. dolayısıyla ilk 5 sene serbest takıl, keşfet. 25'inden sonraysa arama modu. o ana kadar tanıdığın erkeklerden daha iyisini bulduğun anda aramayı durdur.

tabii bu da karışık bir durum. 20 yaşında takılacağın erkekler daha işini gücünü oturtamamış tipler olur, 30'undayken takılacaklarınsa farklı. ortalama kadın, erkekte istikrar ve statüye daha çok önem verdiğinden, kadın için uygun adayların büyük kısmı sonradan ortaya çıkacak. o yüzden keşif süresini 2-3 sene uzatmak mantıklı olacaktır.

her halükarda, hayatı ve seçimlerimizi çok da ciddiye almamak lazım. kontrolünde olduğumuzu sandığımız çoğu şeyin kontrolünde değiliz.

haydi rastgele.