YEME İÇME 4 Aralık 2025
1,2b OKUNMA     5 PAYLAŞIM

Dünyayı Değiştiren Tatlı Taş: Şekerin 8000 Yıllık Tarihi Yolculuğu

Şeker, insanlık tarihinin en uzun ve en etkili hikayelerinden birinin başrolünde.

şimdi size ilk önce hayatımıza sonra her şeye girip bizi şişman ve hasta yapan tatlı taşın hikayesini anlatacağım; bir zamanlar okyanusun getirdiği rüzgarla sarsılan uzak bir adada yeni gine’nin sisli tepelerinde bir bitki sallanmaktaydı. insanoğlu ona o zamanlar bir isim vermemişti; sadece sapını kırıp içindeki tatlı suyu emikliyorlardı ve hayvanlarını besliyorlardı. afili bir giriş yaptım değil mi...

ben hemen anladığınızı düşünüyorum; bahsettiğim bitki şeker kamışıydı. çünkü araştırmacılar, bu bitkiye dair evcilleştirilmenin yaklaşık mö 8.000 yılına dayandığı düşündüğü için papua yeni gine'deki kuk bataklığı'nda erken kanıtlar aramaktadır. fakat şunu biliyoruz ki bu bitki yaklaşık 3.500 yıl önce avusturalya, endonezya ve polinezyalı denizciler tarafından doğu pasifik ve hint okyanuslarına yayılmıştır.


herkes bu bitkiyi emiklerken, hintliler acaba çıkan bu suyu bir kaynatsak ne olur dediler. sonuç çıkardıkları su kaynadı, köpürdü ve koyulaştı… ve denediler ama çok sıcak olduğu için bir kenara bıraktılar. sabah güneş doğarken, tencerenin dibinde küçük, sert, parlak kristaller vardı. henüz kimse bu donmuş şeyin gerçek gücünü bilmiyordu. kimsenin aklına, bu bitkinin bir gün krallıkları zengin edeceği, orduları birbirine düşüreceği, besleyeceği ve kıtaları birbirine bağlayacağı kadar değerli olabileceği yoktu.

ilk başlarda tadından dolayı yedikleri meyvelere benzetti sonra bazı hasta ve yaralar üzerinde denediklerinde yara iyileştirdiğini, halsiz ve yorgunu olan insanlara güç verdiğini ayağa kaldırdığını fark ettiler. insan ağızında bakla ıslanır mı? dedikoducu her yerde aynı; kaynım şöyle bişey kullandı adı sarkara , shakar, sukkar diyerek günümüzde bildiğimiz şekerin adı mısıra kadar uzandı.

buradan araplara geçen şeker biraz onların kafalarını çalıştırmış olacak ki biz bunu yapabiliriz dedirttirmiştir. arap ustaları, hint bilgeliğini alıp iyi bir şekilde rafine etikleri için bitkiden çıkan suyu daha iyi arıttılar ve bu sayede oluşan kristaller daha temiz çıkarbildiler. bu sayede tat daha iyi renk ise daha beyaz ve parlak olmuştu. şeker artık bir gelişen bir fikirle bir tattan çok bir sanat haline dönüşmüştü(helal la araplara)


sonra bir gün haçlı seferlerinde çamura kaplanmış avrupalı bir askerler, yanında doğu diyarlarında yeni bir şey gördü; bildiniz, evet tatlı taş. bu taş tuza benziyordu ama tadı bundan çok farklıydı. artık bu tat her şeyiyle avrupa'ya atladı diyebiliriz. yüzyıllar boyunca avrupa’da şeker bir zevk değil, bir ayrıcalıktı: soyluların sofralarında, kralların mutfaklarında, hekimlerin şifahanesinde. halk ise bu şeye yabancıydı ve bu tada denk geldiklerinde kendilerini çok şanslı hissediyorlardı.

neyse şekerin(bitkinin) yolculuğu burada durmadı 15. yüz yıla gelindiğinde keşif gemileriyle beraber amerika'ya taşındı. buranın bakir topraklarını gören şeker kamışı koloni ve plantasyonlarda çoğaldıkça çoğaldı ve şeker ucuzladı. bu sayede herkesin evine girdi. artık sadece krallar değil, işçiler de artık çayına 3 şeker atabiliyordu. biliyoruz ki dünyada bir şey bir tutulsun muadili kesin çıkar.

derken bir gün, almanya’da bir laboratuvarda, bir kimyager eline beyaz bir pancar aldı. acaba dedi ve sapını, yaprağını, kökünü inceledi… ardından pancarın içinden de aynı tatlı taşın çıkabileceğini kanıtladı. bu keşif, şekerin kaderini değiştirdi. artık tropik gemilere gerek yoktu; şeker anadolu... ve avrupa’nın soğuk topraklarında bile üretilebilirdi.


19. yüzyıla gelindiğinde şeker; pasta, tatlılar, çikolata ve bir çok şeyin içine girerek bir lüks ürün değil, dünyanın fikirlerle dönüştürdüğü bir alışkanlık haline almıştı. bugün mutfakta duran bir şeker kasesi, aslında binlerce yılın birikimi, insanların keşifleri, savaşları, sevinçleri, sömürgeleri, bilimsel ilerlemeleri ve kültürel değişimleriyle dolu bir hikayenin son durağı.

tatlı taş ise hala aynı tatlı taş.
ama bu gün insanlık ona bambaşka bir yol çizdi diyebilirim.

ve belki de çaya attığımız her bir kaşık şeker, bu uzun yolculuğun küçük bir hikayesidir.(ele valla güzel bitirdim bence)

...son...

kaynak:1,2,3,4