Dünyanın En Güçlü Ülkelerinden Birini Bile Kişisel Hırsları Yüzünden Baltalayan Adam: II. Wilhelm
almanya, elinizde dünyanın en güçlü ülkesi bile olsa, tek adam rejimlerinin uzun vadede ülkelerin başına neler getirebileceğinin en somut örneği. bir adamın komplekslerinin, çocukluk travmalarının nasıl milyonlarca insanın hayatına mâl olduğunun güzel bir örneği. hayır, ilk akla gelen hitler almanyası özelinden gitmeyeceğim. 1920'ler ve 30'lar almanyası zaten ruh sağlığı bozuk, rövanşizmle kafayı bozmuş, intikam isteyen garip bir ülkeydi. o ülkede hitler gibi bir tipin iktidarı ele alması oldukça normaldi. asıl mesele, hitler'i de yaratan birinci dünya savaşı'nda. dolayısıyla alman imparatoru ikinci wilhelm'den bahsetmek istiyorum biraz.
birinci dünya savaşından önce almanya abd'nin ardından dünyanın en çok üretim yapan ülkesi. askeri olarak, amiyane tabirle, bire birde alamayacağı hiçbir ülke yok. bugün birçok ordu hâlâ prusya ordusunun kurduğu yapıyı temel alıyor, hele o dönemler çok daha dominantlardı. o kadar güçlülerdi ki bu güç bir çeşit sarhoşluk da getiriyordu. öyle ki aynı anda rusya, fransa ve ingiltere ile savaşmayı göze alacak kadar güveniyorlardı kendilerine -en azından aklı başında olmayan wilhelm gibiler. yani dünyanın en güçlü devleti olmasa da en kötü ikinci sıraya yazarsın, bilemedin üç olsun.
dünyada bir ülke "coğrafya kaderdir" diyecekse o almanya olmalı
19. yüzyıl'ın sonunda kurulmuş olduğu için sömürge bulamayan ve hayvani üretim kapasitesini beslemek için ucuz hammadde ve pazar ihtiyacı duyan, fakat bir yanında rusya, bir yanında fransa, bir yanında ingiltere gibi üç tane potansiyel düşman arasında paranoyaklaşmış bir ülke. başında da ikinci wilhelm.
wilhelm'in sol kolu sakat. doğum esnasında bir tür sinir sıkışması yaşadığı için sol kolunu kullanamıyor. kendisi ile ilgili izlediğim bir belgeselde kendi torunu aşağı yukarı şöyle bir şey diyordu:
"o dönemler insanlar engelli kelimesini bi or kullanmıyordu. böyle bir durumda size verilecek sıfat belliydi: sakat (cripple). ve bu adam reich'ın başındaydı. bu tamamen felaketti."
düşünün, dünyanın en güçlü ülkelerinden birinin başındasınız ve o ülkede erkeklik, askerlik, yiğitlik her şeyden önce geliyor fakat sizin sol kolunuz tutmuyor. yemek yerken yemeğinizi kesmesi için bir hizmetli bulunduruyorsunuz. zaten bunları telafi etmek için tek elle silah kullanmak, sürekli otoriter bir tavır takınmak, sürekli sert erkek olarak görünmek gibi şeyler yapıyorsunuz. baştan aşağı kendini ispat çabası. geldiğiniz kraliyet ailesi dünyanın bütün büyük hanedanları ile akraba. ingiltere kralı ve rus çarı ile kuzensiniz, büyükanneniz kraliçe victoria. aile meclisi toplandığı zaman nasıl hissediyordu acaba? aslında zaten kendisi de imparatorluk için düşünülmüyordu, yani en azından babası varken. babasının erken ölümü ile tahta geçmek zorunda kalan wilhelm yönetimi boyunca tamamen bu eksiklerini gidermek için hareket etti. bismarck'ın kurduğu müthiş ittifaklar zincirini bozdu, kafayı genişlemeye taktı, diplomasiyi tamamen göz ardı etti.
