EDEBİYAT 24 Temmuz 2017
40b OKUNMA     871 PAYLAŞIM

Edebiyatta Ünlü Yazarların Sıkça Başvurduğu Yöntem Olan "Bilinç Akışı" Nedir?

Herhangi bir roman ya da hikaye eleştirisi okurken "bilinç akışı" diye bir deyime denk gelmişsinizdir. Oğuz Atay'dan Virginia Woolf'a kadar pek çok ünlü yazarın kullandığı bu tekniği biraz daha yakından tanıyalım.
iStock.com

en basit tanımıyla, düşüncelerin arka arkaya birbirini izlemesidir.

bilinç akışı karakterin düşünme eylemini olduğu gibi aktarmaya çalışan bir edebi tekniktir. yazarın bundan amacı karakterini tüm çıplaklığıyla okuruna göstermektir. fakat benim düşünceme göre yazarlar okura karakterlerinin an içerisindeki ruh halini vermek için bunu yapmaktadırlar. karakterin an içerisindeki ruh hali daima “şimdiki an + geleceğe ve geçmişe atıflarla” akar. (ben de burada gerard genette'nin "modernist roman geçmişe ve geleceğe atıflarla ilerler" tezine atıfta bulunuyorum.) böylece yazar bireyin dış dünyadan anlık kopuşları sırasında geçmişine ve geleceğe yaptığı yolculukları vermiş olur. kahramanın anlık geçmişe dönüşlerinden onun geçmiş yaşantısındaki kişiliğinin gelişmesinde önemli roller oynayan olayları öğreniriz. anlık geleceğe gidişlerle de kahramanının ilgi ve beklentilerini öğreniriz.

sözgelimi anayurt oteli'nde, zebercet’in an içerisinde birden çocukken kürt muhittin’in kendiyle dalga geçmesini hatırlayıp sonradan hemen gecikmeli ankara treniyle gelecek kadınla yapacağı konuşmaları zihninden geçirmesi bu anlattığım duruma güzel bir örnektir. bütün modernist romanlarda bu anlık geçişler genellikle serbest çağrışımlarla birlikte olur. yine aynı romandan örnek vermek gerekirse: zebercet meyhanede içerken gözü duvardaki fatih sultan mehmet tablosuna takılır; tam bu sırada yazar bize zebercet'in zihnini açar ve biz zebercet'in bir geriye dönüşle askerdeki fatihli'yi hatırlamasını okuruz. sonrasında da yazar zebercet'i tekrar romanın şimdiki zamanına döndürür. böylece biz serbest bir çağrışımla zebercet'in bilinç akışını okumuş oluruz.


oğuz atay bu teknikle okuyucusunu yumruklar, zedeler, travmaya sürükler ve daha birçok şey. sonunda da kendine hayran bırakır.

takdir edilesi ama çözmesi, anlaması, yorumlaması zor bir yazım tekniğidir. tipik bir örnek olarak virginia woolf gösterilebilir. zira anlattıklarının çoğunda gerçekle hayal, geçmişle şimdiki zaman, kendi iç hesaplaşmaları ve gerçek hayatındaki diyaloglar içiçedir. bu türdeki eserlerin yazarlarına neden aklına geleni öyle su gibi yazıyorsun diye sorulmaz, saygısızlık olur. bu eserleri böylece kabüllenmek gerekir.



bilinç akışı karakterin düşünme eylemini olduğu gibi aktarmaya çalışan bir edebi tekniktir. yapıtlarda iç diyalog şeklinde göze çarpar. bilinç akışı tekniğini kullanan yazarlara örnek olarak james joyce, william faulkner ve virginia woolf gösterilebilir. bilinç akışsal yazın modernist hareketle yakından ilişkilidir. psikolojiden edebiyata girişi may sinclair sayesinde olmuştur.

bilinç akışı deyince, benim aklıma direk iç monolog geliyor, ilk kez virginia okurken gördüğüm tekniktir, bana kalırsa, anlamayı gerçekten zorlaştıran, konudan konuya atlarken özellikle, bir teknik. virginia zaten olayı fazla da abarttığından işkenceye dönmüştür. bireyin üzerinde kalıcı etki bırakmaktır amacı bilinç akışının, hakikaten de bırakıyor, artık bir süre sonra, otobüse bindiğimde, acaba o ne düşünüyor, o neye ağlıyor, neye gülüyor, neyi dinliyor, aklından neler geçiyor gibi düşüncelerle boğuşmaya başlamıştım. ancak virginia bu tekniği kullanırken kendisiyle yaşadığı hesaplaşmaları kağıda döktüğü kesitler çok güçlü.

Bob Dylan, erken dönem eserlerini yazarken.

şöyle bir alıntı da var : franco moretti de, georg simmel’in yorumundan yola çıkarak, metropol yaşantısı/modern hayatla, bilinç akımı tekniği arasında bağlantı kuranlardan. moretti’ye göre, metropolde, bireyin psikolojik yapısı iç ve dış uyarıcılarla hızla değişir, modern kentin caddeleri, karmaşası, emsalsiz bolluğu, sinirsel bir uyarım yaratır ve bireyin zihinsel sağlığını tehdit eder. işte bilinç akımı en başarılı şekliyle bu aşırı yoğun gerilimle baş etme yoludur. bu yüzden bilinç akımı tekniğinin metropol tiplerinde uygulanması hiç de şaşırtıcı değildir. çünkü metropol korku ve vaatlerin birbirine geçtiği bir yerdir.

modern kapitalizmin görkemli dünyası, ilk bakıştaki uyarıcı parlaklık, kontrolün kaybedilmesi ve sarhoşluk. bu tam da bilinç akımının aradığı bir psikolojik hâldir. moretti mekân olarak da metropolün bilinç akımına hizmet ettiğini düşünür: “leopold bloom ve vitrin: bilinç akışı için ideal bir durum. lewis mumford da ulysses’ten yola çıkarak modernizm ve metropolle bilinç akımı doğuşu arasında paralellik kuranlardandır: “başkentin her yanını olumsuz canlılık sarmış james joyce ulysses’te bu sanrısal durumu yansıtmıştır.

bilincin ulaştığı apaçıklık derecesi öyle bir dereceye ulaşabilir ki adeta bahar gününün berrak göğü altında sakince duran göl yüzeyine dönüşür ve güneş ışınlarını, renk renk mavilikteki bulutları, yeşilin her renginden ağaçları... yani yüzeyine yansıyan ne varsa onu yansıtır hale gelir. dünyanın tüm opaklıklarını yansıtabilecek kadar berrak bir yüzeydir bilinç akışı tekniğine imkan veren. bilinçli bir tarz seçimi de değildir bence bu. teknik olarak bilinç akışı edebiyat bölümlerinin bir kategorizasyonudur. bir yazar o berraklığa ulaştığında zorunlu bir mod halini çoktan almıştır bile bilinç akışı.


hristiyan teolojisinde claritas olarak adlandırılan bu ruh hali mucizevi etkilere gebedir. bilinci akmadığında baş ağrıları çekiyordu güzel virginia. joyce için bilincini beyaz kağıtlara akıtmak dışında bir yol yoktu delirmemek için.

dünya çok ağır. akan bir bilinç en hafif şey. bu ikisi arasındaki karşıtlık baş döndürücü, baş ağrıtıcı. bir an bile akmışsa ve sahibine o hissi yaşatmışsa bilinç, kişinin yapabileceği yegâne şey o anın yinelenmesi için sabırla beklemesidir. çünkü onunla eşdeğer bir duygu daha yoktur.