Erkekler Neden Kadın Bacağından Etkilenir?
evrimci açıklamalar, kültür alanına girdiğimizde zayıflıyor. o yüzden biyolog ve doğa bilimcilerin sosyal bilimler alanına müdahale çabasına biraz mesafeliyim.
meseleye usulca girelim. diyelim ki, bacak uzvunun doğurganlıkla ilgisi var, bizden binlerce kilometre uzakta kabile hayatı süren ilkel bir topluluğun erkek bireylerinde bu etkiyi neden göremiyoruz? ya da daha da basit soralım: plajda bikini giymiş bir kadının bacakları neden aynı derecede etki uyandırmıyor?
bu soruya cevap vermeden önce, bugünkü zihniyet dünyamızı şekillendiren yapıyı anlamamız gerekiyor
kolonici avrupa güçleri, yeni dünya'ya ve eski dünya'nın uzak köşelerine yayılmadan önce, dünya üzerinde, birbirinden farklı pek çok zihniyet yapısı vardı. birinin ak dediği diğeri için karaydı. biri bedeninin belli bir uzvunu örterken, diğeri oraya dövme yapıyordu, bir başkası o bölgeyi sündürüyor, bir öteki kesiyordu. birinin yemediği kutsal hayvan, ötekinin bayram sofrasını süslüyordu. günümüzde, kapitalizmin en uzak noktalara dek yayılması ile birlikte, dünya aşağı yukarı daha benzer, daha kararlı bir yapıya bürünmüştür. en azından geçmişe kıyasla. buna tarihte kozmopolitlik denir.
bizim dahil olduğumuz zihnî sürecin adı modernizmdir. ve modernizmin insan yaşamına dair tasavvuru, disiplin ve kapatma üzerine kuruludur. modern insanın bedeni, disipline edilmiş bir bedendir. barbar dünyanın düzensizliğinden uygar dünyanın düzen, tasnif ve sıralama dünyası içine sokulmuş bir bedendir. ve bu bedene dair bilgimiz, onun kapanmak zorunda olması, bir örtüyle çeşitli uzuvlarını örtmek zorunda olması, bedensel fonksiyonlarını bir "social" üst yapıya göre ayarlamak zorunda olması üzerine kurulu. modern deyince akla 21.yy'ın tüketimci şatafatının geldiğinin farkındayım. fakat modernizm, ilk ortaya çıktığında pek rastlantısal ve kuralsız değildi. aksine onun varoluş amacı bu belirsiz alanları düzenlemekti.
misal, kadınlar için, çocuklar için, hayvanlar için, ayrı ayrı pedagojik eğitim; diğer bir deyişle kurallılaştırma ve tasnif etme modelleri geliştirilmişti. şu davranışın doğru olduğu, bir ötekinin olmadığı, falanca yerde şöyle, bir ötekinde böyle davranmanın uygun kaçacağı, ve de en önemlisi cinsellik üzerine tüm göstergelerin bastırılmak zorunda olması üzerine. bastırma ve bilinçaltı üzerine çalışan freud'un, bastırmanın zirve yaptığı viktorya döneminde yaşamış olması bir tesadüf değildi. aksine o, tam da kendi çağının bir çocuğuydu.
buradan kadın meselesine gelirsek
kadın, erkeğin tasnif ettiği modern yapılar içinde kendi varlığını göstermişti. fakat sonraları işçi hareketiyle birlikte gelişen feminist mücadele ile haklarını alma yoluna gitmiştir. elbette, işçilerin ve kadınların işbirliğine gitmeleri de bir tesadüf sayılmazdı. zira her iki grup da, modernizmin bastırdığı, disipline etmeye çalıştığı iki grubu oluşturuyordu. bir diğer grupsa, afrika'dan önce atlantik'teki şeker plantasyonlarına getirilen, daha sonraysa yeni dünya'ya dağıtılan siyahilerdi. kadın hareketi, bu noktada da siyahi hareketle iç içe geçmişti.
siyahiler yeni dünya'da haklarını alırken, feminizm ise, 60'lardan sonra oluşan küçük burjuva kentli sınıfla beraber, işçi sınıfıyla olan evliliğini bozdu. böylece ortaya bir kazananlar ve kaybedenler grubu çıktı. siyahlar ve kadınlar kazanmıştı, işçilerse yüz yılı devirmiş bir ideolojinin tortusunda boğulmaya terk edilmişti. kentli kadınlar kazanmışken, işçi kadınlar kaybetmişti. siyah ve kentli kadınlar kazanmışken, işçi ve siyah kadınlar da yine kaybetmişti.
