Elbistan'da Depremi Bizzat Yaşayan Birinin Ağzından Deprem Anında Olup Bitenler
depremi yaşayan bir depremzede olarak bu yazıyı yazıyorum
ailemi ziyaret için elbistan'da bulunuyordum, normalde pazar akşamı uçakla istanbul'a dönecektim ancak sabiha gökçen'deki fırtına nedeniyle uçuşum iptal oldu ve biletimi salı sabahına erteledim. iyiki de ertelemişim, iyiki deprem sırasında ailemin yanında kalmışım. öncelikle gece 4.15 civarı pazarcık depremiyle uyandım, yatağın içerisinde cenin pozisyonuna geçtim ve depremin bitmesini bekledim ama baya uzun sürdü. bittiğinde içeri odaya gittim, herkes uyanmıştı zaten ancak evimizde bir hasar yoktu, zaten bu depremden elbistan etkilenmedi. 10 dakika sonra ikinci deprem oldu, babam bizi bırakıp çıkın dedi ama öyle olmuyor. gene de sanki sıradan bir depremmiş gibi gidip uyuduk, dediğim gibi bizim ilçemiz birkaç enkazla atlattı bu depremi. artçılar sabaha kadar devam etti, sabah 8.30'da bilgisayarı açıp mesaiye başladım ancak herkesin gözü tv'deydi, maraş merkez ilçeden görüntü bile yoktu ekranlarda, orada yaşayan kuzenim durumun çok kötü olduğunu söyledi, bizim ilçe depremden etkilenmediği için bize doğru yola çıkmıştı zaten.
öyle böyle, öğlene kadar haberleri takip ettik
maraş'tan sadece bir görüntü vardı trabzon caddesi'ni gösteren, caddenin yüzde 70'i yok olmuştu. bir ara dışarı çıkıp geldim, saat 1.30 civarı amcam, ben, babam ve halam oturma odasında haberleri takip ediyorduk. diğer halam dışarıdaydı, kız kardeşim de diğer odada uyuyordu. hafiften bir deprem başladı, ilk başta artçılardan biri zannettik ama deprem gittikçe hızlanmaya başladı, koltuğun dibine çöktüm, bir elimle amcamı öbür elimle babamı tuttum, sanki bir yardımı olacak gibi. gözümüzün önünde karşı apartman çöktü. her yeri bir toz kapladı, deprem nedeniyle evimizin penceresi açıldı, içeri toz dolmasın diye fırlayıp pencereyi kapattım, bu esnada deprem devam ediyordu. tv devrildi, muhabbeti kuşlarımızın kafesi devrildi, evimizin duvarının an an çatladığını gördük. babam ve halam çığlık atıyordu. deprem bitti, can havliyle ayağa kalktım, bilgisayar telefon ne varsa bir çantaya attım, kız kardeşime bir şey oldu diye çok korkmuştum. korkudan yataktan çıkamamış, ona çantayı verdim, koş, dedim sadece. üstüme montumu giydim, amcam da aynısını yaptı. babam ve halam engelli, ikisi de yürüyemiyor. bir ara kilere, mutfağa gittim. memlekete gidince kilerde uyurdum hep, sakin oluyor diye. uyuduğum yere dolap devrilmiş, o an orada olsa şu an bu yazıyı yazamıyordum yani...
oturma odasına gittim, babam emekleyerek kapıya doğru gidiyordu, halam maalesef hiç hareket edemediği için beni de çıkarın diyordu, seni de gelip alacağız korkma dedim. nasıl korkmuş, kendisini içerde bırakır mıyız hiç, öleceğimi bilsem gene girerdim içeri. merdivenler de bir garip bizim evin, eski ev işte. 2. kattan zemine kadar iniyor. babama sırtıma bin dedim, normalde taşıyamam, can havli. tam merdivene adım attım, 6.0 büyüklüğündeki artçı geldi, devrildik. bitmesini bekledik. sonra amcam geldi babamı çıkardık. dışarısı kıyamet yeri gibiydi. insanların aileleri enkazda kalmış, herkes yardım istiyor, bizim sokak komple enkaza dönmüş. babamı caddenin karşısında caminin bahçesine kadar götürdük. depremler devam ediyordu bu esnada. kardeşimle diğer halam dışarda ağlıyordu. bir de telefonum çalıyordu durmadan. amcamla koşarak geri girdik, ev hâlâ sallanıyor muydu bilmiyorum. hasta olan halamı da dışarı çıkardık. bizim merdiven çökmek üzereydi zaten. onu da taşıdık aynı yere.
ortalık korkunçtu, umarım bir daha hayatım boyunca öyle bir şey görmem. bizim arabamızın da bir kısmı enkaz altındaydı. amcamla onu temizledik, mecbur gidecektik ve arabaya ihtiyacımız vardı, bu da bayağı zamanımızı aldı. bir de molozların üzerinden geçerken arka sağ lastik patlamış. allahtan arabada kriko vardı. etraf sallanmaya devam ediyordu bu arada. o an aklıma kuşlar geldi işte, herkesi çıkarmıştık evden ama onlar kalmıştı. böyle aracı krikoyla kaldırırken sessiz sessiz ağlamaya başladım, bizimkiler görürse moralleri yok olurdu çünkü, hepsi bana bağlıymış gibi hissettim. bu arada amcam değerli eşyaları almak için içeri gideceğim dedi, gitme dedim. gitti ama gene de, zaten esas bundan sonra ihtiyaçları olacaktı onlara. neyse ben lastiği değiştirirken amca geri geldi, kuşları da almış, almasa şimdi açlıktan ya da soğuktan ölmüştü onlar da. bu arada tam ne zaman bilmiyorum ama parça parça hatırlıyorum, birini enkazdan taşımalarına yardım ettim, bir de aküsü biten bir aracı itmeye yardım ettim. olayların sıralamasını karıştırmış olabilirim, bilmiyorum. arabaya binip daha sakin bir yere giderken şehri gördüm, yok olmuştu.
orada iki gün geçirdik, bir opet'te
su yoktu, hava -10 dereceydi. iki gün boyunca devlet yoktu, yardıma gelen kimse yoktu. enkaz altında donarak kaç kişi öldü allah bilir... çok öfkeliyim, o iki günü, terk edilmişliği hiç unutmayacağım. telefonda herkese iyiyiz dedim, çok şükür fiziksel olarak iyiydik ama ben iyi değildim.
kafam hâlâ allak bullak, şehirden ayrıldık
babamlar başka bir şehre gitti ben ankara'dayım, iki gündür macunköy'de deprem bölgesine giden kolilere yardım ediyorum. geceleri uyuyabilirsen rüyamda deprem oluyor. halamla telefonda konuşuyorum, çok ağlıyor. her şeyleri gitti. tüm ailemiz bir yerlere dağıldı. ve ben bir noktada istanbul'a gitmek zorundayım. 2024'e istanbul'da girmeyeceğim, orada da bir deprem olacak ve ben 100 binlik bir şehrin yıkılınca ne hale geldiğini gördüm. istanbul'u hayal bile edemiyorum.
memleketim yok oldu, bir sürü tanıdığım öldü, bir sürü tanıdığım enkaz altında. bir hüngür hüngür ağlasam rahatlayacağım, ağlayamıyorum.
şu an hala bir yerler sallanıyormuş gibi hissediyorum.