BİLİM 13 Aralık 2019
36b OKUNMA     669 PAYLAŞIM

Dünya'nın Aslında Canlı Bir Organizma Olduğunu Savunan Hipotez: Gaia

Dr. James Lovelock adlı bir bilim insanı tarafından geliştirilen Gaia Hipotezi'ne göre üzerinde yaşadığımız Dünya, yaşayan bir organizma.
iStock

1960'larda nasa için çalışan dr. james lovelock tarafından, lynn margulis'in de yardımıyla geliştirilen bir hipotez gaia hipotezi. 

lovelock, 1979'da yazdığı "gaia: a new look at life on earth" adli kitapta, bu hipotezden ilk defa bahsederek, dünya'nın aslında canlı bir organizma gibi olduğunu iddia etmiştir. dünya'daki yaşamın adı gaia'dır ve buna göre karalar gaia'nın kemikleri; okyanuslar, denizler ve ırmaklar onun dolaşım sistemi; atmosfer onun solunum sistemi; üzerinde yaşayan canlılar da onun sinir sistemidir. 

lovelock'a gelen eleştirilerin birinde, canlı olan her organizmanın üreyerek çoğaldığı, dünya'daki yaşam için ise böyle bir durumun olmadığı söylenir. lovelock buna; "dünya dışında, örneğin mars'ta bir şekilde yaşam oluşturulduğunda, bakterilerin yaşaması sağlandığında, gaia çoğalmış olacaktır" diye cevap vermiştir. 

neticede, bu hipotezde lovelock'ın anlatmak istediği şey, dünya'nın bir bölümüne gelecek zararın, aslında dünya üzerindeki tüm yaşamı etkileyeceğidir.

dünya biyosferinin aslında bilinçsiz bir şekilde dünyadaki koşulları yaşama en uygun olacak seviyede düzenlediğini öne süren gaia hipotezi, temelde üç ana konu üzerinden yola çıkar:

1. yaşamın başlangıcından bu yana güneş'ten dünyamıza gelen enerjinin artmasına rağmen gezegenin ısısının sabit (var olan yaşamın korunmasına uygun sıcaklık aralığında) kalması.

2. atmosferdeki gaz dağılımının zamanla değişken olması gerekirken yine yaşamın korunmasına uygun olacak seviyelerde kalması.

3. denizlerdeki tuzluluk oranının değişken olması gerekirken %3.5 gibi bir rakamda sabit kalması.

yukarıdaki 3 madde bilimsel kanıtlarla desteklenmişlerdir. açıklaması en basit olan 1. ve 2. maddeyi şöyle açabiliriz: 

gezegenin ısısını kontrol altında tutan en büyük etkenlerden birisi karbondioksit, metan gibi sera gazlarıdır. örneğin atmosferdeki karbondioksit oranı arttığında gezegen buna direkt tepki verir. karbondioksit kullanan canlıların biyo kütlesinde artış olur. aşağıdaki görsel üzerinden gezegen çapında son 30 küsür yıl boyunca bitki popülasyonundaki değişimi görebilirsiniz. renkler yeşil tonlarına doğru ilerledikçe artış, kırmızı tonlara ilerledikçe azalışı simgeliyor:


yukarıdaki görsel, 8 farklı ülkenin 24 enstitüsünden 32 biliminsanının, nasa-modis ve noaa-avhrr uydularından aldıkları verilerle oluşturulmuştur. buradan görebileceğiniz üzere en başta insan etkisi sebebiyle atmosferimizdeki karbon miktarındaki ciddi artışlar nedeniyle doğal olarak bu karbonu kullanan canlıların popülasyonunda bir artış görürüz. bu durum hem gezegen sıcaklığını hem de atmosferdeki oksijen miktarını otomatik olarak dengeler.

hipotezin ortaya atılmasındaki başlıca sebeplerden birisi dünya dışı yaşam arayışında bir ölçü birimi olarak kullanılmak istenmesidir. biliyorsunuz ki uzak diyarlardaki gezegenlerin atmosferleri üzerinde, yansıttıkları ışığın dalga boyuna bakarak bir fikir sahibi olabiliyoruz. uzun soluklu bir çalışma neticesinde bir gezegenin atmosferindeki maddelerin değişimini ölçüp gezegenimizdeki değişimlerle karşılaştırırsak o gezegende yaşam olup olmadığına dair fikir sahibi olabiliriz.

buraya kadar, bu anlamıyla gaia hipotezi, olaylara doğrudan bilimsel bir yaklaşımda bulunur. hatta belki kuram olmasından bile söz edebiliriz. ancak bu iddanın hipotez olarak kalmasındaki başlıca nedenlerden birisi, hipotezin sonradan dünyadaki tüm canlıların oluşturduğu biyosferin ve içinde/üstünde bulunduğu maddenin, kısaca tüm gezegenin kolektif zekaya sahip dev bir süper organizma olduğunu önerecek şekilde genişletilmesidir. bu organizmanın adı gaia'dır. gaia tıpkı bir insanı oluşturan hücreler topluluğu gibi, bir biri ile bağımlı ya da bağımsız bütün canlıların hep beraber oluşturduğu şeyin toplamıdır. sinir sistemi, dolaşım sistemi gibi çok hücreli canlılarda bulunan özelliklere sahiptir. mesela hipotezde akdeniz'in gaia'nın karaciğer gibi işlevi olan bir organı olduğu önerilir.

abiyogenezi açıklamaya çalışan hipotezlerin çoğu gezegendeki yaşamın tek bir canlıdan türediğini önerir. bu hipotezlerin içinde ilk canlının tek bir hücre olmadığını, hücre çeperi diye adlandırdığımız yapının oluşmasından önce bütün okyanusların kendi kendini çoğaltan moleküllerin toplamından oluşan tek bir canlı olduğunu önerenler de vardır. gaia hipotezi bu tip hipotezlerden de destek alır.

bu bakış açısı bilim insanları arasında dikkat çekse de yeterli seviyede destekçi bulamamıştır. biyologların çoğu bakış açısını teolojik bulur. bir takım biyologlar ise doğal seleksiyon prensiplerine karşı olduğunu savunurlar. hipotezi ortaya atan james lovelock ve geliştiren lynn margulis'in bakış açıları bilimsel olsa bile hipotez, bilim insanı olmayan, bilimsel kavramları tam olarak anlayamamış veya olaya tamamen romantik yaklaşan insanlarca teolojik bir yapıya sürüklenmektedir. bu durum da hipotez ile daha az bilim insanının ilgilenmesine neden olan bir zincirleme reaksiyon yaratır.

Hayatı Westworld Dizisi Tadında mı Yaşıyoruz Sorusunu Akıllara Getiren, Evrenin Simülasyon Olma Teorisi