kadın bacağının erkeği tahrik etmesinin tek bir sebebi vardır, o da bacağın yasak olmasından ileri gelir. çelişkili mi geldi? aslında değil. bugün modern toplumlarımızda şunu biliyoruz ki, esas olan kapanmaktır. açılmak, moda dahlinde gerçekleşen belli sınırlar ölçüsünde kadına verilmiş bir imtiyazdır sadece. femen'in üstsüz eylemlerinin semantik açıdan değeri, kadınların kapanma bariyerini tamamiyle ihlal etmesidir. imtiyaz dahilinde açılmanın karşısına koyulan tümden bir kapanmanın, ve daha da ilerisinde modern tahakkümün reddi.
aşağıdaki fotoğrafa bakalım mesela; burada neyi görüyoruz? bir kıyafetler geçidi, etek boylarının kısalması, yani moda. bu modayı belirleyen kimdir peki? toplum mu? şayet öyleyse, defilelerde sergilenen transparan ve açık kıyafetleri sokaklarda neden göremiyoruz? görme şansımız yok, çünkü moda egemen zihniyetin ideolojisi uyarınca belirleniyor. o da şu, sınır mutlak kuraldır. diğer bir deyişle, etek boyunu kısaltabilirsin, ama eteği çıkartamazsın. bluzunun kollarını kesebilirsin, fakat onu çıkartamazsın. feministler, bu sınır meselesini fazla kurcalamazken (ve norm içinde davranırken), femencilerin yaka paça gözaltına alınmaları bundan. en medeni ülkelerde bir de bak? (hehe)
"ne anlatıyon amuğagoyim" diyenler için şimdi meseleyi bağlıyorum
kadının mini etek giymesi, en kentli diye tabir edebileceğimiz kıyafetleri giymesi bir anlam ifade etmez. kapatmadığı vücut bölgesi, modern tahakkümün ona belirlediği sınırı ifade eder. ve kadın da o sınır bölgesiyle arzusu ve modanın ölçütleri dahilinde oynar (arzu demişken, onu belirleyen de moda değil de nedir?). bu, norma bir başkaldırı değildir. sadece normun esnetilmesidir. norma başkaldırı olması için, üstsüz sokakta gezme özgürlüğümüzün olması lazım mesela. fakat böyle birini gördüğümüzde, artık deli diyoruz.
bu minvalde, kadın bacağı erkek için tahrik unsurudur. çünkü yasaktır. iki anlamda. birincisi, karşısındaki kadın normu esnetmiş, "kapanmalısın" talimatının, egemen güç el verdiği ölçüde sınırlarıyla oynamıştır. eğer bizim zihin dünyamızda kapanmak bir tabuysa, tabu tümüyle çiğnenemeyeceği için, esnetilmesi bir cazibe yaratır. ikinci durumda, bacak tahrik unsurudur. çünkü o bacak erkeğe yasaktır. modernizm yabancılaştırma ilkesi uyarınca bireysel sınırları açıkça belirler. bir erkek, "social" üst mercinin zorunluluk, teknik ve taktikleri olmaksızın, kadına ulaşamayacağını bilir. bunu yaparsa, adı "taciz" olur. taciz, kadının kendi bedeni üzerinde aldığı özgül hakkı değildir. öyle olsaydı, birbirinden farklı pek çok etki-tepki çeşitlemesinin olması gerekirdi. taciz karşısında alınan tek bir karşılık varsa eğer, bu onun tarihselliğini, "social" yapı tarafından belirlenmişliğini gösterir.
sonuç olarak moda, kadının arzusunu belirler, kadının arzusu da erkeğin arzusunu belirler
kıyafet, kadın için ele geçirilmesi gereken bir meta iken, kadın da erkek için ele geçirilmesi gereken bir metaya dönüşür. erkek, bu yasak arzuya sahip olmak için artık çalışmak zorundadır. çalıştığında sisteme dahil olur. bu mikro-yasa alanlarının çalışarak ele geçirilmesiyle, sistem kendini yeniden ve yeniden üretir. iki anlamda. birincisi çalışma faaliyeti devam eder. ikincisi yasanın simgesel anlamına duyulan sadakat sürüp gider. yasayı çiğneyen fakir erkek hapse giderken, boyun eğen kentli erkek ona bir nefes daha verir. kısaca, moda kadının arzusunu, kadının arzusu ise erkeğin arzusunu belirler.
kapitalizmin kadınlarla yaptığı anlaşma, tarihteki en kârlı anlaşmadır (imtiyazlı serbestlik anlaşması).
konuyla ilgili okunabilecek eserler:
john berger - görme biçimleri
georg simmel - kadınlar, cinsellik, sevgi; bireysellik ve kültür
gilles deleuze - kapitalizm ve şizofreni