ben wilhelm'in hikayesini biraz roma imparatoru claudius'un hikayesine benzetiyorum. claudius da soylu bir aileden geliyor (julio-claudian hanedanı). üvey dedesi ımparator augustus, dolayısıyla sezar ile akraba, babası meşhur drusus germanicus, yeğeni manyak caligula, ninesi de livia ki tarihte yaşayan en güçlü kadınlardan biridir. claudius imparatorluğun en güçlü dönemlerinde doğuyor fakat doğuştan gelen tikleri ve kekemeliği yüzünden hanedan içerisinde sürekli dalga konusu oluyor. o da imparatorluk için düşünülmüyor ve tesadüfen imparator oluyor (ki bu da çok ilginç bir hikaye). bu arada konusu açılmışken önereyim, izlediğim en iyi 5 dizi arasındadır:
https://m.imdb.com/title/tt0074006/
tabi wilhelm'in ailesi ona claudius'a yapılan muameleyi yapmıyor. bilakis ninesi victoria wilhelm'e epey düşkün. ama gel gör ki wilhelm bu komplekslerini aşamıyor ve bütün bir ülkeyi sırf kendini kanıtlamak için ateşe atıyor. ingiltere'nin rusya ve fransa ile olan çekişmesini değerlendirmek bir yana, ingiltere'yi rakip olarak görüyor ve o zamanın en büyük donanması olan ingiliz donanmasını yenebilecek bir donanma kurmaya çalışıyor, ingiltere ile olan ilişkiler de böylece ciddi hasar alıyor.
okuduğum ve gördüğüm kadarıyla wilhelm muhtemel bir ingiltere ittifakını daha başlamadan bitiriyor. bunda politik şartlar mı etkili oldu, yoksa wilhelm komplekslerini mi ortalığa kustu, buna net bir cevap vermek benim adıma zor. ama benim okuduğum ve anladığım kadarıyla wilhelm'in komplekslerini gidermek için böyle bir şey yaptığı.
wilhelm'in yürüttüğü siyasetin elle tutulur hiçbir yanı yok
zaten başa gelince bismarck'ı devre dışı bırakıyor çünkü aklı başında hiçbir siyasetçi wilhelm'in politikalarına onay vermiyor. bismarck ve onun gibi düşünenler almanya'yı bir dünya gücü olarak değil avrupa gücü olarak tahayyül ediyorlar çünkü almanya hem ne kadar gelişmiş olursa olsun yayılacak bir alan yok, çünkü donanması yok. wilhelm ne yapıyor? almanya'yı sömürge imparatorluğu yapmak gibi uçuk bir hayalle ingiltere, fransa ve rusya gibi dünyanın en büyük ülkelerine karşı osmanlı ve avusturya macaristan gibi bitmiş, uzatmaları oynayan iki ülkeyi yanına alıyor, bu da yetmezmiş gibi amerika ile de hasmane ilişkiler kuruyor ki daha sonra abd almanya'nın karşısında savaşa giriyor. sonrası malum. almanya 50 yılda iki defa yerle bir oluyor, 1880-1920 arasında doğan neslin üzerinden iki dünya savaşı geçiyor.
kıssadan hisse: dünyanın en güçlü ülkesi bile olsanız başa geçen hayal aleminde yaşayan, imparatorluk hayalleri kuran problemli bir diktatör ile kısa sürede kuru ekmeğe dürbünle bakacak hale gelebiliyorsunuz.
ekleme: ekşi sözlük'ten mesaj geldi, editleme gereği duydum. iki dünya savaşına wilhelm sebep oldu demiyorum, wilhelm olmasa da çıkacaktı belki ama wilhelm iyi kötü yürüyen siyaseti tahrip etti. eğer bir savaş yaşanacaktı ise dahi wilhelm bunu çok erkene çekti, ve cepheleri - ittifakları ciddi şekilde etkiledi.